Donald Trump’ın seçim zaferinin açıklandığı akşam Almanya Başbakanı Olaf Scholz da Federal Hükümet’in iflasını ilan etti. Açıkçası bu beni pek şaşırtmadı, hatta çok geç kalındığını bile düşünüyorum. Elbette bunun Amerikan seçimleri ile doğrudan bir ilişkisi yok ama pekâlâ Almanya’da da popülizm kazandı diyebiliriz. Koalisyonun üç ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD), Birlik 90 Yeşiller ve liberal Hür Demokrat Parti (FDP) kan kaybederken, aşırı sağcı parti AfD palazlanıyor. Elbette muhafazakârlar da bu işten karlı çıkıyorlar ancak AfD’den oy çalmak için popülizme çanak tutuyorlar. Nitekim Hristiyan Demokratik Birlik CDU’nun lideri Friedrich Merz, bence muhafazakâr partinin önde gelenlerinin en popülisti.
Olaf Scholz
Selfi ile yenilik ve cesaret sözü vermişlerdi
2021’deki seçim sonuçları açıklandığında Berlin’de SPD’nin merkezi Willy-Brandt-Haus’daydım. Ve sosyal demokratların coşkusuna tanıklık ettim. Seçimden birkaç ay önce seçim günü konuşlanacağım parti merkezinin Yeşillerinki olacağını düşünürken, özellikle başbakan adayı ve bugünkü Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un bazı gafları partinin oylarının düşmesine neden oldu. Ama yine de Yeşiller bir önceki seçime göre oylarını neredeyse yüzde 6 arttırmışlardı. Seçimden yüzde 25,7 ile birinci parti olarak SPD çıktı. Belli ki sekiz yıl boyunca “Büyük Koalisyon” diye adlandırdığımız sosyal demokrat- muhafazakâr ortaklığından bıkan seçmen, biraz da aşırı sağın yükselişinden ürkerek ortanın soluna bir şans tanımak istemişti. Onlara bir de en küçük ortak olarak liberaller eklendi. Hoş 16 yıllık Merkel iktidarı sırasında başta Yeşiller olmak üzere hemen hemen bütün partiler liberallik rüzgarını arkasına aldılar ama Almanya’da liberallik sadece FDP için kullanılıyor. Çetin geçen pazarlıklarından sonra sosyal demokratlar Yeşiller ve liberal liderler hafızalara kazınan bir selfi ile üçlü bir koalisyon hükümeti kuracaklarını açıkladılar, tabii sosyal medyayı kullanarak. Almanya genellikle koalisyonlarla yönetiliyor ama, partilerin renklerinden dolayı “trafik lambası” olarak anılan bu üçlü ortaklık federal düzeyde ilk kez biraraya geldi. Hafızalara kazınan selfi de bu hükümetin daha modern, genç, yenilikçi, sosyal, çevreci ve cesur olacağına dair verilen sözdü.
Annalena Baerbock
Hesaplar tutmadı
Koalisyon pazarlıkları sırasında aslında bu sözün tutulmasının hiç de kolay olmayacağını, oyunu bozarsa, maliye bakanı olması kararlaştırılan FDP Lideri Christian Lindner’in bozacağını tahmin etmek hiç de zor değildi. Lindner vergi artışına başvurulmaması ve “borçlanma freni” olarak tercüme edilen Anayasa ile garanti altına alınmış, kamu borçlarına sınır getirme yani mali disiplin ilkesine sadık kalınması konusunda ısrarcıydı. Üç yıl önce SPD ve Yeşiller’in sanayinin karbon emisyonunun sıfırlanması için atacağı adımların maliyetini vergilerden karşılama planlarıyla Lindner’in ısrarının bağdaşmayacağını söyleyenler bugün haklı çıktı. Çünkü enerji arzını yeniden yapılandırmak iddialı bir işti. Sosyal yardımın ve asgari ücretin arttırılması, devlet demiryollarının yenilenmesi, dijitalleşmeyi de buna eklerseniz o günkü koşullar devam ederse varolan bütçenin buna yetmeyeceği çok açıktı. Bütün bunlar muhalefet partilerine de karşı atağa geçmek, hatta mali disiplin ihlal edildiği için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmak için mükemmel bir fırsat oldu. Ve tabii ki, 24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması zaten temeli çok da sağlam olmayan dengeleri alt üst etti. Saldırıdan üç gün sonra Başbakan Olaf Scholz, Federal Meclis’te yaptığı konuşmada “Zeitenwende” savunma politikalarında dönüşüm ilan ederek, muhafazakarlar ile anlaşıp 100 milyar euroluk bir savunma bütçesi oluşturdu. Bu elbette en çok Amerika’yı sevindirdi. Yeşiller partisi mensubu Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, bir feminist dış politika aşığıyken silah, silah, silah diyerek Amerikancı bir dış politika gütmekten hiç çekinmedi. Almanya için artık Rusya’dan ucuz doğal gaz satın almak hayal olduğu gibi, iklim koruma için yapılan planların önemli bir kısmı rafa kaldırılmış oldu. Üstelik bütün gelişmeler enflasyonu arttırdı. Fiyatların ve aşırı sağın önlenemez yükselişi ile mülteciler hedef gösterildi, Merkel’in “Hoş geldiniz” kültürünün üzeri sınırları kapatacak kadar çizildi, hem de kendini ortanın solunda konumlandıran SPD ve Yeşiller iktidardayken.
