11 Şubat 2023

17 Ağustos'tan 6 Şubat'a rezaletin tarihçesi

17 Ağustos depreminde müteahhitlerden, yaptığı neredeyse tüm binalar yıkılan Veli Göçer simge oldu. Göçer, 2018'de yeniden inşaat firması kurdu ve eski mesleğine geri döndü. 1948-2018 yılları arasında irili ufaklı 19 imar affı çıkartıldı...

Bir ömür unutulmayacak, kuşaktan kuşağa aktarılacak bir felaket bilançosunu öğrenmenin eşiğindeyiz.

Öyle narin, idare edilebilir, gündelik koşuşturmanın içinde unutulabilir acılar değil sözünü ettiğimiz, anlayalım.

Ve unutmayalım.

Geçmişten bugüne olanları, yaşananları, çaresizliği, acıyı unutmayalım.

* * *

Öncelikle belirtmek, altını çizmek lazım.

Bakmayın "17 Ağustos'ta en azından şöyleydi" diye başlayan cümlelere.

O zaman da devletin en iyi bildiği iş güvenlik organizasyonuydu. Bütçe yine buraya akıyor, insanlar yine davalarla boğuşuyor, hayat yine bir türlü rutin biçimde akmıyordu bu ülkede.

Dimdik ayakta olduğu, kara gün dostu olduğu söylenen Kızılay'ın envanterinde bulunduğu söylenen çadırlar delik deşik çıktı depolardan.

Akıllara ziyan maaşlar alan yöneticilerin akıllara zarar ihalelerde türlü işler gördükleri ortaya çıktı depremle.

Var olduğu söylenen ne varsa yoktu.

İnsanlar tırnaklarıyla kazıyarak çıkartmaya çalıştılar yakınlarını enkazdan.

Yetmedi, ölüm koktu tüm sokaklar.

O da yetmedi.

Hasarlı evler, sağlammış gibi gösterilerek, başlayan eğitim yılında öğrencilere kiralandı.

Birkaç ay sonraki Düzce depreminde, yıkılan hasarlı binalarda yüzlerce öğrenci can verdi.

* * *

Müteahhitlere yine nefret kusuldu. Deniz kumu, midye çıkıyordu binaların enkazından.

Müteahhitlerden, yaptığı neredeyse tüm binalar yıkılan Veli Göçer simge oldu.

Deprem davaları açıldı, onlarca, yüzlerce…

Ne mi oldu?

Resmi rakamlara göre, yıkılan 16 bin 649 binada, 17 bin 510 kişinin yaşamını yitirdiği 17 Ağustos depreminden sonra açılan davalar unutuldu…

1800 civarında dosya doğrudan ertelendi.

Kalan üç yüz davanın sadece 50'si Yargıtay'da onandı. Kalan davaların tamamı 2007'de zamanaşımına girdi.

Sembol haline gelen davalardan bazıları şöyle sonuçlandı:

* Düzce Ersoy Apartmanı: 36 kişi öldü. Dosya zaman aşımına girdi.

* Düzce Ömür Hastanesi: 11 kişi öldü. Dava zaman aşımına girdi.

* Yalova'da Ceylankent Sitesi: 98 kişi öldü. 2 sanığa verilen hapis cezaları ertelendi. Karar

onandı.

* Kocaeli Ubay Apartmanı: 58 kişi öldü. Müteahhit hakkında verilen ceza ertelendi. Karar

onandı.

* Yüksel Sitesi: 316 kişi öldü. 5 sanığa çeşitli hapis cezaları verildi ancak cezalar ertelendi. Karar onandı.

* Can Göçer ve Zafer Coşkun: Veli Göçer'in oğlu ile ortağı yakalanamadığı için haklarındaki dosya zaman aşımına girdi.

* * *

Artık depremin üzerinden 8 yıl geçmişti. Öfke unutulmuştu. Depremzedeler dışında davaların takibini yapan da neredeyse kalmamıştı.

Ancak bu kadar dosyanın ortadan kaybolmasını da kimsenin aklı almamıştı.

Zira sembol haline gelen Veli Göçer'in dosyasında örnek bir karar verilmişti. Göçer, yaptığı her bina nedeniyle ayrı ayrı ceza almıştı.

