09 Mayıs 2024

Üniversitelerde “ajanlık” semineri, onarıcı adalet ve anlamamakta ısrar edilen kızgınlık

İktidarın yanında sıralanan ve kraldan çok kralcılık yapan çok sayıda isim, yüzlerce insanın tutuklanması için listeler hazırladı, tutuklanmayan, yargılanmayan isimlerin linç edilmeleri için zemin oluşturdu. Böyle bir ortamda, “meslek” hayatlarına her koşulda aynı biçimde sürdürebilmeleri, öncelik almaları, ayrıcalıklı görülmeleri hem seçmeni hem de CHP’yi en zor koşulda destekleyenleri öfkelendiriyor

Boğaziçi Üniversitesi

Boğaziçi Üniversitesi’nin durumu malum…

Paraşütle olmadık bölümlere atananlar, öğrencilere açılan soruşturmalar, yapılanları sadece durarak protesto ettiği için görevlerinden alınan, hakları teslim edilmeyen öğretim üyeleri, kapılarda bekletilen eski rektörler, emekli hocalar…

Ve tüm bunlar olurken, üniversitedeki kariyer günleri kapsamında reklamını yapan istihbarat kurumu…

MİT, Boğaziçi Üniversitesi başta olmak üzere, birçok üniversitede, öğrencilere, “bir de ajan olma ihtimaliniz var” diyerek tanıtım yapıyor.

Aranan özellikler:

“Girişkenlik ve dışa dönüklük. Duygusal zekâ ve sezgisellik… Zihinsel merak ve öğrenmeye açıklık.”

“Biz vatanın her yerindeyiz” sloganı ile yapılan tanıtımın metni de ilgi çekici:

“Farklı konulardaki çeşitli uzmanlık alanlarımızla, milli güvenlik stratejilerimizin oluşturulmasında ve milli güvenliğimizin korunmasında rol almak isteyen genç yeteneklerimiz ile her gün gücümüze güç katıyoruz. Geliştirdiğimiz insan odaklı yaklaşımlarımız ile seçkin bir kariyer yolculuğuna katılmak için başvurunuzu bırakınız.”

***

MİT’in “Kariyer etkinliği” öyle gizli saklı değil. “Sıra dışı bir kariyer” konulu seminer kapsamında yapılıyor. Öğrencilere de bu duyuru, Kariyer Merkezi tarafından iletiliyor. Seminere katılım, belli bölümlerle sınırlı tutuluyor. Sayı da sınırlı. O nedenle erken başvuru yapılması isteniyor.

***

MİT, son dönemde kurumun kamuoyunda daha çok tanınması, kuruma nitelikli eleman kazandırılması gibi konularda harekete geçti.

23 Nisan’da, ilkokul çocuklarından resim, yazı istenmesi ve ajanlık gibi “heyecan verici” görülen bir mesleğin daha o yaşta tanıtılması da bu stratejinin bir parçası.

Kariyer merkezi ile iş birliği yaparak, üniversitelerde tanıtım seminerleri yapması da…

MİT’in de nitelikli personel bulma çabasına girmesi olağan elbette. Akademi kurduğu da düşünülürse…

Olağan olmayan, Türkiye’nin yavaş yavaş bir jurnal toplumuna dönüştürülmesi.

“Vatan hainliği”, “ajanlık” gibi kavramların kolayca kullanıldığı, insanların bu iddialarla kolayca tutuklanabildiği, her aykırı görüşün terörizm ile eş tutulduğu bir iklim oluşturuldu. Diğer çabalarla birleştiğinde, toplumun, birbirine güvensiz, iyiden iyiye kutuplaşmış, iletişim kuramayan bir hale dönüşeceğine de kuşku yok.

***

Etki ajanları

Adalet Bakanlığı, uzun zamandır 9. Yargı Paketi üzerinde çalışıyor. Tartışma yaratacak birçok düzenleme pakette yer alacak.

Bu düzenlemeler önceki yargı paketlerine konulacaktı ancak seçim öncesi “kafaları karıştırmamak” için beklendi.

Şimdi, Yeni Şafak’ın haberinden öğreniyoruz ki yeni pakette, “etki ajanlığı” başlığı altında yeni bir suç da yer alacak. Türk Ceza Kanunu’na, “casusluk”, “ajanlık” tanımına yeni bir kavram olarak etki ajanlığı da eklenecek. Habere göre, “Türkiye lehine gibi görünüp ancak aleyhte propaganda yaparak kamuoyu oluşturan etki ajanlarına mercek tutulacak.”

Yine habere göre, “sosyal medya aracılığıyla Türkiye aleyhine propaganda yürüten etki ajanlarına” karşı bu düzenleme kullanılacak. Ülkenin ekonomik, toplumsal ve kamu düzenini bozanlar da bu kapsamda değerlendirilecek.

Tam da AKP döneminde yapılan diğer düzenlemeler gibi, soyut, kapsamı belirsiz, istenildiğinde başvurulacak bir düzenleme geliyor.

Benzer düzenlemeler farklı ülkelerde var evet.

Rusya’da, Gürcistan’da misal. Kapalı bir rejim oluşturma çabasındaki iktidarların başta sivil toplum olmak üzere, bir biçimde yurtdışıyla bağlantılı kurum ve kuruluşları, kişileri baskı altına almak için kullandığı bir düzenleme bu.

Kendine güvensiz, eleştiriden kaçınan ülkelerdeki iktidarlara, toplumu sürekli yapay düşmanlar üreterek korkutan ülkelere mahsus bir düzenleme.

Bu düzenlemenin yasalaşması, anlamsız tutuklamalara, anlamsız suçlamalara, soruşturma ve davalara yenilerinin ekleneceğini anlamına gelecek.

