18 Mayıs 2023

AKP'de "yazlık komşusu" rahatsızlığı, "CHP'ye oy vermem" ve "daha ne yapalım, halk böyle" diyenler Yeşil Sol-TİP ittifakından kalanlar

Kemal Kılıçdaroğlu'nun işi zor. Türkiye'nin yönetilmesi en güç partisini ayağa kaldırmak, çalıştırmak zorunda. Üstelik verilen görevlerin yerine getirilip getirilmediğini kontrol etmesi gerektiği de açığa çıktı

Muhalefet, özellikle de CHP, 14 Mayıs seçiminin şokunu geride bırakarak ikinci tura hazırlanmaya çalışıyor. Bir yanı bürokratik ve hantal, bir yanı kişisel ihtiras ve rekabete dayalı yapılardan oluşan ana akım bir parti için hızlı hareket etmek çok kolay değil.

"Daha ne yapacağız, bu halk böyle"

Seçim gecesinde de sonrasında CHP'deki farklı yapılar, farklı refleksler gösterdi. İyi niyetle, "haydi, kaybedilmiş bir şey yok, hazırlanalım" diyenler de vardı, sırtını koltuğa yaslayarak, "daha ne yapacağız ki bu halk böyle" diyenler de.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun işi zor. Türkiye'nin yönetilmesi en güç partisini ayağa kaldırmak, çalıştırmak zorunda. Üstelik verilen görevlerin yerine getirilip getirilmediğini kontrol etmesi gerektiği de açığa çıktı.

"Yazlık komşusu", "ev arkadaşı" rahatsızlığı

AKP'de ise Erdoğan rahatlığı yaşanıyor. Cumhurbaşkanı'nın her koşulda ikinci turu alacağına inanılıyor. Ancak koridorlarda parti içi rahatsızlıklar da konuşuluyor.

Erdoğan'ın ve Cumhur İttifakı'nın seçimdeki başarısı gölgede bırakmış olsa da AKP açısından, kendi standartları düşünüldüğünde tam bir başarısızlık söz konusu.

10-15 vekil kaybıyla seçimi atlatabileceğini düşünen AKP ile Erdoğan arasındaki oy makası yüzde 14 düzeyinde açıldı.

Küçük kayıplar bekleniyordu ancak 2002'den bu yana en başarısız sonuç alındı.

Kulislerde, seçmenin tepkisinin ortada olduğunu ancak teşkilatların tepkisinin de sonuca yansıdığı konuşuluyor.

Partinin çok etkili bir isminin mülakata bile girmemiş olmasına rağmen yazlık komşusunu birinci sıraya koyması, batıdaki bir kentte ciddi bir oy kaybına yol açmış. Aday listesinin birinci sırasında bu ismi gören teşkilat, o kentteki kampanyaya destek vermemiş.

Yine partinin önde gelen isimlerinden birinin iki ev arkadaşının farklı kentlerden birinci sıra adayı gösterilmesi de bu kentlerde tepkiye dönüşmüş.

AKP'de, seçmenin ekonomiye, depremde yaşananlara gösterdiği tepkinin yanında 10 puan ve üstü kayıp yaşanan 36 ildeki aday listelerine de bakılması gerektiği konuşuluyor. Teşkilatlardaki küskünlüğün orta vadede olumsuz tartışmalara neden olabileceği ifade ediliyor. Çankırı'da 17 puan, Isparta'da 15 puan, Bingöl'de 15 puanlık erime yaşandı. Bunun gibi çok sayıda kent var. Bu kentlerdeki durum ayrıca masaya yatırılacak.

Kars İl Başkanı Adem Çalkın'ın, il başkanlığından süresi içinde istifa etmediği halde vekil listelerinin YSK'ya tesliminden bir gün önce Genel Merkez'e çağrılarak birinci sıra aday yapılması gibi uygulamalar da tartışılacak. İl Başkanlığından istifa etmeden AKP Genel Merkezi'nin müdahalesiyle Kayseri üçüncü sıradan aday gösterilen İl Başkanı Şaban Çopuroğlu ismine tabandan gelen itirazların da 10 puan ve 1 vekil kaybedilmesine neden olduğu belirtiliyor. Bunlar da parti içinde tartışılacak. Ancak şu anda parti ferahlamış ve bu sorunları ötelemiş durumda.

