14 Kasım 2012

Kahire’nin Karanlık Sokakları

Avrupa Birliği ve Arap Ligi bugün Mısır’ın başkenti Kahire’de bir araya geliyor. Toplantının konusu elbette Suriye barışı...

Avrupa Birliği ve Arap Ligi bugün Mısır’ın başkenti Kahire’de bir araya geliyor. Toplantının konusu elbette Suriye barışı. Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle’nin toplantı öncesi yaptığı açıklamaya göre Arap Ligi, bundan böyle AB’nin stratejik ortağı olacak. En azından Suriye sorununun çözümü sırasında. Ve Mısır da ortaklığın dolayısıyla belki de bölgenin lideri.

Yeni devlet Başkanı Muhammed Mursi, Tahran ve Pekin’e resmi ziyarette bulunarak da ülkesinin bu misyonunun altını çizmişti. Hatırlanacağı üzere geçen yıl Hüsnü Mübarek’in “Arap Baharı”nın sembolü olan Tahrir Meydanı’ndaki halk hareketi ve ordunun müdahalesiyle devrilmesinden sonra Mısır’da ilk defa sadece ordunun belirlemediği bir lider iktidara geldi.

Cumhurbaşkanlığına Müslüman kardeşlerin adayı Muhammed Mursi gelirken bakanlar kurulu da İslamcılar, teknokratlar ve askerlerin temsilcilerinden oluştu. Şimdi Mısır, yeni bir Anayasa oluşturmak için çaba harcıyor, ancak uzun süre baskı altında kalan aşırı dincilerin talepleriyle liberal eğilimli politikacıların istekleri birbiriyle çakışıyor. 

 

Mısır’da polis şiddeti sürüyor

 

Ülkedeki siyasi gelişmeler bir yana Uluslar arası Af Örgütü’nün gözlemlerine göre, Mısır’daki iktidar değişikliği insan hakları ihlalleri açısından herhangi bir iyileşmeye neden olmadı. Özellikle ülkede halkı harekete geçiren polis şiddeti olduğu gibi sürüyor.

Mısır’dan dünyaya yayılan haberler içerisinde çarpıcı zıtlıkları barındırıyor. Örneğin, televizyonda ilk defa türbanlı bir sunucu ekrana çıkarken, türban takmadığı için kız öğrencilerinin saçını kesen kadın öğretmen ağır bir biçimde cezalandırılıyor. Bu iki haberi özgürlük paydasında değerlendirebiliriz belki ama on binlerce ultra nasyonalistin, önceki gün sokağa dökülüp din devleti istemesini de göz önünde tutarak. Bir başka haber de tüyler ürpertici.

Alman Bild gazetesinin yazdığına göre, evlat edinmenin yasak olduğu Mısır’da son üç yıl içinde tanesi 450 Euro’ya 300 adet bebek satılmış. Bu tabii tespit edilebilenlerin sayısı.

 

Mısır’ın kendisi polisiye bir roman

 

Biraz uzun oldu ama bu girizgahı aslında Mısır ile ilgili güncel bir yazı yazmak için değil, okuduğum ve Mısır’da geçen bir polisiye kitabı anlatmak için yaptım. Çünkü Mısır, sadece siyaset değil, tarih ve coğrafyası ile de bir çırpıda sayıvereceğiniz pek çok zıtlığı barındıran kendisi polisiye romanı gibi olan bir ülke.

Mesela Old Cataract Oteli’nin terasında oturup Nil’i seyrettiğinizde içine düştüğünüz gizem sarmalı Agatha Christie’nin Nil’de Ölüm romanını neden burada yazdığını anlamaya yetiyor. Karşınızda akan Nil’in bir yanı çöl, toprak rengi, bir yanı vaha, yemyeşil. Eğer Nil’in üstündeyseniz çevreniz sizi öylesine etkiliyor ki, yolculuğa Sudan da dahil devam etmek, sonuna kadar gitmek istiyorsunuz. Ya da Kahire’deyseniz bir yanda milyonerlerle, bir yanda da turistlerden bir Dolar koparabilmek için bıkmadan dilenen çocuklarla karşılaşıyorsunuz.

Avrupa’da Amerika’da kariyer yapan Mısırlı entelektüellerle tanışmışsanız, kapı önlerinde oturan çok çocuklu kadınların çokluğuna pek şaşırıyorsunuz.

 

Şeytan satılmış Kahire’yi suç ve para yönetiyor

 

Sudanlı yazar Cemal Mahcup (Jamal Mahjoub), takma adıyla Parker Bilal de Mısır’ı yeni romanı “Kahire’nin Karanlık Sokakları” için mekan olarak hem de çok iyi bir biçimde kullanmış. Kitap “Arap Baharı” başladığında yazılmış ama 1981-1998 yılları arasında geçiyor. Bilal’in romanından anlıyorsunuz ki, bu zaman dilimi içerisinde tabiri caizse şeytana satılan Kahire’yi sadece para ve yolsuzluk yönetiyor. Halk sokakta devriye gezen askerlerin baskısı altındayken, kan dökmekten çekinmeyen suç örgütleri yeraltında cirit atıyor. Turistler kaçırılıyor, çocuklar satılıyor. Kitabın baş kahramanı Sudan’dan kaçıp

Kahire’ye sığınmış ve burada özel dedektif olarak çalışmaya başlayan eski bir polis; Makana. Kahire’nin yeraltını çok iyi tanıyan milyonerlerinden Hanafi tarafından kayıp olan futbolcu Adil Romario’yu bulması için tutulan Makana, önce sadece para kazanmak için kabul ettiği iş bir maceraya dönüşünce, kendini içinden çıkılması zor bir olaylar zinciri içinde buluyor.

