Almanya aylardır Fransa’da Sarkozy ya da Hollande, cumhurbaşkanı seçilirse iki ülke arasındaki kimyanın bozulup bozulmayacağını tartışıyor. Merkel, iktidara kim gelirse gelsin uzlaşacaktır. Ama bu aşırı sağcıların zaferiyle sonuçlanan seçimin herkes için bir felaket olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Almanya Fransa’daki cumhurbaşkanlığı seçimi Almanya Başbakanı Angela Merkel için, ülkesindeki eyalet seçimlerinden bile önemliydi. Çünkü Merkel, seçim öncesinde ısrarlı bir taraf olduğunu yüksek sesle söyledi ve Nicolas Sarkozy’ye arka çıktı. Seçiminin pazar günü yapılan ilk turunda elde edilen sonuç gösteriyor ki, sosyalist aday Francois Hollande’ın, iki hafta sonra yapılacak ikinci turda cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturma ihtimali Sarkozy’ninkinden daha büyük. Tabii Fransız aşırı sağcıları buna izin verirse. Herkes Hollande’ın cumhurbaşkanı olması durumunda Merkel hükümetinin başının hem içerde hem de dışarıda fena ağrıyacağını düşünüyor. Hollande’ın iktidara gelişinin 2013’de Almanya’da yapılacak genel seçimin seyrini de değiştirebileceğine inananların sayısı az değil. Zira Hollande’ın zaferi sosyal demokrasinin de zaferi olarak algılanabilir ve son kamuoyu yoklamalarına göre muhafazakârları yakından takip eden Alman sosyal demokratlarına cesaret verebilir.
Hollande’ın ortak devlet tahvili talebi Almanya’da koalisyonu bitirir mi?
Yapılan siyasi analizlere göre, Sarkozy değil de Hollande’ın cumhurbaşkanı seçilmesi dış politika, özellikle de AB politikasında Angela Merkel’in en önemli partnerini kaybetmesi anlamına gelecek ki, bu da finans kriziyle mücadele eden Avrupa’da dengeleri değiştirmeye yetecektir. Merkel’a göre sosyal demokrasinin eskimiş araçları olan daha fazla kamu harcaması, kamu istihdamı ve daha fazla borçlanmadan yana olan Hollande, ilk iş olarak AB kurtarma fonuna ve Aralık 2011’de imzalanan AB anlaşmasına el atacak. Hollande, ekonomi ve para birliğinin koordine edilmesiyle istikrarı öngören AB anlaşmasının yeniden müzakere edilmesini istiyor. Anlaşmanın Avrupa halkının en büyük düşmanı olduğunu söyleyen Hollande, krizde olan ülkelerin büyümesi yönünde bir politika izlenmesini istiyor. Bu da Merkel’in kemer sıkma politikasını tehlikeye düşürebilir. Ayrıca Hollande, Merkel’in şiddetle reddettiği AB’nin ortak devlet tahvili edinmesinden yana. Bu Merkel ile iktidarı paylaşan Alman liberaller için koalisyonu bozma sebebi bile olabilir.
Türkiye konusunda fikir ayrılığı
Hollande’ın sürdürmek istediği iç politika da AB içindeki muhafazakar dengeyi de tehdit edecek nitelikte. Zenginlerden alınacak vergiyi arttırmayı, emeklilik yaşını düşürmeyi planlayan Hollande, Sarkozy ve Merkel’ın tersine Fransa’da kaçak yaşayan mültecilerin ve yabancıların durumunu da daha insani bir biçimde ele alacak. Türkiye’nin AB üyeliğine de Hollande, Merkel’dan farklı yaklaşıyor. Fransa’nın Sarkozy’nin cumhurbaşkanlığı döneminde yürüttüğü Türkiye politikasının sadece Fransa ve AB değil, Doğu Akdeniz’de stratejik dengelere zarar verdiğini düşünen Hollande, Türkiye’nin siyasi emeller için şamar oğlanına dönüştürülmesine karşı çıkıyor. Ancak Hollande’ın, askıya alınan Türkiye AB ilişkilerini tek başına yeniden canlandırmasını düşünmek yanlış olabilir. Çünkü Alman sosyal demokratlar gibi Hollande da Türkiye’nin Kopenhag kriterlerini yerine getirmesini şart koşacağı dolayısıyla, ifade özgürlüğü, azınlık hakları ve kadın erkek eşitliğine önem vereceği kesin. Ermeni meselesine bakışı ve laiklik anlayışı ile AKP hükümetiyle ne kadar uzlaşacağı da soru işareti.
Tarih tekerrür eder ama!
Her ne kadar Alman muhafazakarları ile pek çok konuda taban tabana zıt olsa da Hollande’ın verdiği mesaj da tarihteki Alman Fransız ilişkileri de iki ülkenin Avrupa’da stratejik ortak olmayı sürdüreceği yönünde. Alman Handelsblatt gazetesine verdiği röportajda Merkel’ın Sarkozy’yi desteklemesini anlayışla karşıladığını söyleyen Hollande, ilk resmi yurtdışı ziyaretini Almanya’ya yapacağını da ilan etti. Ayrıca Muhafazakar Giscard d'Estaing ve Sosyal Demokrat Helmut Schmidt ile Sosyalist François Mitterand ve Hıristiyan Demokrat Helmut Kohl de zor dönemleri birlikte aştığını unutmamak gerek. Siyasi çıkarların zamanla Hollande ve Merkel arasındaki kimyayı olumlu yönde etkileyeceği kesin. Asıl Fransa cumhurbaşkanlığı seçiminin ortaya çıkardığı başka bir eğilimden endişe etmek gerekiyor.
Seçimin sonucu herkes için felaket
Fransız muhafazakar ve sosyalist liderler seçim öncesi düello ederken, Fransız aşırı sağcı Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen, oyların neredeyse %20’sini elde etti. Bu Fransız milliyetçileri için tarihi bir başarı. Seçime katılım oranının anketlerin verdiği tahminin çok üstünde, %80’i ulaştığını da dikkate almakta yarar var. Altı Mayıs’ta yapılacak ikinci turda Sarkozy ve Hollande arasındaki mücadelenin sonucunu, muhafazakar ve sosyalistlerin yürüteceği siyaset değil Le Pen’in partisi belirleyecek. Marine Le Pen, kimi destekleyeceğini işçi bayramına alternatif olarak kutladıkları Jeanne d'Arc gününde, 1 Mayıs’ta açıklayacağını söyledi. Fransa cumhurbaşkanlığı seçimi nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, Almanya ve Fransa ortaklığı tehlikeye düşmeyecektir. Merkel, Hollande’ın cumhurbaşkanı olmasından değil, Fransa’daki aşırı sağın başarısından korkmalıdır. Çünkü bu sadece Almanya değil, bütün Avrupa için felakettir. Almanya da Başbakan Angela Merkel da AB içindeki en iyi ortağındaki asıl siyasi gelişmeye Fransız kaldı ve bu felaketi göremedi.