Bir umuda yolculuk daha ölümle bitti. Üye ülkelerine bile üstü kapalı vize uygulayan AB, mülteci sorununu çözmek yerine başından savıyor. Libya ile imzalanan geri kabul anlaşmasının sonucu meydanda. Bakalım vize kolaylığı uğruna Lozan anlaşmasını bozan Türkiye nasıl bir insanlık sınavı verecek.
Ajanslar Libya’dan İtalya’ya kaçak göçmen taşıyan teknedeki 55 kişiden 54’ünün hayatını kaybettiğini yazıyor. Bu ve benzeri haberler aslında sık karşımıza çıkıyor ama gündemde çok az kalıp unutulup gidiyor. Oysa Avrupa’nın yaşadığı mali krize eş değer hatta daha önemli bir konu mültecilerin dramı. Çünkü Batı’nın da neden olduğu savaş, iç savaş, rejim baskısı yine Batı’nın da katkıda bulunduğu ekonomik sıkıntı ve açlık gibi nedenlerle ülkelerinden kaçıp kendine yer arayan insanlar hayatlarını kaybediyor. Sonuçları savaş kadar ağır. 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü nedeniyle yayınlanan istatistiklere göre, 2011 yılı içerisinde 1500 mültecinin göç yolunda hayatını kaybetti. Her beş mülteciden sadece biri hayal ettiği Batı’ya ulaşabiliyor. Libya’dan yola çıkan mülteciler İtalya’ya gidebilmiş olsalar bile onları yine aynı kader bekliyordu. Çünkü Libya ve İtalya arasında, Türkiye ile AB’nin geçen ay imzaladığı gibi bir geri kabul anlaşması var. Yani söz konusu mülteciler yine teknelere bindirilip Libya’ya geri gönderilecek, çoğu yolda heder olup gidecek, olmayanlarsa Libya’daki kamplarda kötü koşullarda hayatta kalmaya çalışacaklar.
Mültecilerin çoğu aslında yoksul ülkelerde
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un da söylediği gibi mülteciler aslında oldukça kısıtlı imkanlara sahip ülkelerin yaptıkları yardımlar sayesinde hayatlarını idame ettirebiliyorlar. En fazla mülteciyi Pakistan ve İran kabul ediyor. İki ülkedeki toplam mülteci sayısı 2,5 milyonu aşıyor. Tunus ve Liberya ise, kendi ulusal sorunlarına rağmen açık sınır politikası uygulamaya devam ediyor. Kenya'nın en büyük üçüncü kenti çoktan yarım milyondan fazla Somalilinin yaşadığı dev bir mülteci kampına dönüşmüş. Bu kamptaki Somalililerin bir kısmının üç kuşaktır sürgünde yaşadığı söyleniyor. Mali'de yaşanan çatışmalardan kaçan 175 bin mülteciye kıtlık ve kuraklıkla mücadele eden Nijer ve Moritanya ev sahipliği yapıyor. Her on Afganlıdan birinin ülkesini terk etmesine neden olan başarısız savaşı 2001’de başlatan ya da “Arap Baharı” adı altında Mağrip ülkelerini karıştıran hatta müdahale ederek yüz binlerce insanın vatansız kalmasına neden olan ABD, NATO ve AB ülkeleri ne yapıyor dersiniz? Sınırlarını daha güvenli hale getirmenin yollarını arıyor tabii.
Almanya daha üç milyon mülteci almalı
Yoksul Afrika ülkelerinden Çad 365.000 göçmeni barındırırken, Almanya’nın 571.700 kişiye kapısını açıyor olması aslında utanç verici. Şu anda bir iç savaş yaşayan Çad’da kişi başına düşen milli gelir yıllık sadece 747 Dolar. Almanya’da bu rakam elli katından daha fazla. Eğer mültecileri ülkelerin kişi başına düşen milli gelire göre dağıtacak olursak, Almanya’nın en az 3 milyon mülteci daha kabul etmesi gerekiyor. Varlıklı sanayi ülkelerinden en fazla mülteciyi barındıran ülkenin Almanya olduğunun altını çizmekte fayda var. Ancak mültecilerin Almanya’daki hayat standartları ise pek de içaçıcı değil. Öyleki konu artık Anayasa Mahkemesi’nde.
Anayasa mahkemesinin kararı 18‘inde
Almanya’da mültecilere ayni ve nakti olarak ödenen gelir, Harz IV adı verilen aylık sosyal yardımın %40‘ı, yani 220 euroya karşılık geliyor. Çocuklara ödenen miktarsa daha az. Bazı eyaletler bunu nakdi değil ayni olarak ödemeyi tercih ediyor. Yaklaşık 20 yıl önce Almanya’nın mülteciler için cazibesini yitirmesi amacıyla yasal bir değişikliğe gidilmiş ve önce onlara ödenen para azaltılmıştı. Sonra da mülteciler toplu halde yaşanan kamplara gönderilmiş, bu kampların sağlık ve hijyen koşulları pek fazla gözetilmemeye başlanmıştı. Ayrıca yasal değişiklik, Almanya’ya bir başka AB üyesi ülkeden gelen mültecileri o ülkeye geri gönderme hakkı da tanımıştı. Dolayısıyla Almanya geçen yıl alınan prensip kararına kadar, binlerce mülteciyi koşulları insani olmayan Yunanistan’a ya da kendisine gelen mültecileri Libya’ya gönderen İtalya‘ya yolladı. Federal Anayasa Mahkemesi Almanya’nın mülteci yasasının ne kadar insani olduğuna önümüzdeki hafta karar verecek.
