29 Mayıs 1993 yılında Almanya’nın Solingen kentinde Türklerin yaşadığı ev kundaklanıp beş kişi hayatını yitirdiğinde ben, o zamanki İnterstar televizyonunun Ludwidshafen’daki yayın stüdyosunda çalışıyordum. Teknisyenlerimizin hepsi Alman idi ve tek tek gelip özür dilediler. “Biz onlardan değiliz” diyerek aşırı sağcıları lanetlediler. Üzerinden maalesef sadece bir ay geçmişti ki, Sıvas katliamı yaşandı. Kendi ülkemizde aşırı dinciler kendi vatandaşlarını hatta aynı dinden olanları bile diri diri yaktılar. O zaman duyduğum utanç ve Alman meslektaşlarım karşısında hissettiğim çaresizliği hiç unutmadım. Tam da Almanya’da “Pegida” adı altında düzenlenen İslam karşıtı yürüyüşleri kınarken, Paris’te böyle bir İslamcı saldırı yaşanmış olması bende yine aynı utanç ve çaresizlik duygusunu uyandırıyor. Şimdi ben, benimle birlikte İslam karşıtlığını eleştiren duyarlı gayrimüslim dostlarıma ne diyeceğim? Çünkü Parisli İslamcılar işte onlar gibi olanları, ırkçılığa, ayrımcılığa, haksızlığa karşı kalemleri ile mücadele edenleri öldürdüler.
İşlenen suçu hafifletmemek şart
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Paris’teki saldırı ile ilgili olarak islamafobinin yükseldiği bu dönemde böyle bir saldırının gerçekleşmiş olmasını manidar bulduğunu söyledi. Türkiye’de O’nun gibi düşünenlerin çok olduğunu tahmin ediyorum ve bu beni her fırsatta İslam karşıtlığını eleştiren biri olsam bile çok üzüyor. Zira bu tür nereye çeksen gidecek AMA’lı cümleleri kurmanın hiç sırası değil. Bu sadece düşünce özgürlüğüne karşı işlenen bu suçun şiddetini relative etmeye yani hafifletmeye ve dikkatleri gerçek suçlulardan uzaklaştırmaya yarıyor. Bu nedenle Türkiye’de sarf edilecek her söz çok önemli. Sadece Müslüman bir ülke olması hasebiyle değil, Avrupa’ya göç veren bir ülke olması nedeniyle. Mesela Almanya’da yaşayan dört milyon Müslüman’ın dörtte üçü Türkiyeli. Avrupa’da hatta bütün dünyada düzenlenen İslam kökenli her saldırı bu insanların hayatını da olumsuz yönde etkiliyor. Bakın Alman Bertelsmann Vakfı’nın dün tekrar analiz ederek kamuoyuna sunduğu araştırma sonuçları bunu çok açık bir biçimde gözler önüne seriyor.
İslam karşıtlığı toplumun tam ortasında
Araştırmaya göre, Alman halkının çoğu çoktan toplumun bir parçası olmasına rağmen İslam dinini de Müslümanları da reddediyorlar. 2012’deki terör saldırısından sonra İngilizler, dünkü katliamdan sonra Fransızlar bile İslam’a karşı bu denli düşmanca duygular beslememişti. Alman toplumunun kafasındaki İslam resmi hakikaten ürkütücü. Araştırmaya katılan ve kendileriyle birebir röportaj yapılan gayrimüslimlerin %57’si de İslam’ı çok ürkütücü ya da ürkütücü buluyor. 2012 yılında bu rakam %53 idi. “İslam Batı dünyasına uyuyor mu?” sorusuna katılımcıların %61’i “hiç uymuyor” ya da “pek uymuyor” yanıtını vermiş. Bu oran iki yıl içinde %9 artmış. En etkileyici sonuçlardan biri de araştırmaya katılanların %40’ının Müslümanlar yüzünden kendini ülkesinde yabancı hissetmesi. Ve her dört kişiden birinin, Müslümanların Almanya’ya göç etmesinin yasaklanmasını istemesi. Araştırma yaşlıların gençlerden daha fazla İslam karşıtı olduğunu gösteriyor ama bu konuda eğitim düzeyi ya da siyasi eğilimin çok önemli bir rol oynamadığını da ortaya koyuyor. Örneğin sol ve ortanın sağındakiler İslam’ı diğerlerinden daha fazla tehdit olarak algılıyor. İslam karşıtlığı eğitim düzeyi yüksek gruplarda bile kabul gören bir eğilim. Yani toplumun kenarında değil tam ortasında…
Müslümanlar entegre Almanlar dışlamadan yana
Bertelsmann Vakfı’nın araştırması ilginç bir noktayı daha ortaya çıkarıyor. Müslümanların yoğun olarak yaşadığı eyaletlerde İslam'ı tehdit olarak algılayanların daha düşük, Müslümanların çok küçük bir nüfusu oluşturduğu doğu eyaletlerinde ise bu oranın çok daha yüksek olması. Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Kuzey Ren Vesftalya eyaletinde Almanların yüzde 46'sının Müslümanlar tarafından kendisini tehdit altında hissettiği, hemen hemen hiç Müslümanın yaşamadığı Thüringen ve Saksonya eyaletlerinde ise bu oranın yüzde 70 olduğu tespit edilmiş. Bu da dinler ve insanlar arası ilişkinin ön yargı ve düşmanlık duygularını azalttığının açık bir göstergesi. Müslümanlar da araştırma katılmış. Kendisi ile röportaj yapılan her on Müslüman’dan dokuzu boş zamanlarında farklı dinden insanlarla görüştüğünü, yani iletişim içinde olduğunu ifade etmiş. Almanya’da yaşayan Müslümanların %90’ı demokrasinin en ideal yönetim biçimi olduğunu düşünüyor. Buna rağmen Almanların yarıdan fazlasının İslam’ı tehdit olarak algılıyor olmasının tek açıklaması var; Müslümanlar entegre olmayı isterken Alman toplumu Müslümanları dışlamaktan yana. Ve en endişe verici olan da bu eğilimin artıyor olması.
Aşırı İslamcıların eylemleri şiddetlendikçe başta Almanya olmak üzere Avrupa’da yaşayan Müslümanların huzuru kaçmaya devam edecektir. Alman medyası şimdiden Paris’teki saldırının Almanya’daki etkisini tartışmaya, Alman istihbaratı ve içişleri alınacak güvenlik önlemlerini sıralamaya başladı bile. Türkiye’de aşırı dincilere verilecek her paye, Avrupa’da, Almanya’da yaşayan Türkiyelilere baskı olarak geri dönüyor. Bunu bilmekte yarar var.