06 Ağustos 2022

KPSS, tarikatlar, örgütlü hırsızlık ve güç savaşları

Geçmişteki örneklere ve açılan davalara bakıldığında, hemen harekete geçilmesi, o tarikatın, cemaatin merkezlerine girilmesi gerekir ancak bu da yapılmıyor ve yapılmayacak. ÖSYM merkezi ve çalışanları ile sınırlı bir araştırma yürüyor

Türkiye, eşit ve adil biçimde yapılması zorunlu sınavların sorularının sistematik biçimde çalındığı bir çalıntı soru merkezidir.

Son KPSS ise "şimdilik" sistematik biçimde soruların çalındığı önceki örneklerden farklı.

Bu farklılıklara bakmadan ve arkasında yatan olası nedenleri sıralamadan önce bugüne nasıl gelindiğine bakalım.

* * *

OHAL kararnameleri ile hakkı hukuku yenen, bir dönem Gülen cemaatinin içinde yer alan ancak işlenen ağır suçlarla ilgisi bulunmayan insanlar nedense çalıntı sorulardan, haksız sınavlardan bahsedildiğinde tepki gösteriyor.

Cemaatin sınav sorularını çaldığı net değilmiş, bunu yapanların bir bölümü soruların çalınmasını "darü'l-harb" kapsamında ele almamış gibi, isyan bu kişilerden geliyor.

Dönüp de bunu yaptıkları net olan ve herkesten önce kaçıp gitmiş cemaatçilere tek laf söylemeyen, özeleştiri yapmaktan bile sakınan bu kesimin derdi, kendilerinin de aynı torbaya atılmış olması. Elbette aynı torbaya insanları atarak, eylemleri yapanla haberi olmayanları aynı kefeye koyamazsınız.

Ancak öyle 17-25 Aralık sonrası değil, öncesinde de olan biteni anlatmaya çalışanlara kızıp asıl faili bulanık kılmak da en az diğeri kadar adaletsiz.

Desen: Selçuk Demirel

* * *

Öyle bir tablo var ki ortada, soruları sistematik biçimde çalanlar mağdur, soruların çalındığını ve yargının hesap sorması gerektiğini söyleyenlerin aklıyla alay eden, 2010 KPSS skandalının üzerinin örtülmesine "milat" ilan ettikleri tarihlere kadar göz yuman, iddiaları dile getirenleri ihanetle, bozgunculukla suçlayan AKP'liler mağdur, çalıntı sorularla "dahi çocuk" sayılanlar mağdur.

Sadece bu sınavlara umutla girip haksızlığa uğrayan milyonların mağdur olma hakkı yok.

* * *

2010 KPSS'si, Türkiye'nin bu "pisliği" ortadan kaldırabilmesi açısından büyük bir fırsattı.

2009'da KPSS birincisi Eğitim Bilimleri Sınavı'nda 120 net yapamamışken, 2010'da yüzlerce kişi 120 netle veya 1 ya da 2 yanlışla sınavı tamamlamıştı.

Sisteme sızmayı başaran bir hacker, Türkiye'ye sınavla ilgili şu bilgileri vermişti:

"Tüm adayların sonuçları önümdeydi. 1200 kişi 98 üstü almış. Bunlar önceki sınavda 40 puanı bile aşamamıştı."

Düşünün ki ilk kez bir sınavda tam 3 bin 229 aday 120 soruda 100 ve üstü net yaparak yüzde 1'lik dilime girmişti.

Üstün başarılı adaylardan 350'si 120 soruda 120 net yapmıştı.

100 ve üstü net yapanlardan 324'ü evli çiftlerdi.

Bu çiftlerin 20'si bütün soruları doğru cevaplayanlar arasındaydı.

Bu adayların çoğu, adres olarak, çalıştıkları ve sayıları 10'u geçmeyen dershane ve özel okulları göstermişti.

İptal edilen sınavın yerine Ekim 2010'da yenisi yapıldı. İptal edilen sınavda 100 ve üzeri net yapan 3 bin 229 adaydan 1175'i, 120 net yapan 350 adaydan ise 148'i yinelenen sınava girmedi.

Yeni sınava girenlerin de sadece 76'sı 100 ve üzeri net yapabildi. 100'den fazla net yapabilen aday sayısı ise sadece 2 oldu... 120 net çıkaran ise olmadı; en yüksek puanı alan aday 111 nette kaldı.

Ama bazılarına göre sorular çalınmadı…

* * *

Son KPSS'deki bazı soruların Yediiklim Yayınları'nın test kitapçığında yer aldığının açığa çıkmasının ardından, AKP MKYK Üyesi Metin Külünk, "Sızıntı ve saklanmış FETÖ unsurları, gizlendikleri yerlerde Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Cumhur İttifakı'na karşı kirli operasyonlarına devam etme peşindeler" diyerek YÖK'ü işaret etti.

AKP, buradan da mağduriyet devşirme peşinde ama hafızasız bir toplumun bile bir hafızası var.

On yıllardır soruları çalanlar kadar, onlara yol veren, kritik koltuklara ısrarla bu isimleri oturtan, iddialara rağmen bu isimlerden vazgeçmeyenlerin de sorumluluğu tartışılmalı değil mi?

* * *

Ne hikmetse, bunu tartışmaktan ısrarla kaçınan iktidar, son KPSS'den sonra hızlı hareket etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Devlet Denetleme Kurulu'na soruşturma başlatması talimatı verdi. DDK, hemen ÖSYM Başkanı Halis Aygün'ün görevden alınması tavsiyesinde bulundu. Erdoğan, aynı akşam bu tavsiyeye uydu.

