21 Kasım 2021
Son bir sene içinde hayatımıza teknoloji alanında giren en önemli kavramlardan bazıları Web3, NFT, Dijital Sanat, Metaverse oldu desek çok abartmış olmayız. Blokzincir, bitcoin ve altcoinler, akıllı kontratlar bir süredir zaten hayatımızda. Onlara alışmaya, yavaş yavaş anlamaya başladık. Hatta bazılarımız alıp satarak para kazanmaya bile başladı. Ancak toplumun büyük bir kesiminin bu kavramlara henüz tam olarak alışamadığını, algılayamadığını da rahatlıkla söyleyebiliriz. İşte bu en temel kavramlara dahi vakıf olamamışken bir anda gündem olan, bize adeta yeni bir pencere açan yenilikleri Web3 mimarı Can Dost Yavuz ile konuştuk.
Merhaba Can Bey, bildiğiniz üzere Blokzincir ve üzerine inşa edilen yeni bir dünya doğuyor. Bu dünyanın kavramları da elbette bir yandan konunun uzmanları tarafından tartışılırken bir yandan da topluma yansımaya başlıyor. Bu söyleşide bizi biraz aydınlatmanızı rica ediyoruz. Ama öncesinde sizi biraz tanıyabilir miyiz?
-Merhabalar Giray Bey. Bu haftaki köşenize beni konuk ettiğiniz için çok teşekkürler. Sabancı Üniversitesi Elektronik Mühendisliği bölümünü bitirdiğim 2018 yılından itibaren savunma sanayisinde sayısal donanım tasarımı yapmaktaydım. Aynı zamanda yatırım, temel analiz ve şirket değerleme gibi konular da oldukça ilgimi çektiği için bir taraftan kendimi bu alanda geliştirmeye çalışıyordum. Kripto varlıklar ile ilk tanışmam da bu varlıkların neden bu kadar spekülatif oldukları, üzerinde herhangi bir değerleme yapılıp yapılamayacağı ve gerçekten içsel bir değeri olup olmadığına dair bir yatırımcı merakıyla başladı. Elbette kripto para dendiği zaman akla ilk önce sürekli al-sat yapılması gereken, bir günde 10 kat prim yapabileceği gibi aynı gün 20 kat zarara uğratabilme gibi riskleri olan ve çoğu zaman da tam olarak ne işe yaradıkları bilinmeyen varlıklar geliyor. Ancak bir kripto varlığın kullanım amacını ve arkasında ona değer yaratan teknolojiyi incelediğimizde, aslında bazı kripto varlıklar üzerinde de tıpkı kar yaratan şirketler gibi değerleme yapılabildiğini görüyoruz. Bu amaçla incelemeye başladığım kripto varlıkların arkasındaki projeler, beni Web3 ve blokzincir teknolojisini en temelden anlamaya yönlendirdi. 2009 senesinde ortaya çıkan Bitcoin’in makalesinden başlayarak Ethereum Sanal Makinesi mimarisi, akıllı kontratların yapısı ve merkeziyetsiz uygulama geliştirme üzerine çalışmalar yaparak Web3 dünyasına giriş yaptım. Şu anda ise Avalanche ağı üzerinde oluşturduğuz, oyunlaştırılmış bir pasif gelir modeline sahip NFT projemiz ile Web3 çalışmalarımıza devam ediyoruz.
İnternet 2000’li yılların başından hatta 90’ların sonundan beri yaygın olarak kullanılıyor malum. 2010’lu yıllar ise sosyal medyanın derinlemesine nüfuz ettiği dönem oldu. Sanırım bu dönem Web2.0 olarak adlandırılıyor. Ancak Web2.0 kavramının çok kullanıldığını, tartışıldığını da anımsamıyorum. Oysa bugünlerde Web3 gündemde. Bu kavramları özellikle de Web3’ü biraz açabilir miyiz? Hayatımızda ne gibi değişiklikler bekleyebiliriz?
