29 Haziran 2024

Pınar Selek'le ilgili mühim bir istihbarat "başarısı": "Bu filmde oynamayı reddediyorum"

"Hayatımın bir polisiye filmine dönüşmesini sevmiyorum ve istemiyorum. Açıkça benim verdiğim adres ortadayken, gizli yaşıyormuşum, bir örgüt evi varmış gibi adres bulmalar... Şu çalışmaya bakın!"

Pınar Selek

Yargıtay'ı, mahkemesi, polisi, istihbaratı, işi gücü bırakmış, tam 26 yıldır garip kanıtlarla sosyolog Pınar Selek'ten PKK yöneticisi yaratmak için uğraşıyor.

Elbette bu cümleye karşı sorulabilecek makul soru şu: Devlet uğraşmasın mı, peşine düşmesin mi?

Düşsün elbette… Düşmanlıkla değil hakkaniyetle, adil yargılama ilkesine bağlı kalarak, zorlayarak değil gerçekten araştırarak.

Yargının, polisin kişiye göre yaptığı muameleler malum… Sosyal medya silahlı, külahlı çete, örgüt fotoğraflarından geçilmezken, siz iki cümle kurduğunuz için kendinizi cezaevinde bulabilirsiniz. Sistem böyle işliyor.

Selek için de böyle işledi.

26 yıl boyunca dört kez beraat eden, ifadelerinin işkence altında alındığı ortaya çıkan Selek, Yargıtay'ın "şüpheden sanık yararlanır" ilkesini bütünüyle unuttuğu kararları nedeniyle yeniden yargılanıyor. Dün bu davanın üçüncü duruşması yapıldı.

Selek'le ilgili yargılama sürecinde yaşanan skandalları anımsamak isteyenler, şu habere bakıp, bir yargıya varabilir.

* * *

Düşünün, Mısır Çarşısı'nda patlama yaşanmış, bilirkişi raporlarında, olay yeri inceleme tutanaklarında bile tüp patlaması tespiti yapılmış, aynı dönemde gözaltına alınan Pınar Selek'e, sorgusunda bu patlama ile ilgili tek soru sorulmamış…

Ama ne hikmetse, yıllar sonra işkence altında Selek'i suçladığını söyleyen ve uzun yıllar sonra beraat eden "suç ortağının" beyanlarına rağmen bu yargılama, Yargıtay'ın beraat kararını bozması nedeniyle sürüyor.

* * *

Davanın İstanbul'da yapılan dünkü duruşması da ilginçti.

Duruşmayı farklı ülkelerden akademisyenler, gazeteciler, avukatlar da izledi.

PKK sevicisi olduklarından değil, Selek'in akademisyen ve araştırmacı kimliğine tanık olduklarından.

Brüksel Libre Üniversitesi Rektörü Annemie Schaus, Lyon 2 Üniversitesi Rektörü ve Orta Fransa Rektörler başkanı Nathalie Dopnier, Strasbourg Üniversitesi rektör yardımcısı Mathieu Schnieder, pek çok sosyal bilim örgüt temsilcileri, Cedric Lomba Sosyologlar derneği başkanı

Pek çok ulusal çapta feminist kuruluşun temsilcisi, Planing Familial'in Başkanı Sarah Durcher... Afgan kadınların Fransa'daki temsilci Chékéba Hachemi, ikisi eski baro başkanı 10 avukat, üç yayın evi temsilcisi takip etti duruşmayı.

* * *

Mesele uzun zaman önce Selek'in ne yapıp yapmadığından çıktığı için, artık dosyaya giren garip belgelerin konuşulması gerekiyor.

Yargıtay'ın Selek hakkındaki son beraat kararını bozması, yerel mahkemenin bu karara uymasının ardından, bir de kırmızı bülten çıkartılması kararı verildi.

Ancak öyle her istediğinizde bülten çıkartılamıyor. O kişinin örgütsel bağını ortaya koymanız, somut durumunu anlatmanız, ikna edici kanıtlar bulmanız gerekiyor.

Uzun yıllardır Fransa'da yaşayan Selek, Cote d'Azur Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde doçent. İtalya-Fransa Güney Sınırları Göç Gözlemevi'nin eş koordinatörü.

