Net biçimde, altını kalın harflerle çizelim…
TBMM’de görüşülen İnfaz Paketi’yle, can alanlar, tekmeyle Ali İsmail Korkmaz’ı öldürenler, gaz fişekleriyle çocuk vuranlar, kadınları, çocukları gasp edenler, hırsızlar, arsızlar serbest kalacak.
Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, yasalara, "kasten öldürme suçları, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar kapsam dışıdır" yazmakla olmuyor. Bu suçları işleyenler kısa süre sonra aramızda olacaklar.
Maaşlı gizli tanık ifadeleriyle cezaevine konulanlar, hayatlarında görmedikleri kişilerce suçlanan, yapmadıkları eylemlerle ceza alanlar ise içeride kalacaklar. Sadece içeride kalmayacaklar. Hazırlanan pakete göre daha çok disiplin cezası alacaklar, daha az kişiyle telefonda görüşecekler, daha çok hücreye atılacaklar.
Şiddetin yanından geçmemiş, inancını dillendirmiş, düşüncesini açıklamış, gizli tanık ifadesiyle, "olsa olsa" denilerek, bolca hamaset yapılarak yıllardır içeride tutulan binlerce insan var. Bir teki bile bu paketten yararlanamayacak. Örgüt üyesi olmadığı net biçimde kabul edilenler bile Terörle Mücadele Yasası’ndan mahkûm oldukları için kapsam dışı bırakılacak.
* * *
Vahim başka örnekler de var.
Diyelim ki bir işyeri açtınız ve mafya sizden haraç istemeye kalktı. Diyelim ki defalarca polisi, savcıyı haberdar ettiniz ama kimsenin kılı kıpırdamadı. Tüm bu çabalarınıza karşılık, diyelim ki mafyanın, çetenin elemanları, sizinle alay ederek, son bir tarih verdi. Diyelim ki tam o tarihte dükkânınıza geldiler silahlı bir biçimde. Kendinizi korumak isterken silahlardan biri ateş aldı ve yoldan geçen ilgisiz birine zarar verdiniz.
Hayır, böyle bir durumda sanmayın ki bile isteye suç işleyenlere gösterilen şefkat gösterilecek size. Olası kasttan ceza aldığınız için pakete göre kapsam dışısınız. Çete üyeleri bir bir dışarı çıkarken siz orada ömür tüketeceksiniz.
"Kader mahkumu" mu demiştiniz? Uydurma kavramların da karşılığı olabiliyor hayatta elbette… Ama siz elbette o kişileri görmeyeceksiniz…
* * *
Diyelim ki bebeğine bakan gencecik bir kadının altınlarına göz diken iki hırsız evine girdi. Diyelim ki altınları almakla kalmayıp, kadını öldürdüler canice. Diyelim ki içlerinden birinin eve girdiği kanıtlandı ancak cinayete karıştığı kanıtlanamadı. O zaman sadece gasp suçundan ceza alacak elbette. Ve paketle serbest kalacak.
Ya da diyelim ki canice saldırdıkları o kadın, suçlular yakalandığında yaralıydı. Uzun süre yaralı kaldı. Bu durumda suçlular "kasten yaralamadan" ceza alacak ve yine kapsamda olacaklar.
Ama açıklama yapan olamayacak, yazı yazan olamayacak, siyaset yapan olamayacak. Aşırı tehlikeli onlar!
* * *
Ya da diyelim daracık bir sokakta, ellerinde sopalarla öldürecek genç arayanlar… Ali İsmail Korkmaz’a o son tekmeyi atan polis Mevlüt Saldoğan...
"Kasten yaralama sonucu ölüme sebebiyet verme suçu" paketin kapsamında olduğundan, yattığı süreyi bir yana bırakalım, 10 yıl 10 ay ceza aldığından cezası 5 yıl 5 aya inecek. 3 yıl denetimli serbestlik süresi tanındığından 2 yıl 5 ay cezaevinde kalması yeterli olacak. Bu sürenin de önemli bölümünü açık cezaevinde, gayet özgür geçirebilecek. Utanıp, sıkılmadan, Gezi eylemleri sırasında mağdur olduğunu bildiren Saldoğan’a da paketle özgürlük kapısı açılacak.
Diyarbakır’da gaz fişekleriyle iki çocuğu vuran ve zaten hiç tutuklanmayan sanık polislere açıldığı gibi, uyuşturucu satıp, yüzlerce gencin hayatına mal olanlara açıldığı gibi, uyuşturucu satanları yönetip, evde hapis imkânı kazanacak çete liderlerine yapılacağı gibi. Paketin satır aralarında tüm bunlar var, bekleyip göreceğiz hepsini…
* * *
Cezaevlerindeki virüs riski nedeniyle bunlar yapılıyor, öyle mi? Öyleyse açık cezaevinde kalan tüm mahkûmlara verildiği gibi izin imkânı sağlansın tüm hükümlü ve tutuklulara. Öyleyse, elektronik kelepçeyle, ev hapsiyle 2-3 ay geçirmeleri sağlansın tüm mahkûmların. Öyleyse, özel izolâsyon koşulları sağlansın durumu riskli olanlara. Elbette amaç bu değil.