-Interneti bu dönemlere ayırmak aslında Web3 kavramının hayatımıza girmesiyle şart oldu. Bu dönemleri daha iyi anlamak için internetin evrimini kısaca gözden geçirebiliriz. Web1.0 ilk dönem olarak tipik kullanıcının internetin sadece tüketicisi olabildiği ve ancak geliştiricilerin içerik ürettiği 1991-2004 arası dönemdi. Bu dönemde internet statik yazı ve resim formatındaydı ve web siteleriyle etkileşim yok denecek kadar azdı. Bu dönemi internetin “salt okunur” modu olarak adlandırabiliriz. Web2.0 ise günümüzde deneyimlediğimiz internet dönemini ifade ediyor. Aslında interaktif ve sosyal bir ağ olarak tanımlayabiliriz. Bu dönemde insanların internet üzerinde bir şeyler yaratabilmesi veya içerik üretebilmesi için geliştirici olmasına gerek yok. Pek çok uygulama zaten insanların kolay bir şekilde içerik üreterek veya mevcut içeriklere yorum yaparak, kendi sosyal ağlarını geliştirmesi prensibiyle tasarlanıyor.
Web2.0 pek çok açıdan oldukça kullanışlı ancak içerisinde çok büyük bir problem barındırıyor: Kişisel verilerin serbest ticareti. Web2.0’da internet uygulamalarına girdiğiniz veriler üzerinde en ufak bir kontrolünüz yoktur. Bu veriler neredeyse her zaman geliştirici firmalar tarafından takip edilir, sınıflandırılır, saklanır ve başka organizasyonlara satılır. Üstelik tüm bunlar yaşanırken sıradan kullanıcının arka plandaki bu olaylardan haberi yoktur. Bu durum gizlilik ve güvenlik ihlali yarattığı gibi ayrıca teknoloji firmalarının da hızla tekelleşmesine yol açıyor. Çünkü tüm bu veriler tek bir merkezde, o firmaya ait sunucularda saklanıyor. Milyonlarca insanın kullandığı en temel uygulamaların tek kontrolünün bu tekel firmalarda olması, verilerimizin sürekli olarak bilmediğimiz organizasyonların ellerinde dolaşması ve bu konularda kullanıcı olarak bir söz hakkımızın olmayışı ise bizi bir diğer internet arayışına götürüyor: Web3
Web3 kavramının temelinde merkeziyetsizlik veya merkezi olmama kavramı yatar. Bu nedenle blokzincir teknolojisi ile ayrılmaz bir bütündürler. Genel olarak baktığımızda Web3: Üzerinde yapılan tüm işlemlerin herkes tarafından doğrulanabilir olduğu, merkeziyetsiz, kendi kendini yöneten, manipüle edilemez, dağıtık ve kontrolü tek bir kurumda olamayan interneti ifade eder. Web3 uygulamaları verileri tek bir firmaya ait sunucularda saklamaz. Her Web3 uygulaması bir blockzincir üzerinde çalışmak zorundadır. Çünkü blokzincir merkeziyetsiz veri işleme ve saklama altyapısını sağlar. Bu verileri hiç bir şahıs ve kurum manipüle edemez. Bu nedenle Web3 için Web2.0’ye göre daha şeffaf, daha demokratik ve verilerin kontrolünün şirketlerden alınıp veri sahibinin kontrolüne bırakıldığı bir internet dönemi diyebiliriz Web3 uygulamalarının temelinde akıllı kontratlar vardır. Temelde bir bilgisayar kodu olan bu sözleşmeler blokzincire eklenir ve uygulamanın nasıl çalışacağını herkese “duyurmuş” olur. Geliştiricisi dahil hiçkimse blokzincire eklenen bu kodu sonradan değiştiremez, güncelleyemez veya silemez. Bu sayede kullanıcılar uygulamanın tam olarak işlevini bilirler ve her zaman beklenildiği gibi çalışacağından emin olurlar.