Yeri yurdu gizli değil, ulaşmak zor değil… Zaten Fransa da göçmenlerle ilgili çalışmalarından dolayı öyle çok mutlu değil.

* * *

Gizlilik saklılık yok ama kırmızı bülten için istihbarat başarısı lazım.

Zira Interpol, son dönemde Türkiye'den gelen talepleri geri çeviriyor. Gerekçe de "terör örgütü ile aktif ve anlamlı bağlantı"nın ortaya konulamaması…

Bağlantı arayan Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı da çok gizliymiş gibi Selek'in, üniversite bünyesinde katıldığı paneli bulabilmiş.

İçişleri Bakanlığı Interpol Daire Başkanlığı, Selek ile ilgili hazırladığı yazının başına, "Fransa Nice'te PKK/KCK mensuplarınca düzenlenen etkinliğe katıldığı bildirilmiştir" notunu düşmüş.

Anlamlı bağlantı dediği bu…

Sözü edilen etkinlik ise göçmen kadınların sorunlarının konuşulduğu, üniversitenin düzenlediği, yapılacağını ilan ettiği, herkese açık bir panel.

Zaten o kadar özensiz hazırlanmış bir yazı ki başka bir açıklama yok.

Ama alt kısmı dramatik…

Burada da mühim birimlerin Selek'in adresini tespit ettiği söyleniyor. Oysa Selek, duruşmalar için konsolosluğa giderek kendisi adres beyanında bulunuyor. Büyük devlet ciddiyeti…

* * *

Devamı da dramatik… İçişleri Bakanlığı yazısında, mahkemeden ve Adalet Bakanlığı'ndan bu bilgilerle ve mahkeme kararı doğrultusunda doğrudan iade talebinde bulunup bulunulamayacağı, o olmuyorsa da bu bilgilerin terör bağlantısını göstermeye yeterli olup olmadığı soruluyor.

E değil haliyle…

Zaten, terörizmle suçlanan Selek de değil sadece. Etkinliği düzenleyen üniversiteye bağlı URMİS'in Direktörü Swanie Potot, Urmis Laboratuvarı üyesi de olan Pınar Selek hakkında hazırlanan belgeyle ilgili şaşkınlığını, mahkemeye ilettiği yazıyla gösterdi ve terörizm suçlamasına açıklık getirilmesini şu ifadelerle istedi:

"Geçtiğimiz nisan ayında Üniversite Cote d'Azur ve birkaç kuruluş tarafından desteklenen Göç Baharı festivali kapsamında URMİS ekibi olarak göç konularına ilişkin çeşitli temalar üzerine akademisyenler ve sivil toplum aktörlerini bir araya getiren birkaç konferans düzenledik. Bu konferanslardan biri 11 Nisan 2024'te tarihinde Kültür Bakanlığı'na bağlı bir sanat okulu olan Villa Arson'da gerçekleşti ve Kürt kadınların göçü üzerineydi. Hem göçmen kadınlar hem de Kürt meselesi üzerine çalışmaları nedeniyle bu konferansı üniversite profesyonel faaliyetleri çerçevesinde yönetmesi için meslektaşımız Pınar Selek'ten rica ettik. Kendisi bu görevi kabul etti ve başarıyla yerine getirdi. Bu bağlamda söz konusu toplantı kesinlikle terör örgütü PKK tarafından değil, laboratuvarımız tarafından üniversite desteğiyle düzenlenmiştir. Bizim gözümüzde alınan belge sadece iftira niteliğindedir ve sadece Pınar Selek'in durumu ötesinde, garantörü olduğumuz üniversite faaliyetlerinin ciddiyet ve bütünlüğünü sorgulamaktadır. Bu toplantının doğası ve Pınar Selek'in bu toplantıda oynadığı basit moderatör rolü hakkında açıklık getirilmesini önemle talep ediyoruz."

* * *

Pınar Selek, bütünüyle şeffaf bir hayat sürüyor. Fransa'daki üniversiteleri bile terörist ilan eden "birimler" ise açık panelden terörizm çıkarmaya çalışıyor.

