"Biz o zaman Mehmet Ağar, Korkut Eken hep beraberiz... Genciz, vatanseveriz... Bana genelde iş adamlarını yönlendiriyorlar, faili meçhullerden ziyade. Onları da anlatacağım. Bana dedi ki, "Kıbrıs'ta bir adam var, Kıbrıs'ı Rumlara satmak istiyor." İki profesyonel dedi... Dedim sana öz kardeşimi vereceğim, Atilla Peker'i. Uzmandır, sokaklarda yetişmiştir. Biletlerden bakabilirler. Yüce Allah o insanın kanını bize nasip etmedi. Onlara bağlı başka bir ekip öldürmüş. Karşılaştık Korkut abiyle, "Halloldu o iş" dedi."
Bırakın video çekmeyi, mesaj beğenmesi bile engellenmeye çalışılan Sedat Peker, 23 Mayıs 2021'de, 1996'da KKTC'de öldürülen gazeteci Kutlu Adalı ile ilgili bildiklerinin bir bölümünü bu sözlerle anlattı.
Hemen ardından, gelen tepkilerin de etkisiyle, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma başlattı ve Peker'in kardeşi Atilla Peker'in ifadesini aldı:
"1996 yılının mart ya da nisan ayıydı. Kardeşim Sedat Peker'in çağrısı üzerine otele gittim. Orada Korkut Eken de bulunuyordu. Kıbrıs'ta, Türk tarafını Yunanlılara satmak isteyen PKK'lılar olduğunu, bunların asker ve polislerimizi şehit edenler olduğunu söyledi. Ben o dönemde 27-28 yaşındayım. Her gencin gösterdiği refleksi gösterip Korkut Bey'le Kıbrıs'a gittim. Şükürler olsun ki Kutlu Adalı'nın ölümü benim elimden olmadı. Korkut ağabeyle birlikte Kıbrıs'a gidip bir otele yerleştik. Albay Galip Mendi'nin görev yaptığı Sivil Savunma Dairesi'ne gittik. Orada Yarbay Enver Topuz da bulunuyordu. Onların Kutlu Adalı suikastıyla ilgilerinin olup olmadığını bilmiyorum. O görüşme sırasında da Kutlu Adalı adı geçmedi. Ben bu şahsın o zaman PKK'lı terörist olduğunu sanıyordum… Bir süre sonra Korkut ağabey de ‘Kıbrıs'taki meseleyi hallettik, duydun mu?' dedi. Ben gazeteden okumuştum, Kıbrıs'ın Uğur Mumcu'sunun suikasta uğradığını. O zaman Kutlu Adalı'nın gazeteci olduğunu öğrendim. Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı Paşa'nın da makamına gittik. Ama herhangi bir şey konuşmadık…"
Kutlu Adalı
* * *
Peker kardeşlerin bu anlatımlarının üzerinden bir yıl dört ay geçti.
KKTC'de Kutlu Adalı'nın ölümüyle ilgili komisyon oluşturuldu, sonra vazgeçildi, ardından oluşturulduğu söylendi.
Savcılığın da yapacakları öyle zor değildi.
Kimilerinin ısrarla "kahraman" olarak pazarlamaya çalıştığı emekli Yarbay, Susurluk çetesi davası hükümlüsü Korkut Eken'in ifadesi alınacak, tanıklıklara başvurulacak, kriminal incelemeler yapılacak ve soruşturmanın derinleştirilmesi sağlanacaktı.
Çıplak, kimin ne yaptığının belli olduğu bir cinayet soruşturması aslında Kutlu Adalı dosyası…
* * *
Ancak ailesinden gelen bilgiler gösteriyor ki ne KKTC ne de Türkiye'deki adli ve idari makamlar herhangi bir girişimde bulundu.
Türkiye'den, savcılıktan, aileye bugüne kadar bir davet gitmiş değil.
KKTC'de de herhangi bir adım atılmadı.
Kutlu Adalı'nın artık 80 yaşına yaklaşan eşi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın KKTC ziyareti öncesinde, tüm bunları anlatabilmek için randevu talebinde bulundu ancak herhangi bir yanıt da verilmedi.
* * *
Ancak Kutlu Adalı cinayeti ve izdüşümleri bunlarla sınırlı değil.
Atilla Peker, savcılığa verdiği ifadede çok mühim bir bilgi daha verdi.
Kutlu Adalı'yı öldürmek için Korkut Eken'le KKTC'ye gittiğinde, keşif yaparken üzerinde Uzi ve Jeriko model silah bulunduğunu söyledi.
