05 Ekim 2024

“Kayıp” ölüler, kayıp adalet ve bir Türkiye özeti: İbrahim Elif Apartmanı’nda neler yaşandı? 

Binanın müteahhidi, Kuran kursu ve kreş yapıldığını, burada kolon kesildiğini duyduğunu belirtiyor. Yapı Denetim firmasının sahibi, meslekten menedildiği için firmanın çalışanıyken adına başka bir firma kurdurulmuş; apartmanın denetimini bu firma yapmış. Aslında şantiye şefi olmayan şantiye şefi, sadece statik projeleri yapmış; projelere uyulmamasına rağmen onay verilmiş. İbrahim Elif Apartmanı dosyası bir Türkiye özeti gibi…

Depremin üzerinden 20 ay geçti.

Bölgede canla başla çalışan insanlarla birlikte, anımsayan, önemseyen, ne olduğunu merak eden bir grup insan kaldı geriye…

Bu kadar bela görmüş bir toplum için garip değil, bu kadar belayla baş etmek de mümkün değil…

Ama hayat ve mücadele sürüyor.

Düşünün, depremin üzerinden 20 ay geçti ve bazı davalar yeni açılabiliyor.

Öyle ölü sayısı az olduğu için başka binaların soruşturmasına öncelik verildiğinden değil… Peşine düşülmese öylece kalacağı için… Ancak ısrarla araştırılıp, soruşturulabildiği için…

* * *

İbrahim Elif Apartmanı, Antakya Ekinci Mahallesi’nde yerle bir olan binalardan biri.

Savcılığın verdiği resmi rakamlara göre tam 60 insan bu binada can verdi. Aileler yok oldu, gençler, bebekler öldü…

Hatay Başsavcılığı, bu binanın yıkılmasına dair iddianameyi ancak geçtiğimiz ağustos ayında tamamlayabildi. Depremden 18 ay sonra…

Garip olan, iddianameye göre soruşturma da ancak bu yıl başlatılabilmişti. Soruşturma dosyasının tarihi 2024 ile başlıyor. Bu apartmana ancak sıra gelebilmişti.

6 Şubat depremlerinde yıkılan İbrahim Elif Apartmanı (Antakya)

* * *

İddianame tek başına bir Türkiye özeti gibi…

Ölümlerden başlayalım.

İddianameye göre, ölü sayısı 60.

Ancak yakınlarını bu binada kaybedenler bu rakamı görünce şaşırdılar.

Zira kendileri en az 65 kişinin burada öldüğünü saptamışlardı. Aradaki fark nereden kaynaklanıyor, tamamen belirsiz.

En basiti, o akşam hayatını kaybeden gençlerden biri, Buket Yıldız… Yıldız’ın misafirliğe gitti bu apartmanda hayatını kaybettiğini mağdurlar biliyor. Ancak iddianamede Yıldız’ın ismi ölüler arasında yok.

Savcının tek başına bunu saptaması mümkün değil ancak depremden sonra sistemin nasıl çöktüğünü bu durum açık biçimde gösteriyor.

* * *

İddianamenin olumlu ve önemli yanlarından biri bütün deprem bölgesinde kamu görevlilerinin de sorumluluğunu saptayan nadir örneklerden biri olması.

İddianamede, binanın projeye aykırı biçimde inşa edildiği, bilirkişi raporuna dayanılarak net biçimde ifade ediliyor. Buna rağmen projeye belediye yetkilileri tarafından onay verildiği de vurgulanıyor.

Belediye yetkilileri hakkındaki dosyanın ayrıldığı, ayrıca soruşturulacağı belirtiliyor. Tek sorun, yine bilirkişi raporuna dayanılarak, “tali kusurlu” olarak soruşturulacağının ifade edilmesi. Bu kadar binanın yıkıldığı binlerce insanın öldüğü bir kentte, projelere onay verenler, kaba taslak kusur oranı ile “tali kusurlu” bulunabilir mi?

Yakın zamana kadar zeytinlik olan Ekinci’de bina yapımına izin verenlerin, bu arazinin inşaata uygun olmadığı uyarılarına kulak tıkayanların sorumluluğu yok mu?

* * *

İddianameye gelelim ve en büyük çelişkisine…

İddianameye göre binanın müteahhidi Midhat Tümyürek ve yapı denetim şirketi yetkilisi Hamit Yarıkkaya, tutuklandılar ve cezaevine konuldular.

Başka yer yokmuş gibi diğer deprem dosyalarındaki gibi Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde yapılan bilirkişi incelemesi vahim bir tabloyu ortaya koydu.

  • Binanın duvar yüklerinin projeye aykırı yapılması,
  • Dolgu duvarların tuğla ile örülmesine rağmen statik hesabın gaz betona göre yapılması
  • Balkon döşemelerinin yanlış hesaplanması
  • Kolon, kesit, donatı alanı, kolon kiriş birleşim bölgesinin kesme güvenliği açısından yetersiz olması
  • Gerekli kiriş mekanizmalarının yeterince oluşturulamaması
  • Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik esaslarına yeterince uyulmadığı…

* * *

Bu sonuçlara alışığız…

KTÜ, bununla birlikte kimlerin sorumlu olduğunu da belirledi. Nadiren imza attığı bir sonuca ulaşarak, Belediye Yapı Kontrol Birimi’nin de tali kusurlu olduğunu vurguladı. Savcılık, bu nedenle belediye yetkilileri hakkında soruşturma izni talep etti.

İddianamenin bundan sonrası ilginç…

Tutuklanan müteahhit Tümyürek, iddianameye göre ifadesinde yapı denetim şirketine başvurduğunu, belediyenin de projeye onay verdiğini söyleyip, ne suçu olduğunu söylüyor.