Selek, bütün bunları izliyor, 26 yıldır bu döngüyle mücadele etmeye çalışan Selek, şunları söylüyor:

"26 yıldır olup bitenleri özetleyen bir olay bu yaşanan. Beni suçlayabilmek için neler söylenmedi ki, bir taksici cinayeti bile gündeme getirildi. Artık varlığımla ilgili bir meseleye döndü bu. Sen araştırma yaparken bile konuşurken bile kendini sürekli sansür et. Bu isteniyor. Moderatörlüğünü yaptığım etkinlikle kadınlar sürgün koşullarında neler yaşadıklarını anlattılar.

* * *

Elimden geleni yapıyorum. Kafka'nın 'Dava' kitabı gibi deniliyor. Oturdum yeniden okudum. Fark etmemiştim bugüne kadar, yeniden fark ettim. 'Bu süreç zaten ceza' diyor. Kararın ne çıkacağı önemli değil. Ben de bu süreci kendim için değil, bütün demokrasi güçleri açısından bir hediyeye dönüştürmek istiyorum. Bunu başarmaya çalışıyorum. Bu yaşadığım deneyimin analizini yapmak, sürekli kendini yenilemek, yeni konulara doğru açılmak ve aynı zamanda otosansür de yapmadan, düşüncede cesaret göstermek.

* * *

Arendt, Nazi subayı Eichhman'ın duruşmalarını anlattığı kitabında, insanların çok rahat katile dönüşebileceğini söylüyor. Şöyle diyor, üç şey var önemli olan, konformizm, başkasının derdine ilgisizlik, akıl tutulması… Ama bu o kişinin aptal olduğu anlamına gelmiyor. Hepsi birbirine bağlı diyor. Ben de akıl tutulmasına uğramamak için sürekli mücadele diyorum. Ben o kapatılmanın dışına çıkmaya çalışıyorum.

* * *

Ben hep şeffaflıktan yanayım. Hep öyle oldu. Bu filmde oynamayı reddettiğim için tamamen açık yaşıyorum ben. Burada çok büyük bir yürüyüş düzenledim iki sene önce. Göçmenlerle ilgili. Hayatımın bir polisiye filmine dönüşmesini sevmiyorum ve istemiyorum. Açıkça benim verdiğim adres ortadayken, gizli yaşıyormuşum, bir örgüt evi varmış gibi adres bulmalar... Şu çalışmaya bakın! Bu filmde oynamayı reddediyorum."

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Hafızasız, tel tel dökülen bir toplum, tadı kaçmış bir çete ve ölen bir tetikçi: Yalçın Özbey

Özbey 2009 yılında sessizce Türkiye’ye geldi, babasını ve annesini ziyaret etti. Ne büyük talih değil mi? Hem yaptıklarına rağmen suç ortakların Çatlılar gibi kahraman olarak anılacaksın hem yurtdışında olmadık suçlara karışacaksın hem huzurla memleketine döneceksin. Bir başka ülkede olsa Özbey’in ölümü üzerine dosyalar açılır, aydınlatılmamış, bugün işlenen cinayetlerin taşlarını döşeyen cinayetlerin neden cezasız bırakıldığı tartışılırdı

Bir Türkiye komedisi ve skandallar: 2016 öncesi arşiv “bütünüyle yok”, o güne kadar işlem yok ama suçlu olan mağdur

15 Temmuz darbesinden önce işkence ya da kötü muamele görmüşseniz, emniyetin herhangi bir uygulamasından şikâyetçi olmuşsanız artık bunu kanıtlama imkânınız kalmadı. Bu dijital çağda, sadece kâğıt arşiv tutulmuş ne hikmetse ve hiç iz bulunamamış…

JİTEM ve Susurluk cinayetleri dosyaları birer birer böyle kapatılıyor: Sıra Yargıtay'da

İnsanlar öldürüldüler ve yargılanmadıkları, mahkûm olmadıkları suçlamalar isnat edilerek bu cinayetler meşrulaştırılmaya çalışıldı. Ülkesini seven insanlar, o ülkenin karanlık cinayetlerle anılmasını istemez. Ülkenin bir suç örgütüne teslim olmasına rıza göstermez. Ancak hepsi yaşandı ve nedensiz zenginleşmelerin açıklanamadığı bütün bu tarihsel dönemin ismi de "vatan için kurşun atmak" oldu