Sivil toplum örgütleri, eleştirel haber yapan gazeteciler, hak savunucuları bir de bu düzenleme ile mücadele etmek zorunda kalacak.

AKP'ye yakınlığıyla bilinen gazeteci Taha Hüseyin Karagöz ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel

Onarıcı adalet

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 31 Mart seçimlerinde büyük başarı elde etti. Hemen devamında, Türkiye siyasetini kilitleyen, iktidarın sürekli kazanmasını sağlayan “kutuplaşma” politikasına karşı mücadeleye başladı.

Ancak makamında, iktidara yakın bir isimle verdiği görüntü çok eleştirildi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz seyahatine eşlik eden bazı gazetecilerin görüntüsü gibi. Kılıçdaroğlu döneminde de “açılım” adı altında, bir dönem iktidarla çalışan, sağ görüşlü isimlerin genel merkezdeki danışman kadrolarını doldurması gibi…

Elbette kimse olası bir iktidar değişikliğinde insanların “medeni ölü” haline getirilmesini beklemiyor. Ancak onarıcı adalet, hesap vermeyi gerektiren, hiçbir şey olmamış gibi davranılmasını engelleyen bir kavram.

İktidarın yanında sıralanan ve kraldan çok kralcılık yapan çok sayıda isim, yüzlerce insanın tutuklanması için listeler hazırladı, tutuklanmayan, yargılanmayan isimlerin linç edilmeleri için zemin oluşturdu. Bunları bir görev olarak yaptılar ve bunun karşılığını da maddi-manevi aldılar.

Böyle bir ortamda, “meslek” hayatlarına her koşulda aynı biçimde sürdürebilmeleri, öncelik almaları, ayrıcalıklı görülmeleri hem seçmeni hem de CHP’yi en zor koşulda destekleyenleri öfkelendiriyor.

Basit, en azından artık orası neresiyle, bulundukları konumda devam etmeleri, konfor alanlarından çıkmaları sağlanabilir. Büyük bir çabaya gerek yok. Öncelik tanımamak yeterli.

Ve CHP bir değişime imza atmak istiyorsa, muhabir öncelikli bir düzenin kurulmasını sağlayarak da bunu yapabilir.

Dargeçit

Dargeçit JİTEM davası, cezasızlıkla sonuçlandırılan, tarihe geçen davalardan biri.

1995-96 yıllarında üçü çocuk yedi köylünün gözaltına alındıktan sonra kaybedilmesine ilişkin davada, 18 kişi yargılanıyordu.

18 sanıktan bir bölümü, yargılama sırasında JİTEM’in varlığını itiraf etti. Kaçırılan kişilerin kemiklerinin bulunduğu mağara ve kuyular, soruşturma aşamasında net biçimde açığa çıktı. Buralarda bulunan kemiklerden alınan DNA’lar, kaçırılan kişilerin DNA’ları ile örtüştü. Yıllar sonra bazı aileler bir mezara kavuşabildi.

Ancak bu kadar kanıta rağmen dava beraatle sonuçlandırıldı. Öldürüldükleri net biçimde saptansa da öldürenlerin yargılanan sanıklar olduğuna dair kesin kanıt bulunamadığı iddia edildi.

90’lı yıllara ait bir katliam dosyası daha tarihe karıştı.

Ancak yaşananların tarihe karışmaması için çaba harcayanlar da var.

Davayı başından bu yana takip eden Hafıza Merkezi’nin desteğiyle “Dargeçit” belgeseli çekildi.

Bütün duruşmaları takip eden, bütün tanıklarla tek tek konuşan Berke Baş’ın yönetmenliğini, Enis Köstepen’in yapımcılığını üstlendiği belgesel, 43. İKSV Film Festivali’nde “En iyi belgesel” ödülünü de aldı.

Cezasızlık kültürünün nasıl işlediğini anlatan, bunun en vahim örneklerinden biri olan Dargeçit JİTEM davasında yaşananları kayda geçen belgesel, bu türün Türkiye’deki nadir örneklerinden.

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Çam ağaçları ve yılbaşı bilmeyen mahpus çocuklar

Eğitimevlerinin yapısı çocuklara daha uygun ama eğitimevine gidebilmek, davanın sonlanması, cezanın kesinleşmesi ile mümkün. Davalar öylesine uzuyor ki çocuklar 18 yaşını aşıyor ve eğitimevi görmeden, cezaevinde büyümüş oluyor. Koşullar ağır. Son 10 yılda cezaevlerinde 11 çocuk intihara sürüklenmiş…

615 bin “işkencesever”le yeni bir yıl…

Ağır işkence yöntemleriyle Diyarbakır Cezaevi’nin 12 Eylül döneminde tarihe geçen komutanı Esat Oktay Yıldıran’ın canlandırıldığı bir filmin görüntüleri ve bu tip insanlara ne kadar ihtiyaç olduğunu belirten, özlem dolu bir ileti sosyal medyada paylaşıldı; birkaç saat içerisinde 615 bin beğeni aldı… Esat Oktay Yıldıran yaşıyor elbette, binlerce kişide yaşatılıyor üstelik…

Görevlerin “kusursuz” yapıldığı, “uzman ellerin” yaralılara gaz sıktığı katliam

10. İdari Dava Dairesi’nin verdiği karara göre, 10 Ekim katliamında ölenlerden Seyhan Yaylagül’ün yakınlarına toplam 900 bin manevi tazminata hükmedilmesi yanlıştı. İstinaf, toplam 32 bin lira maddi tazminat ödenmesine hükmetti. Manevi tazminatın da “zenginleşmeye yol açamayacağı” gerekçesiyle toplam 130 bin TL olabileceğini belirtti. Danıştay 10. Daire, İstinaf Mahkemesi'nin kararını virgülüne dokunmadan onadı

"
"