2007'de yürürlüğe giren 5651 sayılı İnternet Kanunu, aradan geçen 15 yılda 18. düzenlemesini "dezenformasyon" başlığı altında alacak gibi gözüküyor[1]. Geçen yıldan bu yana konuşulan yasa tasarısının içinde "sosyal medyada dezenformasyon yapana 3-5 yıl hapis cezası" var filan denilmişti. Şimdilik elimizde MHP'li Halil Öztürk'ün şubat ayında verdiği yasa teklifi, Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan ve Dijital Mecralar Komisyonu Başkanı Hüseyin Yayman'ın dün yaptığı konuşmalar var. Daha fazla detayı önümüze gelince görüyor olacağız.
MHP'li Halil Öztürk'ü nereden hatırlıyoruz derseniz, kendisi sanki AKP'nin bir nevi öncülü. Hem daha önceki sosyal medya düzenlemesinde, hem bu seferinde, önce Öztürk'ün verdiği teklifi görüyoruz[2]. Kamuoyu bu teklifi tartışıyor. Muhtemelen tepki toplayan bölümleri anlamaya çalışıyorlar. Ondan sonra ortaya birden AKP'nin çok sayıda milletvekilinin imzaladığı asıl yasa teklifi geliyor.
Halil Öztürk'ün bir önceki teklifinde, "T.C.Kimliklerle girilecek sosyal medya" istemişti. Halbuki düzenleme kurullarının "yurt dışına verilerimizin çıkmayacağı" şeklinde bir kuralı var. Biliyorsunuz Avrupa Birliği de aynı şeyi söylüyor. Bu kurala TBMM eliyle ters ve de şaşkınlık verici bir yaklaşım olmuş olmuştu[3]. Neyse ki saçmalığı fark edip, vazgeçtiler diyorduk ki, aynısını bu sefer Hüseyin Yayman "kamuoyunun sosyal ağlara da kimlikle girilmesi yönünde bir talebi olduğu" şeklinde ifade ediyor. Hangi kamuoyu imiş bu gerçekten merak ettik.
Daha önceki sorumuzu yeniden soralım, sabit ya da mobil internet servislerine zaten kimliklerimizle giriyoruz. Sosyal medyaya kimlikle girmek ne anlama geliyor? Çok uluslu sosyal medya şirketlerine T.C. kimlik numaralarımızı vermemizi mi istiyorlar? Diyelim ki kimliklerle girilecek, ama hala takma isimlerle girilmesini nasıl engelleyebilecekler?
Ha bu arada diğer yanda, operatörlere yönelik log deseni, abone deseni diye zorlamalar var. Bunlarla abonelerin nerelere gittiklerini anlamaya çalışıyorlar. Bir yandan da geçen haftalarda yazdığımız "zorunlu" aile filtresi ile abonelerin (muhtemelen AKPli ailelerdeki z neslinin) bir yerlere gitmesi engellenmeye çalışılıyor. Bir nevi "kökten sansür".
15 yılda 18 düzenlemeye rağmen sosyal medya ile baş edemeyen AKP dezenformasyon yasası ile baş edebilecek mi?
Dün Yayman'ın Anadolu Ajansı'na yaptığı açıklamaya bakılırsa, Yayman şöyle diyor;
"Kamuoyuna şunu söylemek isterim: Sosyal medyayla ilgili bir düzenleme yapmıyoruz. Biz, dezenformasyonla ilgili bir düzenleme yapıyoruz. Sosyal medyanın engellenmesi, kısıtlanması, asla böyle bir şey olamaz. Çünkü AK Parti, sansürle, yasaklarla mücadele eden bir partidir. Almanya'da nasıl bir dezenformasyon yasası varsa, yalan haberle mücadele yasası varsa, Fransa'da nasıl bir dezenformasyonla mücadele yasası varsa, ABD'de nasıl bir dezenformasyonla mücadele hukuksal düzenlemesi varsa biz bunun derdindeyiz.”
Bu konuşmada Yayman, "sosyal medyayla ilgili düzenleme yapmıyoruz" demekle aslında "yapıyoruz, yapıyoruz, bir işe yaramıyor" demek istiyor.
AKP'nin sansürle mücadele edip etmediğini, hep birlikte --özellikle de RTÜK-- hareketlerinden görüyoruz. Diğer yandan Yayman ABD, Almanya ya da Fransa'da ne varsa onu yapacağız iddiasında bulunuyor.
AB, ABD ve Fransa'daki uygulamanın 3 bacağı var [4];
- Özgür ve Adil Seçimleri Teşvik Etmek
- Medya Özgürlüğünü ve Çoğulculuğu Güçlendirmek
- Vatandaşlara medya ve bilgi okuryazarlığı teşviki
AKP bunu yapacak mı? Ya da tersine, geçen yıldan beri duyduğumuz şekliyle, içinde hapis cezası ve yasaklamalar olan bir kanun mu getirecekler?
