28 Ekim 2023

Tek bir sitede 134 kişi öldü, raporlar çıktı, kamu görevlisi ve siyasi sanık yok, olası kast yok

Kolon kesilmemiş, eklenti söz konusu değil ama dört blok birden yıkılmış. Bilirkişi raporunda açık biçimde kamu görevlilerinin sorumluluğuna da işaret edilmiş ancak öylece bekleniyor…

Kahramanmaraş merkezli depremlerden sonra Türkiye'nin dört bir yanından "adalet" talebi, hiç olmadığı kadar yüksek sesle dillendirildi.

Zira 1999 depremi ve sonrasındaki depremlerden sonra yaşananlar akıllardaydı.

Zaman aşımına giren yüzlerce dosya, kuş kadar cezalarla biten yüzlerce dava, tek bir gün hapis yatmayan sorumluların hayatlarına güle oynaya devam etmeleri…

Bütün bu kaygılara karşılık, Adalet Bakanlığı, "Hayır, öyle olmayacak" açıklamasını yaptı. Ardından tüm kentlerde savcılıklar hızla bilirkişi raporları için harekete geçti. Kurtarma çalışmaları sürerken bilirkişi incelemeleri başladı. Umut vericiydi yapılanlar.

Ve ardından müteahhitler, sorumlu bazı teknik elemanlar tutuklandı. Bu da alışılmadıktı…

Ancak neredeyse bütün soruşturmalar o noktada durdu…

Tanıdık eylemler başladı…

Yargılanan kamu görevlisi yok, siyasetçi yok, bakanlık yetkilisi yok…

Soruşturma izin talepleri de öylece bekliyor…

* * *

Gaziantep'te yaşananlar bunun bir örneği…

6 Şubat depreminde, Gaziantep Şehitkamil'de, Naci Topçuoğlu Bulvarı'ndaki altı bloklu Ayşe-Mehmet Polat Sitesi'nin dört bloğu yıkıldı.

Tam 134 kişi, yıkılan bloklarda yaşamını kaybetti.

Belediyeden gelen evraklarda müteahhit ve üç kamu görevlisinin imzası vardı. Mimari projede de belediyeden bir kamu görevlisinin imzası bulunuyordu.

Gaziantep Başsavcılığı, müteahhit ve bir kişi hakkında daha soruşturma başlatırken, kamu görevlileri için de soruşturma izni istedi.

Müteahhit Altan Bayhan, depremden altı gün sonra tutuklandı. Depremden dört ay sonra, Bayhan ile mimari sorumlu Ertan Akay hakkında, "bilinçli taksirle ölüme sebebiyet" suçundan dava açıldı.

* * *

İddianamede, bilirkişi raporunun detayları da yer aldı.

Okudukça, 134 kişinin birkaç saniye içerisinde nasıl hayatını kaybettiğini de hemen anlıyorsunuz.

Kurtarma çalışmaları sırasındaki büyük zafiyete sıra gelmiyor bile…

* * *

Şöyle anlatılıyor blokların durumu raporda:

  • Tüm bloklarda beton kalitesinin düşük olduğu, nervürsüz donatı kullanıldığı, donatı işçiliğinin çok kötü olduğu, kalıp işçiliğinin çok kötü olduğu, kolon kiriş birleşim bölgelerinde donatıların yeterince sıklaştırılmadığı, etriyelerin ve donatıların korazyona uğradığı…
  • B-3 nolu bloğun temelinde yaklaşık 40 cm-40 cm (kare) ebatlarında içi su dolu bir kuyu tespit edilmiş olup, ne amaçla kullanıldığı ve derinliği hakkında bilgi elde edilememiştir. Her hâlukârda temel altında kuyu vb. bulunması temel sistemine zarar vereceğinden yapı temelini olumsuz yönde etkileyeceği düşünülmektedir.
  • Gözlemler sonucunda elde edilen önemli bir bilgi ise, yıkılan tüm bloklarda beton kalitesinin oldukça kötü olduğudur. Yapının ruhsat alındığı yıl yürürlükte olan TS 500 Betonarme Yapılar (1984) yönetmeliğine aykırı bir şekilde kullanılan agreganın granülometrisinin düzgün olmadığı belirlenmiştir.
  • Karot alınırken birçok numune kırılmıştır. Bu da betonun kalitesiz ve dayanımının düşük olduğunun başka bir göstergesidir.
  • Mimari proje tasarım aşamasında ilgili yönetmelik çerçevesinde imar durum raporunda belirtilen ölçülere uygun hazırlanmamıştır… Belediye ruhsat projesi ile uygulama projesinin birbiri ile uyumlu olmadığı görülmüştür.
  • Sahadan alınan numuneler ile yapılan beton, donatı çeliği ve zemin deneyleri sonucunda, beton sınıfının üst yapıda iki blokta (A2 ve B3) yeterli dayanımı sağlamadığı, donatılarda ise tüm bloklarda ilgili yönetmeliğe göre akma kriterlerinin karşılanmadığı test sonuçlarından tespit edilmiştir.
  • Bilirkişi heyetimizce, yapının mimari, statik proje müelliflerinin, fenni mesulünün, yapı müteahhidinin yapım sürecinde, ilgili mevzuatlar açısından gerekli olan Fen ve Teknik şartnamelere riayet etmediği kanaati oluşmuştur.
  • Bilirkişi heyetimizce, yapı kullanım izni verilmiş olan yapının, ilgili idare tarafından, sağlıklı bir kontrol ve denetim mekanizmasına tabi tutulmadığı kanaati oluşmuştur. Bu yönü ile heyetimizde, Yapı Ruhsatı ve Yapı Kullanım İzni belgesi üzerinde imzası bulunan teknik personel ve idari amirlerinin sorumlulukları olduğu kanaati oluşmuştur.
  • Yıkılan binalarda inşaat tamamlandıktan sonra herhangi bir kolon veya taşıyıcı sistem elemanlarının kesilme durumuna rastlanmamıştır.
  • Yapı ruhsatının elektrik, mekanik tesisat, mimari ve statik projeler tamamlandıktan sonra verildiği ancak zemin etüdünün yapıldığına dair herhangi bir evrak kaydı bulunamamıştır.