DDK, hemen ardından Ankara Başsavcılığı'na da adli soruşturma başlatması için suç duyurusunda bulundu. Başsavcılık da hemen harekete geçti ve soruşturma başlattı.

Önceki kopya çekilen sınavlarla ilgili soruşturmalara bakıldığında, ortaya konulan hız ve duyarlılık şaşırtıcı.

Hele ki şu ana kadar açığa çıkan şaibeli soru sayısının aslında "6" ile sınırlı olduğu düşünülürse.

MHP de şaşırmış olacak ki aksi yöndeki açıklamalara rağmen tartışmaların odağında yer alıyor.

Görevden alınan ÖSYM Başkanı'nın MHP'ye yakın olduğu, Milli Eğitim Bakanlığı'ndaki tarikatların kendisinden kurtulmak istediği iddialarına karşılık verilen yanıt, partiyle bir bağının olmadığı, atanmasının ya da görevden alınmasının MHP'yle ilişkisinin bulunmadığı, devletin böyle bir durumda elbette refleks göstereceği yönünde.

* * *

Ancak 15 Temmuz'dan ve öncesinden büyük ders çıkarttığını söyleyen iktidarın gizleyemediği bir tablo var.

Milli Eğitim Bakanlığı'nda, tarikatlar, cemaatler, daire başkanlıklarını, genel müdürlüklerini bölüşmüş, güç savaşları içerisinde.

Öyle ki tartışmalarla "şimdilik" ilgisi kurulmayan Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer'i korumaya dönük sosyal medya kampanyası yapabilecek kadar örgütlü bir kesim var.

Önceki Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'un ısrarla görevlendirmediği bazı isimleri, bakanlığa atanır atanmaz, daha yemin bile etmeden istedikleri görevlere atayan Milli Eğitim Bakanı'nın "sempati duyduğu" ve kendisine sempati duyan kesimler de Ankara'da gayet iyi biliniyor.

Bakanlıkla sınırla da değil.

Yargıtay'da, Danıştay'da, adliyelerde, TSK'de, emniyette güç savaşları devam ediyor.

Yargıdaki kadrolaşma savaşında, Adalet Bakanı değişimi ile güç kaybeden bazı grupların, şimdi tamamen sistem dışına itilmeye çalışıldığı, bütün alanlardan soyutlanmak istediği bu iddialardan biri.

Bu grubun içinde yer alanların da karşı taarruzda bulunmak için fırsat kolladığı konuşuluyor.

* * *

Buradan yeniden KPSS'ye dönelim.

Yediiklim Yayınevi'ne soruların bir bölümünün sızdırıldığı iddiaları doğruysa, soruların başka bölümlerinin de farklı yayınevlerine, kurslara, okullara sızdırılmış olması muhtemel.

Ancak şu ana kadar bu yönde derinleştirilen bir inceleme, araştırma yok.

İddiaların üzerinden günler geçti.

İki tane sosyal medya mesajı için öğrencilerin bile sabaha karşı kapısına dayananların yaptığı bir operasyonu da göremedik.

Oysa hangi okulun, hangi yayınevinin, hangi kursun hangi tarikata bağlı olduğu gayet iyi biliniyor.

Geçmişteki örneklere ve açılan davalara bakıldığında, hemen harekete geçilmesi, o tarikatın, cemaatin merkezlerine girilmesi gerekir ancak bu da yapılmıyor ve yapılmayacak. ÖSYM merkezi ve çalışanları ile sınırlı bir araştırma yürüyor.

Hatta çalıntı sorularla girdikleri sınavda, bire bir aynı yanıtları verdiği saptandığı iddia edilen kişilere yönelik bir operasyon da yapılmış değil.

Bunun yerine başka grupları mutlu edecek atamalar, vazgeçilmeyen "alnı secde görüyor" bakış açısı ve devleti yine belli gruplara teslim etme anlayışı var.

Bu anlayış değişmediği, bazı makamlar, bazı gruplara hak görüldüğü sürece bu tablo değişmeyecek.

Ve bu tablo değişmeden yapılan sınavlara, yürütülen soruşturmalara güvenmek mümkün değil.

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.  

Yazarın Diğer Yazıları

Gayrettepe 1. Şube

Gayrettepe yıkılıyormuş… Kentsel dönüşüme girmiş bina, kediyi kurtarmışlar… Hiçbir şey dönüşmeden üstelik, “kurtulamayan” insanların hesabı verilmeden, gözyaşları dinmeden, adalet sağlanmadan

Kırıkhan’daki büyük skandal açığa çıktı: Yoğun bakım hastaları boğularak öldü, “doğal ölüm” belgesi düzenlendi

Depremde yıkılan birçok hastanede unutulan hastaların hayatını kaybettiğini öğrendik. İlk kez yıkılmamış, faal bir hastanedeki hastaların ölüme terk edildiklerini de öğreniyoruz. Ve bunun nasıl itinayla gizlendiğini de görüyoruz

Cezaevi, dava ve yasaklar ülkesinde seçim sonrası "kulisleri": Erdoğan AKP'yi, Çukurambar Erdoğan'ı bırakır mı?

AKP'nin hikâyesi çok uzun bir zaman önce gecekondu mahallelerinden Çukurambar'a taşındı