Yargıtay'a geç gelen bu karar, Göçer'in dosyasının zamanaşımına girmesine sadece 11 gün kala onandı.

Emsal olacaktı ancak çok geç kalınmıştı.

O dönem Yargıtay Daire Başkanı olan Hasan Gerçeker şöyle diyordu zamanaşımına giren dosyalar için:

"Her dosyada o ilkeyi (müteahhit Veli Göçer'in 18 yıl 9 ay hapse mahkum edilmesine ilişkin karar) uygulamaya çalıştık. Ama mağduriyeti önlemek isterken, yeni bir mağduriyet yaratmamak için cezalarının ertelenmesine karar verilen sanıklar hakkındaki bazı kararları bozamadık. Yoksa dosyalar zaman aşımına girecekti. Önce işlenen suçun vasfı konusunda itilaf çıktı. Daha sonra da zaman aşımı konusunda. Binanın yapıldığı tarih suç tarihidir' gibi kararlar veriliyordu. Biz 'suç tarihi deprem tarihidir' dedik. Yoksa bütün dosyalar zaman aşımına uğrayacaktı. Bazı dosyalarda 'kusur yok' diyen bilirkişi raporlarını yetersiz bulduk. Çelişkili raporlar ortaya çıktı. Üstüne bir talihsizlik daha yaşandı. Yasa değişiklikleri olunca dosyalar bir kez daha yerel mahkemelere gitti. Sonuç böyle oldu."

* * *

Bu tablo, sonraki bütün depremlerde devam etti.

2011'deki Van depreminden sonra da tablo aynıydı.

604 kişinin öldüğü depremden sonra açılan davalarda kuş gibi cezalar verildi.

İnfaz sistemi, "kader kurbanı" diyerek o cezaları alanların serbest kalmasını sağladı.

Bayram Otel davasında 11 yıl hapse mahkûm edilen otel sahibi sadece 4 yılda serbest kaldı.

39 kişinin öldüğü Sevgi Apartmanı davası beraatle sonuçlandı.

45 kişinin öldüğü Dağ Apartmanı ile ilgili davada verilen ceza 60 bin lira para cezasına çevrildi.

* * *

Bu sırada uzmanlar iki bölge için uyarıda bulunmaya başladı.

Öncelikle İstanbul depremi, ardından da Maraş ve çevresi konusunda.

Zaten günlerdir haber yapılıyor uzmanların uyarıları.

AFAD da boş durmadı!

Kent kent deprem risk analiz raporları, etki raporları hazırladı. Valiliklerin sitesinde bulmak mümkün.

Mesela Maraş'ın sıvılaşmaya müsait zemini, fay hattı üzerinde imara izin verilmesi o raporlarda yazıyor.

Mesela Hatay'ın depreme hazır olmadığı, orada da büyük riskler bulunduğu raporlarda anlatılıyor.

Bir şeyler yapılması lazım değil mi?

Yapılmadı.

Adıyaman, Malatya, Osmaniye, Adana… Depremden etkilenen neresi varsa riskler saptanmış durumda.

2020-2021 tarihli raporlar bunlar üstelik.

Ama kentsel dönüşüm rantı var. Kentsel dönüşüme sokulmama rantı olduğu gibi.

İşletilmeyen denetim sistemi, işletilmeyen yargı mekanizması var.

Misal, daha birkaç gün önce Maraş'taki fay hatlarının bulunduğu noktalara imar izni verilmemesi gerektiğinin belediye başkanına iletildiği, başkanın bu raporlara inanmadığı yanıtını verdiğini açıkladı bir oda başkanı.

Daha yeni imar affı çıkartıldı. Çürük çarık hangi bina varsa, tamamına ruhsatı, iskanı, tapusu verildi bedeli karşılığında.

Meclis'e daha birkaç ay önce ikinci bir imar affı teklifi verildi. Sırasını bekliyor.

AFAD'ın depremden hemen sonra organize olamadığı, sahada olmadığı söylendiğinde öfkeyle karşılık veriliyor.

Yoktu.