Web3’ün hayatımızı şimdiden nasıl etkilemeye başladığını bir merkeziyetsiz finans uygulaması örneğiyle düşünelim. Bu Web3 finans uygulamasına kullanıcılar paralarını yatırıp ve çeşitli faiz gelirleri elde etsinler. Üzerinde milyonlarca dolar olan bu hesabı güvenli tutmak için Web2.0 standartları altında pek çok uluslararası güvenlik belgelerinin temin edilmesi, yazılım güvenlik sertifikalarının alınması ve hatta tüm kullanıcı bakiyelerinin sigortalanması gerekirdi. Bu önlemlerin hepsi de çok büyük masrafları beraberinde getiriyor. Tüm bu önlemlere rağmen yine de merkezi olmasından kaynaklı bir güven handikapına sahip oluyor. Oysa Web3.0 ile bunların hiç birine ihtiyacınız yok. Çünkü blokzincir üzerinde bulunan uygulamaya ait akıllı kontrat kimsenin bu bakiyeleri manipüle edemeyeceği garantisini veriyor. Bu finans uygulamasının kontratta yazıldığı gibi çalışacağı ve hiç bir zaman değişmeyeceğini, tüm kurallarını ve özelliklerini bilerek uygulamaya giriyorsunuz. Üstelik bu sisteme girmek için hiç kimsenin iznine ihtiyacınız yok. Her kullanıcı kendi verilerinden ve kendi işlemlerinden sorumlu olmakla birlikte Web3 dünyasında tamamen özgürdür.
Sadece uygulamalar değil, çeşitli firmalar ve kurumlar da Web3 mimarisi ile yeniden şekillenebilir. Bunun en tipik örneği Merkezi Olmayan Özerk Kuruluşlar, yani DAO’lardır. Bu kuruluşları patronu ve yöneticisi bir şahıs veya grup değil, akıllı kontratlar olan bir Start-Up gibi düşünebiliriz. Buna göre kuruluşun yönetim işlemi tamamen akıllı kontrat ile belirlenen kurallara ve karar verme/oylama mekanizmalarına bağlıdır. Genellikle kuruma katkı sağlayan aktif üyeler DAO’ya ait jetonlarla ödüllendirilir ve bir sonraki kararda oy hakkı olur. Böylece her çalışanın kuruluş hakkında en ince detayı bildiği, tüm işlemlerin şeffaf olduğu ve tüm kararların çoğunluğun lehine alındığı bir model elde edilmeye çalışılmıştır. Tabi ki bu tarz oluşumların arkasında bıraktığı soru işaretleri var ve hala pek çok açıdan fütüristik organizasyonlar. 2016’daki büyük DAO saldırısında, akıllı kontrat kodundaki bir açıktan faydalanan hackerlar Ethereum ağı üzerinde 3.6 milyon dolar değerinde fona el koymuşlar ve Ethereum ağının iki ayrı versiyona bölünmesine sebep olmuşlardır (“Ethereum Classic” ağı bu olaydan sonra oluşmuştur). Ancak tıpkı internetin de ilk zamanlarında olduğu gibi; yaşanan her problem ve her saldırı bu sistemlerin daha güçlenmesini, daha güvenli ve kullanılabilir hale gelmesini sağlayacak. Bundan 5-10 yıl sonra tamamen akıllı kontratların insiyatifinde yönetilen şirketlerin, kadrolu yöneticisi olan şirketlerden daha iyi performans gösterdiğini gördüğümüzde DAO tipi kuruluşların da hayatımıza tam anlamıyla giriş yapacağını söyleyebiliriz. Özetlersek, her geçen gün Web3.0, Web2.0’ın problemlerine çözümler üreterek daha demokratik, sansüre karşı bağışıklığı olan ve daha şeffaf bir internet oluşturmaya devam edecek.