Seçim yaklaşırken, AKP sosyal medyayı susturmak için son kozunu oynuyor
Hüseyin Yayman, bir taraftan kişisel hak ve özgürlüklerin korunması, diğer taraftan ise kamu düzeninin sağlanması noktasında çok açık ve net bir tutumları olduğunu söylüyor ve ekliyor:
"Seçimler yaklaştığı için değil, daha önceden de bu konuda çalışmalarımız vardı. Bu çalışmalar da devam ediyor. Bunun iktidar-muhalefet tartışmasına kurban edilmemesi lazım. Bu yasa, Türkiye'ye lazım olan bir mesele. Hem Sayın Kılıçdaroğlu hem Sayın Akşener hem Sayın Devlet Bahçeli hem Sayın Temel Karamollaoğlu hem Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan için lazım."
Yayman "seçim için değil" diyor ama seçim yaklaşırken ve de ekonomi bu durumdayken, son 20 yılda AKP'nin ana medyayı nasıl kontrol altına aldığını görmüşken, 5651 sayılı kanunda 15 yıldaki 18 düzenleme ile istediği düzeye getiremediği sosyal medyaya bu sefer tersinden yaklaşmayı deneyeceği açıklıkla anlaşılıyor.
Zorla olmaz, ortak akıl kullanarak olur...
Dezenformasyon bugünün değil, yüzyılların sorunu. Bunu şirketler, devletler ve insanlar çeşitli menfaatler uğruna yayabiliyor. Gerçekleri değiştirmeye çalışabiliyorlar. Bu nedenle önemli bir sorun ve mücadele edilmesi lazım. Ama Avrupa Birliği'nin strateji belgesini yukarıda görüyorsunuz. Yolu bilinçlendirmek, özgürlük sağlamak, dürüst olmak, güvenilir olmak, demokratik olmak, hukuka saygılı olmak gibi yollardan geçiyor.
Ama AKP'nin amacı gerçekten bu düzlemde mi?
AKP iktidara gelir gelmez, yaptığı ilk işlerden birisi ana akım medyayı kendisine bağlamak oldu. Hepimizin gözü önünde basının amiral gemisi Hürriyet ve önemli TV kanalları dahil, hepsi AKP'nin yakınlarındaki şirketlere "şöyle ya da böyle" geçti. Ama AKP'ye faydası dokundu mu?
Zaten artık oy kullanma potasına girmiş olan yeni nesil, artık haberlerini internetten alıyor. Dolayısıyla seçim yaklaşırken, 15 Yılda 18 düzenlemeye rağmen sosyal medya ile baş edemeyen AKP şimdi ne olduğu belirsiz "Dezenformasyon Yasası" ile bu bağlantıyı kesmeye çalışacak.
Zaten yıllardır interneti geliştirmeyip, atıl bırakarak, koca ülkeyi Kenya, Trinidad & Tobaggo gibi ülkelerde aynı seviyede internete maruz bırakarak engelleyebileceği kadar engelledi ama ekonomi bu durumdayken, geçim sıkıntısı yükselirken, genç işsizliği tavan yapmışken, bütün medyayı kendisine bağlasa ve interneti engellemeye çalışsa ne olur?
Bu yeni kanun değişikliği de işlevsel olmayacak, şimdiden söyleyelim ve Yayman'a ya da AKP'li yetkililere (ve de MHPli Halil Öztürk'e) bir tavsiye verelim; "zor oyunu bozar" diye bir kavram vardır. Yani zorlamakla bir şey elde edilmez. Bunun tek yolu vardır, sosyal medya kullanıcılarının hep birlikte ikna olması. O da yasaklamalar ya da hapis cezası ile olmaz.
Beyaz kadın ticareti, uyuşturucu satışı, çocuğa, kadına şiddet vs gibi popülist kelimeler de katkı yapmaz. Kamuoyu infiali vs gibi kelimeler de çalışmaz. Kamuoyunu infial yapıyorsa, dava açılıyor zaten. Hatta çoğu kere sosyal medyada yapılan maksadını aşan şikâyetler bile oluyor.
Yayman şöyle demiş;
“Yasa teklifimiz yakın bir zamanda tartışmaya açılacak, kamuoyunun gündemine sunulacak. Biz, hükümet olarak dezenformasyon meselesini partiler üstü, siyaset üstü bir mesele olarak ele alıyoruz. Bu noktada asla yasaklamalardan yana değiliz. Yasaklamalara karşıyız. Biz, hem Sayın Kılıçdaroğlu'nun hem Sayın Meral Akşener'in hem Sayın Cumhurbaşkanımızın hem liderlerin, kanaat önderlerinin hukukunu koruyacak ve onların bir toplumsal lince, siyasal lince maruz bırakılmalarının önüne geçecek bir düzenlemeyi yapmak istiyoruz."
Bunu yaparlar mı, bugünün ortamında ve seçim yaklaşırken, böylesine demokratik davranabilirler mi? Önceki yaklaşımlarına bakarsak, ben sanmıyorum. Ama yine de iyi bir dilek olmuş. O nedenle yine de Yayman'a "tamam bekliyoruz, hepimizin fikrini alırsanız, bizim tavsiyelerimize uyarsanız, o zaman işe yarar bir dezenformasyon yasası çıkar" diyoruz.
[1] AKP’nin Sosyal Medya Komedisi; Almanya? Olmadı Singapur?
[2] MHP Sosyal Medya Kanun Teklifi Verdi
[3] MHP, T.C.Kimlik Numaralarımızı Amerikalı Sosyal Medya Şirketlerine Vermeyi mi Teklif Ediyor?
[4] Avrupa Birliği Dezenformasyon Konusunda Neler Yapıyor?