Amaç kapasitenin çok üstünde dolmuş bulunan cezaevlerinde yer açmak. Tutuklama daha da kolaylaşsın, biraz daha ferah olalım…
* * *
İnfaz Paketi, virüs günlerinin yüzümüze vurduğu tek gerçeğimiz değil.
Sadece ve sadece "beni virüs değil bu düzen öldürür" dediği için gözaltına alınan, ardından işini kaybeden tır şoförü… İronik bir dille devletin böyle bir dönemde vatandaştan para toplamasını eleştirdiği için gözaltına alınan öğrenci…
Hemen ardından neden gözaltının haklı olduğunu, devletin bunlara göz yumamayacağını mantık çerçevesinde açıklamaya çalışanlar.
Hemen ardından ciddi ciddi belediyelerin yardım toplayarak paralel devlet kurmaya çalıştığına dair yazı yazanlar. Alkışçılar, ihbarcılar, her eleştiriyi emniyete, İçişleri’ne bildirerek hayatlarını kazananlar!
Gözaltıyla terbiye olmaz…
"Biz" duygusuna en muhalif olan da en iktidar yanlısı da ihtiyaç duyar bazen. O "biz" duygusu da "benim istediğim gibi konuşacaksın" denilerek oluşmaz. Mazlumun yanında durarak olur, emekçiyi koruyarak olur, var olanı hakça bölüşerek olur. Suç işlememiş insanları tehdit ederek olmuyor, olmaz…
Bu insanları takip edeceğine misal umreden dönen ve hiç kontrol edilmeyen insanları yetkili makamlara bildirmeyen, hemen ardından toplu ibadete göz yuman, hemen ardından "paralel" yardım kampanyası başlatan, hemen ardından hangi dini kurala göre söylendiği belirsiz, "merkezi idarenin yardım kampanyasına katılın" fetvası veren Diyanet’in eylemleri incelenmeli misal, yaşananlardaki sorumluluğu araştırılmalı.
Kamu kaynaklarını israf edenler, hala ayrımcı uygulamalara imza atanlar, rant için kraldan çok kralcı olanlar… Bunlara bakılmalı…
Hayır, bakılmayacak elbette. Daha virüs geleli ne kadar oldu ki, bildik uygulamalar, ezberlenmiş alışkanlıklar…
* * *
Ve altı kalın biçimde çizilecek başka cümleler de var:
Grup Yorum üyesi Helin Bölek, müzik çalışmalarını yürüttükleri İdil Kültür Merkezi üzerindeki baskıların son bulması, Grup Yorum üzerindeki konser yasaklarının kaldırılması, Grup Yorum üyelerinin terör listesinden çıkartılması talepleriyle başladığı ölüm orucu eyleminin 288. gününde yaşamını yitirdi.
Küçük bir "konser yasağı yok" cümlesi bile yeterliydi. Devlet büyüdü mü o cümleyi etmediği için şimdi?
Sözler, açıklamalar, neden neyin gerekli olduğuna yönelik temelsiz sözler… Anlamı yok, öldü…
Tam da insanların yaşamak için bu kadar haykırdığı, en korunaklı yaşayanın bile küçük bir ateş belirtisinden ürkerek geceyi gündüz ettiği günlerde öldü gencecik bir insan. Gözlerimize baka baka, açlıktan öldü.
Ölüm orucu ya da açlık grevi eylemlerinin, ilk günden bu yana, ilk yapıldığı zamandan bu yana vicdanı rahatsız eden bir tarafı var.
Ama mesele bu değil. Siz benimseyin ya da benimsemeyin yöntemi önemi yok. 288 gün aç kalarak ölen bir insanın yaşama dönmesi sağlanamadı, sağlayamadık. Budur asıl yaşamak utancı. Hayatta kalmak için uğraşmaktan rahatsızlık duymak böyle zamanlarda vurur insanın yüzüne.
Diğer Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek halen sürdürüyor eylemini. Geç olmadan harekete geçilmeli. Ve farklı isimler, avukatlar açlık grevi, ölüm orucu eyleminde.
Artık devletin kutsal ve dokunulmaz değil, insan için, bu ülkede yaşayan insanlar için var olduğunu biraz olsun hatırlamak zamanı.
Makul yurttaş tanımlarını bırakıp bir yana, biraz, ucundan parçasından biraz olsun, herkesle
konuşabilmek zamanı. Yargıyı, kişisel algı ve bakışımıza göre değil, evrensel hukuka uygun çalışmaya
zorlamak zamanı.
Her şeye rağmen biraz olsun, bu geçmeyen utanma duygusunu geride bırakabilmenin tek yolu bu.
Artık gözyaşına da sığmıyor zira tüm bu yaşananlar.
Asıl virüsün ne olduğu netleşiyor zamanla… Ve yapmadıklarımızın verdiği huzursuzluk, karanlık bir iç sıkıntısına dönüşüp kalıcı hale geliyor gün geçtikçe…