Sanatın tanımı da bu dönemde değişti ya da daha doğrusu alanı biraz genişledi desek yanlış olmaz. Sanal ortamdaki sanat eserlerinin yüksek meblağlara el değiştirmesi gündemi epey meşgul etti. Sadece bilgisayar ortamındaki bir çalışmanın ne ifade ettiği, parasal bir karşılığının olmasının ne derece anlamlı olduğu halen tartışılıyor. NFT’ler de bu tartışmalarla birlikte hayatımıza girdi aslında. NFT nedir? Sanat dışı alanlarda, şimdi değilse bile gelecekte nasıl fonksiyonlara sahip olabilir?
-Bugünlerde kripto varlıklar içerisinde anlaması ve kabul etmesi en zor varlıklar NFT’ler olarak karşımıza çıkıyor. Bunun sebebi ise sizin de ifade ettiğiniz gibi astronomik fiyatlara satılan bazı dijital sanat NFT’lerinin medyadaki yansımaları. Yatırımcıların sadece sanal ortamdaki bu ürünlere neden bu kadar talep gösterip yüksek fiyatlar ödemeye razı olduklarına anlam verebilmek için en basit haliyle NFT nedir sorusunu cevaplarsak: “Dijital bir ürüne ait blockzincir üzerinde bulunan tapudur” diyebiliriz. Bu dijital ürün bir sanat eseri olabileceği gibi, aklımıza gelebilecek her türlü veri NFT haline getirilerek Web3 dünyasında ürünleştirilebilir. Dijital tapu ve dijital sahiplik kavramları Web3’ten önce hayatımızda olmayan kavramlardı. Neden milyonlarca lira ödenen NFT’lere doğrudan sağ tıklayıp “Resmi Kaydet” diyerek hiç para ödemeden o dijital ürüne sahip olmuyoruz? Çünkü bu Mona Lisa tablosuyla resim çektirip “Artık bu tablo benim” demek ile aynı duruma denk geliyor. Bir NFT’nin mevcut sahibi, blokzincir üzerinde herkes tarafından görülüp doğrulanabilir. Blokzincir üzerinde doğrulanabilir olmadığı sürece o NFT’nin resimlerini çekmenin veya kopyalamanın hiçbir değeri yoktur. Bu nedenle ünlü sanatçılara ait eserlerin “tek ve orijinal” sahibi olabilmek için yatırımcılar yüksek meblağlar ödemeyi cazip buluyorlar. Tabi ki burada arz talep kurallarının işlediğini de unutmamak lazım. NFT’ler sadece resimlerden ibaret değillerdir. Üzerinde çok farklı sayıda ve türde veri bulunduran NFT’ler olabilir. Son günlerde ortaya çıkan müzik NFT’leri örnekleri görüyoruz. Müzisyene ait o eseri sadece tek bir kişi satın alıp tek sahibi olabiliyor. Yakında kısa filmler veya videolar için de benzer bir durumu görebiliriz. Sanat, uygunluğu ve hızla uyarlanabilmesi sebebiyle NFT’lerin kullanıldığı ilk sektör oldu. Bunun yanı sıra dijital oyunlar yavaş yavaş NFT’leri kullanarak oyuna ait dijital eşyalara kripto para ile değerler biçmeye başladılar. Ancak elbette yakın gelecekte NFT’leri hayatın pek çok alanında görmeye başlayacağız.
Dijital verilerin NFT’ler aracılığıyla sahiplenilmesi iyice yaygınlaştıktan sonra, fiziksel dünyadaki bazı ürünlerin de NFT’ler aracılığıyla dijital dünyadaki karşılıkları olacağına inanıyorum. En basitinden arazi ve ev tapuları NFT olarak blokzincire taşınarak herkes tarafından doğrulanabilir sahiplik belgeleri olarak kullanılabilirler. Aracı ve garantör kurumlara olan ihtiyaç NFT’ler sayesinde azalabilir. Markalar ürünleriyle beraber o ürüne ait NFT’yi de üreterek orijinal ürün garantisi verebilir, sahtecilik ve dolandırıcılık problemlerinin önüne geçebilir. NFT’ler bir bilet veya klüp kartı işlevi görerek sahibine çeşitli etkinliklere katılma veya ödüllerden faydalanma gibi ayrıcalıklar sunabilir. NFT’ler çok büyük bir potansiyele sahip çünkü daha önceden hiç bir şekilde mümkün olmayan dijital sahiplik kavramını hayatımıza kattı. Bu kavramın, hala kullanmakta olduğumuz hantal sistemleri değiştirerek daha verimli ve daha pratik iş modellerine dönüştüreceğinden kuşkum yok.