Bununla birlikte binanın altına Kuran kursu ve kreş yapıldığına dikkati çekip, isim de vererek, burada kolon kesildiğini duyduğunu belirtiyor. Bir suç ihbarı aslında… Ama savcılık, suçtan kurtulmak için bunları söylediği sonucuna ulaşmış.

* * *

Tutuklu Yapı Denetim firmasının sahibi Yarıkkaya’nın söyledikleri de ilginç… Buna göre, apartmanın yapı denetimini yapan ilk firma, Elit Yapı, bir yıl meslekten men cezası aldığı için kapatılmış. Bunun üzerine bu firmanın çalışanı olan Yarıkkaya’ya başka bir firma kurdurulmuş ve apartmanın denetimini bu firma yapmış.

Hileye bakın…

Yarıkkaya, kendini savunurken, kurduğu bu firmayı da daha sonra, kapatılan yapı denetim firmasının sahibine devrettiğini söylüyor. Bütün bunlara göz yumulmuş…

* * *

Şantiye şefi Ferit Tarhan’ın söyledikleri de ibretlik…

Buna göre, aslında şantiye şefi değilmiş ve sadece statik projeleri yapmış. Ve bina bittiğinde yaptığı projelere uyulmamasına rağmen yapı denetim firması ve belediye onay vermiş. Açık usulsüzlük…

Tarhan, bu tabloya rağmen isminin bilgisi dışında şantiye şefi olarak yazıldığını da iddia ediyor.

Ve çarpıcı bir bilgi daha veriyor.

Binanın altındaki Kuran kursunun zemin katı ve asma katındaki kolonların kesildiğini, projede olmayan döşeme betonlarının ilave edildiğini, kursun sosyal medya hesaplarının bunu gizlemek için kapatıldığını anlatıyor. Yine kayıtsız kalınan bir suç ihbarı…

Başka bir suç ihbarında daha bulunuyor. Binanın bir dönem mühürlendiğini, yine hile ile mührün söküldüğünü de anlatıyor. Tali kusurlu bulunan belediyenin marifetleri olarak…

* * *

Savcılık, Kuran kursu ve kreş kısmında kolon kesildiği ihbarlarını nasıl değerlendirmiş peki?

Belediyeye sorarak.

“Şikâyet var mı bu konuda?” diye sormuş ve bu ciddi iddiayı, “Şikâyet yok” yanıtı verilmesi üzerine, tanık da bulamadığı gerekçesiyle kapatmış. İddianamede, yapacak başka bir şey olmadığı vurgulanıyor. Sosyal medya hesaplarını, kim, niye kapattı acaba?

* * *

İbrahim Elif Apartmanı dosyası bir Türkiye özeti gibi.

Hileler, eksikler, ölümler, bulunamayanlar ve kuşa dönmüş cezalar…

İddianamede, açık biçimde şöyle deniliyor:

“1. dereceden deprem kuşağında bulunan yerde deprem olduğu takdirde yıkılabileceği ön görülebilir olan ve yıkım sonucu ölümlerin gerçekleşebileceği şeklindeki neticelere dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak söz konusu binanın inşasını gerçekleştirerek binanın yıkılması neticesinde meydana gelen ölümlerden asli kusurlu olarak sorumlu bulunduğu belirlenen…”

Olası kast düzenlemesi yeni Türk Ceza Kanunu’na konulurken şu basit örnekler veriliyordu:

“Diyelim ki sarhoş biçimde araba kullandınız. Bunun kazaya neden olabileceğini bilmeniz gerekir. Bu durumda olası kast söz konusu olur. Ya da havaya ateş açtınız… Bunun birini öldürebileceğini bilmeniz gerekir ve bu durumda da olası kast söz konusu olur…”

TCK’nın yasalaştığı dönemdeki tutanaklarda bu örnekler var.

Ama depremde nedense anımsanmıyor.

İddianamede tam da buna uygun gerekçe açıkça belirtiliyor ancak sanıkların bilinçli taksirle yargılanması isteniyor.

Müebbet yerine kuşa dönmüş bir ceza…

İnfaz rejimi sayesinde hemen çıkacak ya da hiç cezaevi görmeyecek asli ve tali sorumlular…

Yeterince detaylı araştırılmayan Kuran kursu kolonları…

Çökmüş bir bina…

Ve altında kalmış insanlar…

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi.

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Görevlerin “kusursuz” yapıldığı, “uzman ellerin” yaralılara gaz sıktığı katliam

10. İdari Dava Dairesi’nin verdiği karara göre, 10 Ekim katliamında ölenlerden Seyhan Yaylagül’ün yakınlarına toplam 900 bin manevi tazminata hükmedilmesi yanlıştı. İstinaf, toplam 32 bin lira maddi tazminat ödenmesine hükmetti. Manevi tazminatın da “zenginleşmeye yol açamayacağı” gerekçesiyle toplam 130 bin TL olabileceğini belirtti. Danıştay 10. Daire, İstinaf Mahkemesi'nin kararını virgülüne dokunmadan onadı

“İnsan insan derler idi…”

İnsan olmanın bir tanımı yapılacaksa ya da bir başka insan için çabalamaksa biraz da insan olmak, o tanımın içine kenar süsleriyle olabildiğince süslenerek konulmalıdır Hüsnü Öndül’ün ismi şimdi…

Ömrümüzden çalan “suçlar” ve kapanmayan yaralar

Bütün ömrü boyunca hak mücadelesi vermiş insanlardan Nimet Tanrıkulu, dört gün gözaltında kaldıktan sonra, 18 saat süren savcılık ve hakimlik sorgusunun ardından yeniden tutuklandı. Ne soruldu peki? Tanrıkulu’nun açık seçik yaptığı Süleymaniye ve Erbil seyahatleri…

"
"