Yeşil Sol-TİP ittifakının sonucu ve geriye kalanlar

Seçim öncesi sosyal medyada belki de en sert tartışmalar aynı ittifakta yer alan Yeşil Sol Parti ile TİP arasında yaşandı. TİP'in kendi ismi ve listesiyle seçime girme kararından sonra özellikle partinin etkili isimlerinin verdikleri mesajlar Yeşil Sol tabanında tepkiye yol açtı. Ardından verilen karşılıklar da tepki ve kırgınlık yarattı. "Tepki" ölçülü bir ifade elbette. "Partili" kimliği taşımalarına rağmen birbirlerine söylemediklerini bırakmayanlar oldu.

Tarafların tezleri, iki partinin tek listeyle mi iki ayrı listeyle mi daha fazla vekil kazanacağı noktasında düğümlendi.

Tartışmalar hâlâ sürüyor.

Ancak görünen net bir tablo var. Sorun vekil sayısından ibaret değil.

HDP ve devamı niteliğindeki Yeşil Sol Parti, 7 Haziran seçiminden bu yana kriminalize ediliyor. Şiddetle hiçbir bağı olmayan ancak toplumun genelinden farklı düşünen insanların uğramadığı operasyon kalmadı. Teşkilatlarda gözaltına alınmayan yok gibi. Tutuklanan sayısı teşkilatın neredeyse üçte biri.

Bütün bu operasyonların devamında HDP'nin kapatılması davası ve Kobani davası açıldı. İktidar da propagandasını HDP ve terörizm üzerinden yürüttü.

HDP'nin 7 Haziran öncesindeki en büyük başarısı Türkiyelileşme tezi ve pratiğiydi. 7 Haziran sonrasında HDP'nin bu iddiasından uzaklaşması ve eskiden olduğu gibi bölgeye sıkışması iktidarın temel hedeflerinden biri haline geldi. TİP'in elbette bu pratiği desteklemesi söz konusu olamaz. Ancak kararlar verilirken bunun çok da dikkate alınmadığı ortada.

HDP yöneticilerinin sorunu ise karar verememeleri. İttifaka girdiğin partiyle koşulları baştan konuşmamak, sonradan yaşanan anlaşmazlıklarda "barajı sayemizde geçiyorsunuz" tezi dışında söz söylememek, ittifak konusunda bir karar vermeden yola devam etmek, yanlış aday listesi, yanlış enstrümanlarla propaganda, ezber bir dilin kullanılması hataların bir bölümü.

Ama Meclis yapısı gösteriyor ki bu ülkenin ilerici, sosyalist, demokrat insanlarının birbirine ihtiyacı var. İttifak konusunda yola devam ya da tamam kararları verilebilir. Artık bu hasarı atlatıp, aynı ittifakta kalınsın ya da kalınmasın yürümek gerekiyor.

Sinan Oğan seçmenleri

Seçim öncesi görüştüğümüz "Muharrem İnce ve Sinan Oğan" taraftarlarının ortak bir yönü vardı: Erdoğan ya da Kılıçdaroğlu'na oy vermek istememeleri.

Kimi bunu "ulusalcı" değerlerle açıklıyordu kimi ise "Hiç CHP'ye oy vermedim ki, bizim oralarda verilmez" sözleriyle. Seçim akşamı konuştuğum bir Oğan seçmeni üzgündü. "İkinci turda vereceğim galiba Kılıçdaroğlu'na" diyordu ancak ilk turda vermemesinin nedenini, "Bizim oralarda verilmez" dışında bir cümleyle açıklayamıyordu. Yıllardır ihmal edilen bu psikolojiyi bir yana bırakmak, örgütlenmekten çok iktidarın yıpranmasından ve sosyal medyadan medet ummak belli ki etkili olamıyor.