* * *

Kolon kesilmemiş, eklenti söz konusu değil ama dört blok birden yıkılmış. Bilirkişi raporunda açık biçimde kamu görevlilerinin sorumluluğuna da işaret edilmiş ancak öylece bekleniyor…

Bu noktada dosyanın avukatlarından Aykut Başderici'nin sözlerine kulak vermek elzem… Başderici, ne yapıldığını ve yapılmadığını net biçimde anlatıyor:

"Bir konuda kamu yetkisine ihtiyaç var. O da dosyanın ve buna benzer tüm dosyaların bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne sebebiyet verme suçundan açılması konusunda…  Davaların böyle açılması, 2012 tarihli bir Yargıtay kararına dayanıyor ancak uluslararası hukukta ve 2005 öncesi yüksek derece mahkeme kararlarında somut olaya göre suç vasfının olası kast olarak da değerlendirilebileceği düzenlenmektedir. Bilinçli taksir söz konusu olduğunda sanık iki kişinin ölümüne sebep olsa da bin kişinin ölümüne sebep olsa da durum değişmiyor. Alacağı maksimum ceza 22 yıl 6 ay.  Fakat suç vasfının olası kast olarak değerlendirilmesi halinde bu cezanın üst sınırı oldukça artmakta. Mahkemenin olası kast suçunu değerlendirmesi çok önemli

Bunun yanı sıra kamu görevlilerinin soruşturma usulünün izne tabi olması gerekçesiyle Gaziantep nezdinde açılan tüm davalarda kamu görevlileri soruşturmaları tefrik edilmiş ve soruşturma izni beklenmektedir. Müteahhit ve diğer ilgililerle alakalı davalar hemen açılmışken davanın bütünlüğü açısından kamu görevlileri ile ilgili ihmaller de birleştirilip bir an evvel bu dosyalara eklenmesi gerekir. Aksi halde daha önceki depremlerde yaşandığı gibi kamu görevlileri ile ilgili zamanaşımı sebebiyle davaların düşmesi kuvvetle muhtemeldir." 

* * *

Tutuklanan müteahhit Akay, savunmasında, "malzemeden çalmadığını, dönemin şartnamelerine uygun malzeme kullandığını, nervürlü demir kullanılması zorunluluğu olmadığı için düz demir kullandığını, elektrik su tesisatının bina bittikten sonra yapıldığını, bunun da binaya zarar vermiş olabileceğini, kanalizasyon bağlanmadığı için tam emin olmamakla birlikte A3 - B3 blok arasına foseptik çukuru açıldığını sonradan öğrendiğini" anlatıyor.

Mimari proje müellifi olan Altan Bayhan da "projeyi yönetmeliklere ve imar durum raporuna uygun olarak çizdiğini, binanın yapımı devam ederken yaptığı kontrolde binanın mimari projeye uygun olarak inşa edildiğini gördüğünü, bina tamamlanınca yeniden kontrol etmediğini, kontrol etme yetkisi ve görevinin de bulunmadığını, binanın, yapım aşamasında kullanılan beton ve demirden kaynaklı olarak yıkıldığını düşündüğünü, kendisinden kaynaklı bir nedenle yıkılmadığını" söylüyor.

Sorsanız herkes haklı…

Bu durum da neden kamu görevlilerinin, belediyelerin, siyasilerin işin içine dahil edilmesi gerektiğini açıkça gösteriyor.

Depremin üzerinden aylar geçti ancak önceki depremler gibi sorumlu siyasiler, kamu görevlileri ortada yok.

Ve bu adımlar atılmadıkça, yeni katliamları engellemek de mümkün değil.

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

MHP'nin listesi, kaygan hukuki zemini ve en kritik mahkeme

Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş gibi bir isim Ankara'nın göbeğinde öldürülecek, azmettiriciyi eski MHP Milletvekili koruyacak, bilirkişi raporundan Ülkü Ocakları'nın Ateş'in açık adresleri ve konumunu düzenli olarak emniyetten öğrendiği bilgisi çıkacak, milletvekilleri bunları yazan gazetecileri aralıksız tehdit edecek ve bunlar haber olmayacak mı, yapılmasın mı?

Cezalandırırken cezalandırmamak: Cinayetin azmettiricileri ve ifşa olan karanlık

Sinan Ateş davası on yıllardır olanı biteni, yaşadığımız karanlığın nedenlerini açıkça gösteriyor

El öpenlerin çokluğu ve kutsal devletin suçları

Dövülenler belli, dövdürenler belli. Ortada bir suç tanıklığı var. Harekete geçen tek savcı var mı? Dayak yiyen insanların suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturmalar öylece duruyor. Basit bir itiraf olarak bakıp üzerinden geçilecek mi? Devlet, bunun için mi var?