Makana ile birlikte Tahrir meydanından, eski pazar yerine, ara sokaklardaki sarraf dükkânlarından, şehir dışındaki villalara ve işyeri olarak kullanılan plazalara kadar pek çok mekanı dolaşıyor, gazetecilerden, film yapımcılarına, sahte para basanlardan işsizlere kadar çok sayıda Mısırlıyla tanışıyorsunuz.

 

Dedektif Makana iş başında

 

Özel dedektif Makana’nın tesadüfen tanıştığı, Kahire’ye her yıl aynı zamanda kızını aramak için gelen İngiliz Elisabeth Markham, şehrin ucuz otellerinden birinde ölü bulununca işler daha girift bir hal alıyor. Çünkü olaya, Markham’ın bir parlamenterin kızı olduğu ortaya çıkınca İngiliz gizli servisi de dahil oluyor.

Kitabın Almancasını basan Rowohl Yayınevi ilk kez bir Mısır polisiye romanını listesine aldı. Yayınevi, “Kahire’nin Karanlık Sokakları”nı güncel nedenlerle değil, kitabın ana karakterini ilginç bulduğu için seçtiğini özellikle açıkladı. Hakikaten dedektif Makana, tekneden bozma bir evde yaşayan toplum dışında kalmayı seçmiş garip bir kişilik. Sadece ev sahibesi ve onun sıra dışı oğluyla duygusal bir bağ kurabiliyor. İngilizce bilen, Sudan’da karısı ve kızını öldüren aşırı dincilerin hedefi olmuş idealist bir aydın. O’nu vatanına ve belki de hayata bağlayan tek şey sanki Nil nehri.

 

Cemal Mahcup çok kültürlü bir yazar

 

Kitabın baş karakteri ile yazarı arasında da bazı paralellikler kurmak mümkün. 1960’da Londra’da doğan Cemal Mahcup, Sudan’da büyümüş. Mahcup, üniversiteyi İngiltere’de okuduktan sonra Danimarka’ya göç etmiş. Şimdi İspanya’da yaşıyor. Tam anlamıyla Avrupa ve Arap dünyası arasında gidip gelebilen yani iki kültürü de çok iyi tanımış, benimsemiş bir yazar. “Kahire’nin Karanlık Sokakları”nda iki dünya arasındaki farkı, Batı’nın etkisini ve Mısırlıların özlemlerini sık sık vurguluyor.

Kitapta sadece Mısır değil, komiser Makana’nın geri dönüşleri yüzünden Sudan ile ilgili bilgiler de ediniyorsunuz. İki ülke hakkında kafanızla oluşan karanlık ve soğuk resme rağmen, kitabın dilindeki sadelik sayesinde yumuşak, sıcak ve samimi bir duyguya kapılıyorsunuz.

Kitap 450 sayfa olmasına rağmen başında karşılaştığının gerilim sonuna kadar sürdüğü için bir çırpıda okunuyor. Ve sonunda sanki sadece Kahire’de değil, bütün Ortadoğu’da hatta Türkiye’de bir seyahate çıkmış gibi yoruluyorsunuz. Ama bu tatlı bir yorgunluk. Cemal Mahcup, Türk okurun ve polisiye hayranlarının mutlaka tanıması gereken bir yazar.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Döner macht schöner (Döner güzelleştirir)

Nasıl ki, Alman iç politikasının Türkiyeli göçmenler ile entegrasyonu döner ile sınırlı ise Türkiye ile ilişkiler de mültecilere indirgenmiş durumda. Türkiye yapısal reformları gerçekleştirmeden bu kısır döngü bitmeyecek. Bitse de en fazla ekonomik ilişkiler canlanacak

Ah İran! Ah Almanya!

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaratılan dünya düzeni yine o düzeni yaratanlar tarafından yıkılıyor. İran-İsrail kavgasını da bu oyunun içinde görmek gerekir. Gazze savaşı ile birlikte değerlere dayalı dış politika ve küresel dünya düzeninin dayandığı kurum, kural ve normlar da anlamsızlaştı. Gazze sadece otuz binden fazla kişinin değil, uluslararası düzenin de mezarlığı haline geldi

Dejavu: Menekşe Toprak Berlin’de Suat Derviş’in izini sürdü

30’lu yılların Berlin’i ile bugünün Berlin’i arasında benzerlikleri görmek bende de bir dejavuya neden oldu. Menekşe Toprak’ın ilk kadın romancı ve gazeteciler’den Suat Derviş’i anlattığı kitabına "Dejavu" adını vermesi tesadüf değil