17 Ekim 2024

Büyük deprem skandalı: 12 yıl önceki rapor binlerce kişinin nasıl öldüğünü ortaya koydu

2020 tarihli AFAD raporunda “Olası büyük bir deprem gerçekleşmesi durumunda şehrin büyük bir kısmının etkileneceği öngörülmektedir” uyarısı yer alıyordu. İller Bankası tarafından 2011’de hazırlanan raporda da Kahramanmaraş’ta 50 yıllık bir zaman diliminde 6.0 büyüklüğündeki bir depremin olma olasılığı ise yüzde 48.1 olarak belirlenmişti

Türkiye, dün yine güne deprem korkusuyla başladı.

Malatya Kale merkezli depremden sonra herkesin eli yüreğindeydi; kaç bina yıkıldı, kaç kişi altında kaldı?

Başına geldikçe anımsayan bir ülke burası, felaket yaşanmadan önce önlem almak yerine rantla yatıp kalkan, felaketten sonra gözyaşları içerisinde büyük sloganlar atan bir ülke…

* * *

6 Şubat Maraş depremlerinin üzerinden neredeyse 21 ay geçti.

Davalar, soruşturmalar sürüyor. Hâlâ yakınlarını bulamayan insanlar var. Hala aydınlatılmayı bekleyen skandallar orta yerde duruyor.

Ama hepsinin üzerinde, unutulmaması, not edilmesi gereken büyük bir skandal var.

Başta Maraş olmak üzere depremin vurduğu kentlerde insanların göz göre göre kaderlerine terk edilmesi, ölmeleri, her şeylerini kaybetmeleri…

Ve bugüne kadar bu nedenle tek bir kişinin hesap vermemiş olması…

* * *

Depremin hemen ardından AFAD’ın aslında son dört beş yıldır bölgede çalışmalar yaparak raporlaştırdığı, tespitlerini ilgili kamu kurumlarına ilettiği ortaya çıktı.

Depremin olduğu gün, bu raporlar AFAD’ın sitesinde duruyordu, nedense aniden o bölümler kapatıldı, raporlara erişim engellendi.

2020 tarihli “Afet Risk Azaltma Planı” başlıklı AFAD raporunda, Kahramanmaraş için şu uyarılar yer alıyordu:

- Zemin koşullarının sıvılaşmaya müsait olması, yer altı su seviyesinin yüksekliği, bölgenin aktif fay zonuna yakınlığı risklerdir… Olası büyük bir deprem gerçekleşmesi durumunda şehrin büyük bir kısmının etkileneceği öngörülmektedir. Expo 2023 alanının zayıf bir zemin üzerine kurulu olması ve şehrin 3 ana girişindeki ulaşımın köprülerle sağlanması, bu bölgelerin yapı güvenliğinin kontrolünü önemli hale getirmektedir.

Elbette bu uyarıların bir bölümü için yapılacak fazla da bir şey yoktu. Kenti 6 Şubat depremlerinden önce bütünüyle değiştirmek gerekiyordu. Belki de tek yapılacak binaların hızla güçlendirilmesi, bir bölümünün tahliye edilmesiydi ancak bu da yapılmadı.

* * *

Ancak daha da vahim bir tablo var ortada.

2020 tarihli AFAD raporuyla ilgili olarak, “6 Şubat’a kadar yeterli zaman yoktu” eleştirisini getirenlerin de kayıtsız kalamayacağı, mutlaka hesabının sorulması gereken bir skandal…

Mart 2011’de, Kahramanmaraş’a bir rapor gönderildi. Belediye Başkanlığı, valilik, diğer yetkili resmi makamlar.

İller Bankası tarafından hazırlanan rapor, “KAHRAMANMARAŞ BELEDİYESİ İMAR PLANINA ESAS JEOLOJİK-JEOTEKNİK ETÜT RAPORU (DOĞU BÖLÜMÜ)” başlığını taşıyordu.

Raporun can alıcı bölümleri şöyle:

- Çalışma alanının 1. derece deprem bölgesinde yer alması, Kahramanmaraş şehrinin içerisinden Kahramanmaraş Fay zonunun (Ahırdağı Bindirmesi) ve şehrin yaklaşık 12 güneydoğusundan Doğu Anadolu Fay zonunun geçmesi nedeniyle, çalışma alanı ve hatta tüm Kahramanmaraş ili deprem etkisinde olacağından yapılan çalışmalarda bu risk hiçbir zaman unutulmamalıdır.

- Çalışma alanında zemin litolojisine sahip bütün birimlerde, Doğu Anadolu Fay zonu ve Kahramanmaraş Fay zonu üzerinde meydana gelebilecek olası depremin, çalışma alanı üzerindeki yıkıcı etkisini arttıracağını düşündürmektedir.

- Gösterilen bu alanlarda, bina önem katsayısı daha düşük binaların az katlı ve az yoğunluklu olarak planlanması önerilir. Planlama aşamasında “parsel bazında yapılacak çalışmalar” için yapılan öneriler, plan notu olarak belirtilmelidir.