Sözünü ettiği dönem, 1993-1996 yılları arasına, Susurluk çetesinin, JİTEM'in Türkiye'de en etkili olduğu yıllara denk düşüyor.
Ve elbette faili meçhul cinayetlerin işlendiği döneme.
Halen Ankara'da davası görülen faili belli olan ancak meçhul bırakılan cinayetlerin büyük bölümü de aynı marka silahlarla işlendi.
Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin dosyasına bu cinayetlerle ilgili giren bilgi ve belgeler, Hospro firması tarafından hibe edilmiş gibi gösterilen ancak örtülü ödenekten verilen parayla alınan Uziler'in bir bölümünün kayıp olduğunu ortaya koyuyor.
* * *
Bu Uziler'in Kutlu Adalı cinayeti ile ilgisi sorulduğunda, KKTC makamları eskiden bu yana, Kıbrıs'a başka ülkelerin de başka yollardan Uzi sokmuş olabileceğini söylüyor.
KKTC'nin cezasızlık konusunda Türkiye'den aşağı kalır yanı yok.
Buradaki bütün alışkanlıklar, eller daha da serbest bırakılmış olarak, adaya da taşınmış durumda.
* * *
Susurluk çetesi, hem Başbakanlık Teftiş Kurulu, hem TBMM'de oluşturulan komisyon hem de yargı kararlarıyla varlığı kanıtlanmış bir oluşum.
Mehmet Ağar'dan Korkut Eken'e, itirafçı olunca deli muamelesi yapılan Ayhan Çarkın'dan Sedat Bucak'a kadar aktörleri biliniyor.
Ancak ne hikmetse çeteden cezalandırılan insanların eylemleri cezasız.
Ortada hukuken bir çete var. Bu çetenin devletin imkanlarını kullanarak insanları öldürdüğü, kaçırdığı, tehdit ettiği kayıt altına alınmış durumda.
Ancak bu eylemlerin cezası yok.
Ankara'da süren dava, tam da bu Türkiye çaresizliğinin davası.
Kahraman diye ülkeye yutturulmaya çalışılanlar, para için insan öldürenler, terörle mücadele adı altında terör üretenler, terörün bitmesi bir yana büyümesi için çaba gösterip, "siz bu işlerden anlamazsınız" diyenler…
Ankara'daki dava, bir devlet ayıbı davası…
Türkiye'nin daha iyi bir ülke olması için çabalayanlarla, bu ülkenin kendilerine sunduğu bitmek bilmeyen olanakları daim kılmak isteyenler arasındaki bir dava.
Tıpkı Musa Anter cinayeti davasının usul usul, ince ince işlenerek zamanaşımına sokulması gibi, bu davanın da zamanaşımına sokulması ya da beraatle bitirilmesi arzulanıyor.
* * *
Bir yanda terörle mücadele ve milliyetçilik adı altında milyon dolarlık servetlere ulaşmak, devletin bütün olanaklarını kullanarak kendilerine dokunulmaz alanlar yaratmak isteyenler var. Diğer yanda ülkeye hain, bölücü gibi gösterilmek istenen ancak bu ülkenin herkesin ekmeğini bölüşebileceği bir coğrafya olabilmesi için hayatlarını ortaya koyanlar.
Kahraman ilan edilenlerin kahramanlıkla bir ilgisi yok.
Söylenenin aksine bu ülkenin bu insanlara da ihtiyacı yok.
* * *
Mevcut siyasi iktidarın önünde yürüyemeyeceği bir yol var.
KKTC'deki Halil Falyalı cinayetinin çözülmesi, Kutlu Adalı cinayetinin çözülebilmesinin de anahtarı.
Adalı cinayetinin çözülmesinin Ankara'daki faili meçhul cinayetler davasının anahtarı olması gibi.
Eylemleri yapanlar kadar eskiden bu yana onları koruyanların da sorumluluğu var.
Bunun yaklaşan seçimle, iktidar değişikliğiyle ilgisi yok.
Adaleti aramak ve gerçekten herkes açısından inandığını söylediği değerlere uygun yaşamakla ilgisi var.
Rant ve talan düzenini bitirmek istemekle ya da bir parçası olmakla ilgisi var.
Gerisi koca bir yankı…
Herkesin kendi sesiyle oyalandığı…
Gökçer Tahincioğlu kimdir?
Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.
Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.
Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi.
İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.
|