Almanya topu AB’ye atıyor
Federal Anayasa Mahkemesi’nden mülteciler lehine bir karar çıkması biraz zor görünüyor. Çıkarsa da bunun konuya eleştirel yaklaşan siyasetçi ve gazetecilerin ağzına bir parmak bal sürmekten öteye gidemeyecek. Çünkü Anayasa Mahkemesi‘nin daha önce aldığı kararları, mültecilere ödenen yardımın miktarını belirlemeyi siyasetçilere bırakmak yönünde olmuştu. Ayrıca mahkemenin AB normlarına uygun davranması, diğer AB ülkelerinin maliyeti düşürmeye çalıştığı bir uygulamayı daha pahalı, dolayısıyla Almanya’yı daha cazip bir hale getirmemesi gerekiyor. Kaldı ki, kamuoyunda hakim olan düşünce Almanya’nın mülteciler konusunda diğer AB ülkelerine oranla daha cömert ve insani olduğu yönünde. Geçen ay, Leibzig Belediye Başkanı’nın kentteki mültecileri, kampttan çıkarıp farklı semtlere dağıtma kararı protestolara neden olmuştu. Komşusunun mülteci olmasından endişe duyan sadece Leibzigliler değil, başka kentlerde de benzer tepkilere şahit olundu. Bütün veriler istese de Almanya’nın kapılarını daha fazla mülteciye açamayacağı, mültecilere daha insani koşullar sağlayamayacağını, sorunun AB çapında çözülmesi gerektiğini gösteriyor. Peki ya AB buna istekli mi?
AB kendi içinde vize koydu bile
Bu soruya kısaca „hayır“ yanıtını vermek için geçen haftalarda AB’nde çıkan Schengen tartışmasına bakmak yeterli. AB içişleri bakanları Schengen’e üye ülkelerin kendini mülteci akınından koruyamayan diğer Schengen ülkelerine olan sınırlarını iki yıl boyunca koruyabilmesini istedi. Bu cümleden, Türkiye ile sınırını korumayan Yunanistan’a diğer AB ülkelerinin bir anlamda vize uygulamasının mümkün olabileceği anlaşılıyor. Ayrıca içişleri bakanları diğer ülkelerin Şengen anlaşmasına uyup uymadığını ülkelerin kendilerinin denetlemesini istiyor. Yani Almanya haber vermeden Yunanistan sınırını denetleyip Schengen’e uyduğuna karar verirken, Fransa bunun tersine kanaat getirebilecek. Sınır kontrollerinde AB’nin kurumlarını safdışı bırakmak isteyenler, elbette, mülteci başvurularının dörtte üçünün yapıldığı Almanya, Fransa, Avusturya ve Hollanda gibi ülkeler, Akdeniz ülkeleri ise, sınır güvenliğinde diğerlerinden yeterli destek alamadıklarından şikayet ediyorlar. İçişleri bakanlarının aldığı bu karar nedeniyle kendini aldatılmış hisseden Avrupa Parlamentosu ise yetki derdinde. Bu nedende konuyu mahkemeye taşımaya karar verdi. Aslına bakarsanız AB sınır kontrolleriyle kendi içinde dolaylı olarak vize koydu bile.
Kaddafi de geri kabul anlaşması imzalamıştı
Öte yandan Avrupa Adalet Divanın’da olan iki önemli konu var: Biri İtalya’nın başvurularını değerlendirmeden mültecileri Libya’ya göndermesi yani onları vatansız kılması. İkincisi de diğer AB ülkelerinin Yunanistan’daki insani olmayan koşulları bile bile mültecileri bu ülkeye geri göndermesi. Daha bunları çözmeden AB bir başka yılana daha sarıldı bence. Türkiye ile vize muafiyeti karşılığı imzalanan “geri kabul anlaşması”. Türkiye’deki insan, kadın ve azınlık hakları konusunda olumsuz raporlar yazıp duran AB’nin sırf kendi ülkelerine gelmesin diye mültecileri Türkiye’ye teslim etmesini anlamak mümkün mü? Avrupa kendi yarattığı ateş topunu Türkiye’ye atarak mülteci sorunundan uzak kalarak affedilmez bir insan hakları ihlalinde daha bulundu. Üstelik bunun hesabı hiçbir zaman sorulamayacak. Türkiye’de hükümet bunu, tıpkı bir zamanlar Libya’nın devrik Lideri Kaddafi’nin yaptığı gibi bir kazanç olarak pazarladı. Açıkçası üye ülkelerine bile dolaylı yoldan vize koymaya çalışan AB’nin üç yıl içinde Türkiye’ye vizeyi kaldıracağına ben inanmıyorum. Alman muhafazakarlar buna muhalefet şerhi koydu bile. Beni asıl düşündüren Türkiye’nin de Libya gibi mültecileri perişan edip etmeyeceği.