Sizin de bir NFT projeniz var bildiğim kadarıyla hali hazırda yayınlanmış olan. Nasıl gidiyor? Dünyadaki benzerlerine kıyasla ne gibi farkları var?
-Günümüzde NFT şeklindeki oyun kartı projeleri çok yaygın ve özellikle çeşitli dijital sanat figürleri olarak kripto para karşılığında takas ediliyorlar. Bu projelere olan talep elbetteki hala NFT’lerin erken bir evrede olmasından ve insanların bu teknolojiyi henüz sadece eğlence/sanat aracı olarak görmesinden kaynaklanıyor. Tabi ki NFT’lerin ikinci el pazarında da pek çok fiyat spekülasyonu olması, insanları bu projelere yatırım yapmaya cezbeden bir gerçek. Ben ise NFT projelerinin sadece resimlerden oluşan spekülatif araçlar olarak kullanılmaması taraftarıyım. Avalanche ağı üzerinde geliştirdiğimiz "Chained Vampires" isimli NFT projesi ile dijital sanatı blockchain finans dinamikleriyle birleştirerek hem bir koleksiyoner deneyimi, hem de sahibine pasif gelir kazandırabilecek bir yatırım modeli oluşturmaya çalıştık. Buna göre NFT'lerin ilk sahipleri markette yapılacak her satıştan ömür boyu gelir elde etmeyi sürdürecek, ayrıca tüm NFT satışlarının %20'lik kısmından da pay alacak. Ayrıca oyunlaştırılmış dinamikler ile yeni NFT'ler üretmek ve koleksiyonu geliştirmek mümkün.
Erken satış dönemi 3 gün gibi kısa bir sürede tamamlandı. Şimdi 2 Aralık’daki halka açık satışa hazırlanıyoruz. Özellikle projenin pasif gelir modeli oldukça ilgi çekti diyebilirim. Bunun haricinde kontrat kodlarının herkese açık ve incelenebilir oluşu, takımın LinkedIn dahil tüm sosyal hesaplarının açık olması, topluluk ile sürdürülen yakın ilişkiler ve net çizilmiş bir yol haritası da bu ilginin oluşmasında etkili oldu. Projenin devamı için oldukça heyecanlıyız ve aklımızdaki fikirlerin NFT ekosistemine de katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Dilerseniz projeye bu link üzerinden göz atabilirsiniz: https://www.chainedvampires.com/
Son dönemde bir de Metaverse kavramı öne çıktı. Facebook’un bu alandaki yatırımlarını arttırmaya karar verdiğini açıklaması hatta uygulamanın değil ama şirketin ismini değiştirip META yapması oldukça merak uyandırdı. Metaverse nedir? WEB3-NFT-Metaverse ilişkisini nasıl kurabiliriz?