- Planlama aşamasında; gösterilen bu alanların da alüvyon çökelleri üzerinde yer alması nedeniyle ve alüvyon çökellerinde dayanımın az olması nedeni ile az katlı yapılaşmaya gidilmesi önerilmektedir. Bu alanların içerisinde büyük oranda tarım arazileri bulunmaktadır. Bu haliyle durması en ekonomik çözüm olacaktır. Yerleşim açısından değerlendirilmesi zorunlu ise mümkün olduğunca bina önem katsayısı yüksek olan yapılar bu bölüme yerleştirilmemelidir.

- Sıvılaşma tehlikesi vardır. Mühendislik sorunları (taşıma gücü, şişme, oturma vb.), diğer mühendislik sorunları (Yumuşak zeminler, aşırı ayrışmış kaya vb.), yukarıdaki sorunların bir arada olduğu çoklu problem alanları bulunmaktadır.

- Bu tehlikelerin değerlendirilmesinin ardından, her bir tehlike için altlık haritalar hazırlanmış olup, bu haritalar doğrultusunda oluşturulan mühendislik jeolojisi haritasından da yerleşime uygunluk haritaları üretilmiştir.

* * *

- Çalışma alanında büyüklüğü 5.0 olan bir depremin dönüş periyodu 6 yıl iken 6.0 büyüklüğündeki bir depremin dönüş periyodu ise 76 yıldır. Bunun yanında; 6.0 büyüklüğündeki bir depremin 10 yıl içerisinde olma olasılığı yüzde 12.3 iken standart bir yapının ömrü olarak düşünülebilecek 50 yıllık bir zaman diliminde 6.0 büyüklüğündeki bir depremin olma olasılığı ise yüzde 48.1 olarak belirlenmiştir.

* * *

Sabırla okuyanlar ne kadar net tespitler yapıldığını görecektir.

Daha 2011’de, İller Bankası açık açık tarım alanlarının imara açılmaması, belirtilen bölümlerde az katlı, aralıklı yapılar dışında yapıya izin verilmemesi, kent merkezinin doğrudan birinci derecede deprem bölgesine kurulduğu, Kahramanmaraş’ta mutlaka deprem olacağı konularında uyarıda bulunuyor.

Kentin imar planı hazırlanırken bunların dikkate alınmasını istiyor.

Dikkate alan oldu mu, hayır…

Belirtilen, altı çizilen bölgeler, tarım arazileri imara açıldı, “buraya yüksek katlı bina yapılmasın” denilen alanlarda depremde ağır hasar gören yüksek binalar yapıldı.

Binlerce kişi öldü, on binlercesi yaralandı, on binlercesi evsiz kaldı…

* * *

Mesele sadece yıkılan binaların müteahhitlerinin eksik, kuş gibi ceza talepleriyle yargılanması değil.

Bu raporları dikkate almayan, riskli bölgeleri imara açan, ruhsat veren belediye başkanlarının, diğer kamu görevlilerinin hesap vermesi gerekiyor.

Ağır hesaplar bunlar, insanlar öldü, acı çekerek öldüler…

Böyle bir hesap verilebilir mi meçhul ancak en azından yargı önüne çıkartılmaları, bundan sonraki olası cinayetleri engelleyebilir.

Biraz olsun akademisyenlerin, uzman kurumların uyarılarına kulak verilebilir.

Hayatın rant ve paradan ibaret olmadığı belki bir gün böylece anlaşılabilir.

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi.

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Görevlerin “kusursuz” yapıldığı, “uzman ellerin” yaralılara gaz sıktığı katliam

10. İdari Dava Dairesi’nin verdiği karara göre, 10 Ekim katliamında ölenlerden Seyhan Yaylagül’ün yakınlarına toplam 900 bin manevi tazminata hükmedilmesi yanlıştı. İstinaf, toplam 32 bin lira maddi tazminat ödenmesine hükmetti. Manevi tazminatın da “zenginleşmeye yol açamayacağı” gerekçesiyle toplam 130 bin TL olabileceğini belirtti. Danıştay 10. Daire, İstinaf Mahkemesi'nin kararını virgülüne dokunmadan onadı

“İnsan insan derler idi…”

İnsan olmanın bir tanımı yapılacaksa ya da bir başka insan için çabalamaksa biraz da insan olmak, o tanımın içine kenar süsleriyle olabildiğince süslenerek konulmalıdır Hüsnü Öndül’ün ismi şimdi…

Ömrümüzden çalan “suçlar” ve kapanmayan yaralar

Bütün ömrü boyunca hak mücadelesi vermiş insanlardan Nimet Tanrıkulu, dört gün gözaltında kaldıktan sonra, 18 saat süren savcılık ve hakimlik sorgusunun ardından yeniden tutuklandı. Ne soruldu peki? Tanrıkulu’nun açık seçik yaptığı Süleymaniye ve Erbil seyahatleri…

"
"