Sadece depremzedeler değil, hemen alana ulaşan tüm muhabirler doğruluyor bunu.

İstanbul'dan yola çıkıp, kendi imkanlarıyla iş makinesi ve kurtarıcı bulup, enkazdan yakınlarını çıkartanlar, enkazdan yakınlarının cansız bedenlerini çıkartanlar oldu da AFAD gelemedi oraya, hepsi tanık.

* * *

"17 Ağustos'ta en azından şöyleydi" cümlelerine kulak asmamak lazım ama bazı farklar sıralanmazsa elbette haksızlık olur.

Türkiye'nin cep telefonuyla, şebekeyle henüz tanıştığı yıllardı ve Marmara'da iletişim altyapısı bir anda çöktü.

Bugün sosyal medyanın engellenmesi gibi iletişimi, medyayı engellemek kimsenin aklına gelmezdi.

Gazeteciler, iktidarı yerden yere vuruyordu. Devlet kurumlarını, bürokratları.

Bugün, ana akım medyayı elinde tutanların yaptığı gibi bardağın dibinde kalmış bir damla suyu, bardağın dolu tarafı gibi göstermeye çalışmak çabaları yoktu.

Zira böyledir, böyle olması gerekir, başka türlüsü ölümü alkışlamaktan başka bir şey değildir.

Değil binlerce kişinin ölümü, tek kişinin burnu kanamışsa bile gazetecilerin kanın nedenlerini sorgulaması gereklidir.

Gazetecilik tam da bu nedenle ekmek parası için yapılacak iş değildir.

* * *

Devlet bir sürekliliktir.

Nedense ormanlar yandığında tarihin en büyük orman felaketi, sel bastığında tarihin en büyük yağışı, deprem olduğunda tarihin en büyük deprem felaketi olduğu ilk anda söyleniyor da bizzat bu iktidar döneminde hazırlanmış raporlara göre neden hareket edilmediği bir cümle olsun söylenmiyor.

Bu büyük depremin, yüzyılın en büyük felaketlerinden olduğunu söyleyen yabancı uzmanların görüşleri paylaşılıyor da aynı uzmanların felaketin nedenleri arasında denetimsizliği, fay hattının imara açılmasını, buradaki binaların güçlendirilmemesini de sıraladığı söylenmiyor.

Birkaç yıllık iktidar olsa, bütün bunları düzeltme şansının olmayacağını herkes kabul ediyor. Ancak 21 yılı bu iktidarla geçen, geride kalmış 24 yılda imar konusunda bir tane olsun yapısal adım atılmadığını bile söyleyemiyor bazıları.

* * *

Son olarak…

Veli Göçer, 2018'de yeniden inşaat firması kurdu ve eski mesleğine geri döndü.

1948-2018 yılları arasında irili ufaklı 19 imar affı çıkartıldı.

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

92 yaşındaki Süryani, evinde başından 4 kurşunla vurularak nasıl öldürüldü, şüpheli birkaç ayda nasıl tahliye edildi?

Türkiye’de, ısrarla Türkiye’yi bırakıp gitmek istemeyen bir avuç Süryani kaldı. Ancak onlarca yıldır uğradıkları baskılar sürüyor. 92 yaşındaki bir adamın, kafasından dört kurşunla öldürülmesi de bunun bir parçası

Üniversitelerde “ajanlık” semineri, onarıcı adalet ve anlamamakta ısrar edilen kızgınlık

İktidarın yanında sıralanan ve kraldan çok kralcılık yapan çok sayıda isim, yüzlerce insanın tutuklanması için listeler hazırladı, tutuklanmayan, yargılanmayan isimlerin linç edilmeleri için zemin oluşturdu. Böyle bir ortamda, “meslek” hayatlarına her koşulda aynı biçimde sürdürebilmeleri, öncelik almaları, ayrıcalıklı görülmeleri hem seçmeni hem de CHP’yi en zor koşulda destekleyenleri öfkelendiriyor

İhbar ettiğin binada ölmek ve 3 milyon liralık köy evleri

Üç yıl önceki depremde çatlaklar oluşan bina hasarsızlık raporu almış, üç yıl sonraki depremde sadece 7 saniyede yıkılmış