CHP'yi daha da sağa çekmek dışında önerisi olmayanların, halkı "milliyetçi hassasiyetten" ibaret görenlerin de ihmal ettiği bir hafıza söz konusu. Ve bunun yıllardır değişememesinin nedeni belli ki aradaki kapatılamayan, belki kapatılmasına engel olunan mesafe.

Haftanın kitap önerisi: "Kuru Kız"

Ayfer Tunç, edebiyatımızın en önemli isimlerinden biri. "Kadın yazar" kimliğine sıkıştırılmak istenen kuşağın ezberleri yıkıp geçen, her romanında yeni bir teknik ve üslubu korkusuzca deneyen önemli bir temsilcisi.

Can Yayınları'ndan çıkan son kitabı "Kuru Kız"da da Ayfer Tunç korkusuzluğu hâkim. Romanda birbiriyle ilgisiz görünen hayatlar birbirine ustalıkla bağlanıyor. Tunç, bunu yaparken, sarsıcı betimleme gücüne fazla başvurmadan kısa, öz cümlelerle "üzerine düşünmek" isteyen okuru yakalıyor. Arka plandaki güçlü politik atmosfer ve düzen eleştirilerinin ayrı bir alan açılmadan olaya, insana dair paragraflara, günlük koşuşturmalara dair anlatının içine serpiştirilmesi romanın en büyük gücü. Başlarda anlattığı konuyla vaat ettiği sonun gerçekleşemeyeceği hissi verse de roman bunun üstesinden de gelmeyi başarmış.

Türkiye'de üretilen edebiyatın dünya edebiyatının parçası olmadığını düşünen, ajans becerileriyle dilden dile çevrilen kitapları göğe çıkartıp önemli çok sayıda yazara yüz çevirenlerin sözlerinin aksine, Ayfer Tunç bu kitabında da yazmak eyleminin hakkını veriyor.

"Hulki Aktunç'a selam olsun. Gidenler, dönmeyenler" cümleleriyle Türkiye'nin "unutturulmak istenen" en önemli yazarlarından Aktunç'a selam göndererek biten kitap, artık orta yaşa gelmiş ve hayatının ilk yarısı ülke karanlığı ve gerçekliğiyle boğulmuş bir kadının dünyanın sonuna gidebilme cesaretini anlatıyor. Dünyanın bir şakadan ibaret olması gerektiğini ancak insanların "iyiliği" unuttuğunu anımsatarak. Hayatı ıskaladığını düşünenlere de teknolojiyle aşınmış gelenekselliğin karşılaşmasını anlatarak, inatla iyimserlik ve yeniden başlamayı öneriyor.

 

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Görevlerin “kusursuz” yapıldığı, “uzman ellerin” yaralılara gaz sıktığı katliam

10. İdari Dava Dairesi’nin verdiği karara göre, 10 Ekim katliamında ölenlerden Seyhan Yaylagül’ün yakınlarına toplam 900 bin manevi tazminata hükmedilmesi yanlıştı. İstinaf, toplam 32 bin lira maddi tazminat ödenmesine hükmetti. Manevi tazminatın da “zenginleşmeye yol açamayacağı” gerekçesiyle toplam 130 bin TL olabileceğini belirtti. Danıştay 10. Daire, İstinaf Mahkemesi'nin kararını virgülüne dokunmadan onadı

“İnsan insan derler idi…”

İnsan olmanın bir tanımı yapılacaksa ya da bir başka insan için çabalamaksa biraz da insan olmak, o tanımın içine kenar süsleriyle olabildiğince süslenerek konulmalıdır Hüsnü Öndül’ün ismi şimdi…

Ömrümüzden çalan “suçlar” ve kapanmayan yaralar

Bütün ömrü boyunca hak mücadelesi vermiş insanlardan Nimet Tanrıkulu, dört gün gözaltında kaldıktan sonra, 18 saat süren savcılık ve hakimlik sorgusunun ardından yeniden tutuklandı. Ne soruldu peki? Tanrıkulu’nun açık seçik yaptığı Süleymaniye ve Erbil seyahatleri…

"
"