-Metaverse bir tür sanal gerçeklik evreni olarak ifade edilse de aslında bundan çok daha fazlası. Metaverse, internetteki tüm içeriğin blokzincir teknolojisiyle işlenmesiyle sanal ve gerçek dünyanın eş zamanlı deneyimlenebildiği bir evrendir & boyuttur diyebiliriz. Bu evrende sanal ve gerçek iç içe geçmiş durumdadır. Metaverse içerisinde dijital avatarınızla yapacağınız bir alışveriş size gerçek hayatta bir ürün olarak geri dönebilir. Her iki tarafta da yapılan eylemler eş zamanlı olarak diğer gerçekliği etkileyebilir. Metaverse’in nihai amacı kullanıcıların aynı anda hem fiziksel hem sanal dünyada var olmaları. Artırılmış gerçeklik ile baktığımızda bulunduğumuz konumun Metaverse’deki karşılığını görebileceğiz. Bu nedenle 3D modeller, VR uygulamaları ve artırılmış gerçeklik de bu evrende blokzincir kadar hayatı öneme sahip teknolojiler olacak. Kullandığımız mevcut internet yapısı iki boyutlu düzlemden bilgi alışverişi yapıp sosyal etkileşime girebildiğimiz bir yapı iken, Metaverse salt yazıların ötesinde üç boyutlu deneyimlerin paylaşıldığı bir yer olacak. Bu sırada insanlar arasındaki mekan, zaman kavramları da eski tanımlarını yitirebilir.
Bu devasa evren için Facebook öncesinde de ciddi çalışmalar yapılıyordu. Roblox, Epic Games, Nvidia, Microsoft gibi teknoloji firmaları metaverse inşası üzerinde çeşitli alanlarda ciddi ilerlemeler kaydettiler. Epic Games’e ait Fortnite isimli oyunun 2021 yılında kendi oyun evreninde verdiği Travis Scott konseri 12 milyondan fazla dijital avatarın katılımı ile eş zamanlı olarak gerçekleşti ve metaverse evrenindeki eğlence deneyimine dair ciddi bir çalışma olarak kayıtlara geçti. Özetle metaverse kavramını gerçek hayat ile sürekli etkileşim halinde olan 3 boyutlu devasa bir internet olarak tanımlayabiliriz. Metaverse inşasında kullanılacak teknolojilerden olan Devasa Çok Oyunculu Oyunlar (MMO), NFT’ler, 3D modeller, AR/VR teknolojileri ve blockchain uygulamalarını hali hazırda bir süredir kullanıyoruz. Yeterli teknolojik altyapı sağlandığında bu teknolojilerin birleştirilmesiyle ortaya çıkacak evrenin nasıl bir karakterde olacağını da az çok kestirebiliyoruz. Web3, NFT’ler ve blokzincir uygulamaları Metaverse’in gerçek dünya ile entegrasyonunda kullanılacak teknolojiler olacak. Özellikle NFT’ler aracılığıyla bir evrende aldığımız ürünü iki evrende kullanabilme ihtimalimiz çok yüksek. Bu teknolojilerin beraberinde getirdiği olasılıklar ve sahip oldukları potansiyel insan hayal gücünün sınırlarını zorlamakla kalmıyor, buna nasıl ayak uydurabileceğimizi de düşündürüyor. Tıpkı internetin icadında olduğu gibi, oldukça heyecanlı ve hayatlarımızı her geçen gün değiştiren bir teknoloji devrimine tanıklık ediyoruz. Teknoloji geliştiriciler olarak bu devrime doğrudan tanıklık edip katkı sağlamak oldukça heyecan verici. Şahsi dileğim blokzincir teknolojisinin, üzerinde spekülatif alışverişlerin yapıldığı kripto varlık platformu olmaktan ziyade, geleceğin internetini oluşturacak altyapı olarak değerlendirilmesidir.
Verdiğiniz değerli bilgiler için çok teşekkürler Can Bey. Çalışmalarınızda başarılar.
Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler.
Yoksa fiyat biçilen şirketler değil de özgürlüğümüz ve insanlığımız mı?
Karbon salınımı üretim esnasında yaşanıyor olsa da tüm sorumluluğu üreticilere yıkmak doğru mu?
Başarının sahip olunan maddiyatla ölçüldüğü bir zihniyetten topluma katkıyla ölçüldüğü bir zihniyete geçiş, insanların içinde bulunduğu kötü koşulların ortadan kalkmasına büyük fayda sağlayacağı gibi çevresel sorunların da önünün alınmasında kritik öneme sahip
© Tüm hakları saklıdır.