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel
Erken seçim yolda
İlk büyük kırılma Federal Anayasa Mahkemesi'nin 2023 Kasım ayında korona ile mücadele için ayrılan 60 milyarlık bütçenin, mali disiplini bozduğu gerekçesi ile iklim korumaya harcanmamasına karar vermesi ile oldu. 2025 yılı bütçe görüşmeleri ise daha sancılı geçti. Ekonomi Bakanı Robert Habeck (Yeşiller) ve Maliye Bakanı Christian Lindner (FDP) iki ayrı taslak sundular. Alman basınına göre, Lindner'e ait 18 sayfalık özel belgede, Habeck'in yatırım planına karşı çıkıldı, vergi indirimleri ve mali disipline uyma talebinde bulunuldu ve “kilit siyasi kararların revizyonuyla ekonomik bir dönüşüm" çağrısı yapıldı. Bu Başbakan Scholz için bardağı taşıran son damla oldu, Lindner’i görevden alarak ocak ayında güven oylamasına gideceğini açıkladı. Bu durumda gelecek yıl Eylül ayında yapılması planlanan genel seçim Mart’a alınmış olacak. Tabii muhalefetin talebi baskın çıkmazsa. Ana muhalefet, muhafazakar partiler güven oylamasının önümüzdeki günlerde yapılmasını istiyor. Bakalım bu yarışta kim kazanacak.
Christian Lindner
Oysa silah sektörü kazanmaya devam ediyor
Görüldüğü üzere Almanya’da hükümeti krize sürükleyen en önemli unsur; para, para, para… Ancak benim anlamadığım bir nokta var. Sadece silah sektörüne bakarsak Almanya’da şirketlerin büyük paralar kazandığını görüyoruz. Yani Ukrayna savaşı enerji fiyatlarını arttırıyor ama bazılarına para kazandırıyor. 2023 yılında Alman silah sanayii ihracattan 11,7 milyar euro para kazanarak yeni bir rekor kırdı. Bu paranın 4 milyardan fazlası Ukrayna’dan geldi. 2024 yılının ilk yılında silah ihracatından elde edilen ciro, neredeyse 2023’ün tamamına ulaştı. Almanya yeni bir rekora daha gidiyor. Önde gelen Alman silah şirketlerinden Rheinmetal’in bu yılın ilk altı ayında aldığı sipariş miktarı 2023’ün 8 katına çıktı. Sizi rakamlara boğmak istemiyorum o yüzden sadece kafama takılan şu soruyu soracağım; Alman silah şirketleri vergi ödemiyor da mı ülke bütçesi bu kadar dar boğaza girdi? Üç yıl önce imzalanan koalisyon sözleşmesi, “Daha fazla ilerlemek için cesaret” başlığını taşıyordu. Belli ki bu cesareti partiler, daha fazla sosyal adalet, daha fazla iklim koruma, daha fazla konut veya daha fazla ulaşım kolaylığı yerine daha fazla silah satmakta gösterdi. Öyle ki Türkiye’ye yapılacak silah satışlarının önündeki engeller bile yavaş yavaş kaldırılıyor. Evet Almanya’da ilk kez iktidara gelen bu üçlü koalisyon riskli bir denemeydi, ancak bu üçlü koalisyon, ne Merkel hükümetlerinin miraslarına, ne Ukrayna savaşının etkilerine yenildi. Bence açıkça kendisine yenildi. Merkel ile başlayan politik çıkarcılık, bu hükümet ile zirveye ulaştı. Mesele çok derin. Partiler arasındaki ideolojik farklılık giderek azalıyor. Öyle ki aşırı sağcı parti AfD ile Sol Parti’den ayrılarak kendi adını verdiği Sahra Wagenknecht’in partisinin ortak paydası büyük. Bavyera Eyaleti’nde güçlü Hristiyan Sosyal Birlik CSU’ya uzun süre liderlik etmiş Franz Josef Strauss 1987’de, “Almanya’da CDU/CSU’nun sağında demokratik olarak meşru bir parti olmamalı” demişti ama oldu. Olmakla kalmadı Strauss’un partisi zaman zaman aşırı sağcı tepkiler veriyor. Angela Merkel’i arar olduk. Çünkü popülizmin cazibesine kapılan siyasetçiler sayesinde geriye kafası karışık bir Alman toplumu kaldı. Baksanıza Federal Ekonomi Bakanı Robert Habeck (Yeşiller), başbakanlık adaylığını duyurdu bile, hem de mutfağından, hem de sosyal medyada. Sol olsun!