Herkesin Mehmet Ali Birand ile ilgili bir anısı var. Ben de benimkini anlatayım girizgah niyetine. Berlin’deyiz Başbakan Erdoğan, kendisine layık görülen bir ödülü alacak. O zaman Almanya Başbakanı Gerhard Schröder. İki lider ödül töreninden önce çok kısa bir basın toplantısı düzenledi. İkisi de günün mana ve önemine birkaç dakika değindikten sonra Schröder vakit darlığından dem vurarak biri Alman biri Türk olmak üzere sadece iki gazeteciye söz verebileceğini söyledi. İlk soruyu yönelten bir Türk gazeteciydi, sıra Alman’a gelmişti ki, Mehmet Ali Birand el kol hareketleriyle kendisine bir istisna yapılmasını istedi. Schröder, bir kural koyduklarını, bu kuralın star gazeteciler için de geçerli olduğunu söylerken daha, Birand ayağa kalktı. Sanırım Almanca bilmediğinden ya da telaşından, Schröder’in dediklerini ‘‘Bu kural elbette star gazeteciler için geçerli değil‘‘ şeklinde anlamıştı. Çeviri gelince geri adım atıp oturmak zorunda kaldı. Schröder de Birand’ı tanıdığı için samimiyetine güvenerek espriyi patlattı: ‘‘Böylece kimin kendini star olarak hissettiği de belli oldu‘‘.
Mehmet Ali Birand tarzı star gazetecilik Almanya’ya yabancı bir kavram. Ancak geçen hafta O’nu kaybettiğimde anladım ki, Almanya’da Türkçe yayın yapan WDR Köln Radyosu’nun da bir starı varmış; Fuat Bultan. Bizim ve dinleyicilerimizin tabiriyle Fuat Ağabey… Fuat Bultan ile Mehmet Ali Birand‘ı hem siyasi hem de mesleki anlamda karşılaştırmak mümkü değil. Baştaki girizgahı sadece Fuat Bultan’ın aramızdan ayrıldıktan sonra bıraktığı boşluk ve dinleyicilerinin, daha doğrusu Almanya’da yaşayan üç kuşak Türkiyeli’nin hissiyatı nedeniyle yaptım. Aslında Sosyal Hizmetler Uzmanı olan Fuat Bultan, her hafta stüdyoya oturur dinleyicilerden gelen soruları yanıtlardı. Ve bunu bıkmadan 40 yıl boyunca yaptı. Tam on beş bin soruya yanıt verdiğini hesapladık kabaca. Gelen sorular, aile birleşiminden emeklilik hakkına, çocuk parasından, boşanmaya kadar çok geniş bir yelpazeye yayılıyordu. Küçük bir arşiv taraması yaptığımızda farkettik ki, Fuat Ağabey, burun ameliyatı yaptıran genç bir kadının güzel olmadı diye doktoru nasıl mahkemeye vereceğinden, kaçak çalışanların sorunlarına kadar pek çok konuda kendisini arayanların derdine çare olmaya çalışmış.
Fuat Bultan için yaptığımız özel yayından sonra, yüzlerce taziye maili aldık. Aralarında Fuat ağabeyi önce dedemle, sonra babamla dinledim, şimdi çocuklarımla dinliyordum diyenler bile vardı. O kadar özdeşleşmişti ki, dinleyicileriyle, ‘‘evde uyuyan var, fısıldayarak konuşacağım‘‘ deyip derdini anlatana bile rastladık, hem de radyoda. Almanya’da Türklere danışmanlık hizmeti veren Türk Danış’ların kurucularından biri olan Fuat Bultan, Almanya’ya göçün de yaşayan tarihiydi. Oya Baydar, Aydın Engin, Şanar Yurdatapan gibi Almanya’da sürgünde yaşamak zorunda kalan Türkiyeli aydınların dostu olduğunu biliyorum mesela. Münih’te yaşadığı için kendisiyle oturup konuşmaya çok az fırsat bulmuştum. Bir rakı sofrasında buluşup O’nu dinlemek ne büyük bir zevk olurdu kimbilir.
Fuat Bultan’ın ölümü beni hem çok üzdü, hem şaşırttı hem de imrendirdi. İlk kez bir meslektaşımın ardından bir özel yayın yapmanın telaşını yaşadım. İlk kez bir insanın öldükten sonra bu kadar çok ve gerçekten yürekten anıldığına tanık oldum. İlk kez bu meslekte öldükten sonra özlenilmek için Mehmet Ali Birand gibi star olmak gerekmediğinin farkına vardım. İlk kez gazetecilikte haber vermek, hatta atlatarak haber vermekten ziyade okuyucu, dinleyici ya da izleyiciye hizmet etmenin daha önemli olduğunu anladım. İlk kez radyonun gücünü bu denli iliklerime kadar hissettim. İlk kez seni kaç kişinin dinlediği ya da izlediği değil, ne dediğinin önemli olduğunu hatırladım. Ve Köln’de yaptığım işi ilk kez bu kadar çok sevdim. Giderken bana bunları hatırlattın diye de sana minnettar kalacağım. Nur içinde yat Fuat Ağabey…