Ankara'da devam eden Kobani davası, birkaç yıl önce görülen torba davalar kadar ilgi görmüyor.
Aralarında Selahattin Demirtaş, Sırrı Süreyya Önder ve Figen Yüksekdağ gibi HDP'li siyasetçilerin bulunduğu 18'i tutuklu 108 kişinin yargılandığı dava, aynı zamanda HDP aleyhinde açılan kapatma davasının da çekirdeğini oluşturuyor.
Mahkemenin uzun süredir bu davayı hızla karara bağlama çabası var.
Oysa 6-8 Ekim 2014'te yaşanan, İHD verilerine göre 46 kişinin yaşamını yitirdiği olaylarla ilgili büyük bir karanlık da söz konusu.
Ne oldu, neler yaşandı, kim nasıl hayatını kaybetti, her zamanki gibi meçhule bırakılmış durumda.
Türkiye'de adalet kavramı insanların sadece kendileriyle ilgili başlıklar, insanlar, konular söz konusu olduğunda anımsanıyor.
Hele ki siyasi olarak "düşman" ilan edilen insanlar söz konusuysa, kimse başını çevirip bakma gereği bile duymuyor.
* * *
Kobani davasında kullanılmayan, başkasına ait internet hesaplarından atılan mesajlar, montaj görüntüler, garip tanıklar, ne ararsanız var.
Savcı, geçen ay verdiği esas hakkındaki mütalaada hemen hemen tüm sanıkların ağır biçimde cezalandırılmalarını istedi.
Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dün yeniden davanın duruşması yapıldı. Ve mahkeme,
5 bin 267 sayfalık mütalaaya karşı savunma yapmak üzere sanıklara sadece 28 gün tanıdı. Bu davanın bir an önce bitirilmesi isteniyor.
* * *
Mahkeme, milletvekili seçilen Sırrı Süreyya Önder hakkındaki yargılamanın durdurulması talebini ise anayasanın 14. maddesi uyarınca reddetti. Bu karar, Önder'in cezalandırılması durumunda milletvekili olmasına rağmen cezaevine de konulabileceğini gösteriyor.
"Anayasa 14" istenildiği gibi kullanılan bir madde.
Anayasanın dokunulmazlıklarla ilgili 83. maddesinde, milletvekili dokunulmazlığının kapsamı düzenlenirken, "Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla anayasanın 14. maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır" deniliyor.
Anayasa 14'ün kapsamı ise muğlak. Zira bu maddede sadece "Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz" ifadeleri yer alıyor.
Hangi eylem bu kapsama girer, hangi madde bu kapsamdadır tamamen mahkemelere bırakılmış durumda.
Uzun bir süredir bu madde, özellikle HDP'liler aleyhinde kullanılıyor. Son olarak vekil seçilen Önder hakkındaki yargılamanın durdurulmaması bunun bir örneği.
Bir başka örnek, TİP'ten vekil seçilmesine rağmen tutukluluk durumu bile değerlendirilmeyen Can Atalay.
Tamamen muğlak bu düzenlemeler, siyaseten hasım görülen, peşinen cezalandırılmak istenen kim varsa onun aleyhine kullanılıyor. Ve bu muğlaklık iktidarın da bir bölüm muhalefetin de işine geliyor.
Büyük sessizliğin nedeni bu.
* * *
Kılıçdaroğlu'nun direnişi ve parça parça CHP
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partiyi yerel seçime genel başkan olarak götürmekte kararlı. Yerel seçimde büyük şehirleri kaybetmezse genel başkanlığı buna dayanarak sürdürmek isteyeceğine de kuşku yok. Büyük kentler kaybedilse bile genel başkan kalmak istemesi olası.
Kılıçdaroğlu'nun son dönem konuşma ve uygulamaları, otoriter bir görüntü vermek istediğini, sözünü böyle geçireceğine inandığını, partiyi daha da sağa yaslayarak özellikle göçmen karşıtlığı ile büyük kentlerdeki oyunu koruyacağını düşündüğünü ortaya koyuyor.
Seçtiği danışmanlar partiyi merkeze çekmek yerine kutuplaşma politikalarına hizmet edebilecek isimler. Kılıçdaroğlu, riskli ve eleştirilen tercihlerle yeni bir yol inşa etmeye çalışıyor.
Bir yandan da CHP'de "sosyal medya" hazırlığı yürütülüyor.
Genel Merkez'de, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin geniş olanaklarına atıf yapılarak yeni sosyal medya ekipleri oluşturulması hazırlığı var.
Bu hazırlıkların nedeni yerel seçimler gibi gösteriliyor ancak asıl amacın parti içi mücadele olduğuna kuşku yok.
CHP'de bekleyişe geçen bir başka grup ise "merkez sağ" kökenliler. CHP'nin aldığı sonucun başarısız olmadığını ancak bu haliyle iktidar da olunamayacağını görüyorlar. Onlar da muhasebe içerisindeler. Kulislerde yerel seçim sonrasında onların da partiden ayrılma konusunda bir karar verecekleri konuşuluyor. CHP'nin "sağa çekildiği" eleştirilerini ise asla kabul etmiyorlar. Bu gerçekleşir mi, CHP'nin ayarları yeniden değişir mi, göreceğiz.
Haftanın kitabı: "Adaleti Beklerken"
Tayfun Kahraman, Gezi davası kapsamında 18 yıl hapse mahkûm edilen, cezaevinde bulunan isimlerden biri. Bir başka ülkede şehir plancısı, akademisyen, bürokrat uzman bir ismin Gezi eylemlerinin düzenleyicilerinden biri olması nedeniyle 18 yıla mahkûm edilmesi, tüm Türkiye'ye yayılan bu eylemleri organize ettiği iddiası uzun uzadıya tüm kesimler tarafından tartışılırdı. Türkiye'de ise sloganlar ve hamaset her şeye yetiyor.
Kahraman, tutuklanmadan önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Afet ve Risk Yönetimi alanında çalışıyordu. Yaklaşan İstanbul depremi konusunda projeler geliştirilen ekibin başındaydı. Maraş merkezli depremden sonra "Adaleti Beklerken – Deprem, Siyaset, Kent" adını verdiği kitabı tamamladı. Silivri'den Maraş'ın, oradan İstanbul'un nasıl göründüğünü yazdı, iktidarın deprem körlüğünün nedenlerini araştırdı. Kahraman, Çavdar Yayınları'ndan çıkan kitabında, neoliberal ezberleri bozarak kentin ve doğanın nasıl savunabileceğini aktarıyor.
|
Gökçer Tahincioğlu kimdir?
Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.
Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.
Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi.
İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.
|