Belki daha ilk gün gitmeliydim Soma’ya ama yapamadım. Samimiyetle söyleyeyim, o acıyı, ağır matemi yakından görmekten korktum. Gidersem mikrofon tutmaktan kendimi alamayacağımdan, bunu yaparken onların acılarını deşmekten hatta bu acıdan ben de faydalanıyor muyum diye düşünmekten de korktum. Hem sonra zaten herkes oradaydı. Bütün gazeteciler, politikacılar…. Ama yaşadığım küçük bir an bana facianın dördüncü gününde “iyi ki gelmişim” dedirtti.
Madene inenlerin ağzı bıçak açmıyor
Bu “an” dan önce biraz madene doğru yolculuğumdan söz etmek istiyorum. Soma’ya yaklaştığımızda henüz protesto gösterileri başlamamıştı. Sokaklar gerçekten ölü toprağı serpilmiş gibi boş ve sakindi. İnsanların yüzlerine yerleşmiş acıyı fark etmemek mümkün değil. Soma’dan madene çıkan yolun birkaç yerinde güvenlik önlemleri alınmış, jandarma madenci yakınları, siyasetçiler ve gazetecilerin dışında kimseyi bırakmamaya kararlı görünüyordu. Madene girmekte en fazla direnen sivil toplum örgütleri temsilcileriydi. Madene, arama kurtarma çalışmaları için gönüllü gelen madencilerle birlikte girdik. Sanırım yakınlarını kaybeden ailelerden sonra en büyük acıya ve korkuya onların gözlerinde rastladım. Ağızları bıçak açmıyordu. Yakınlarını bekleyen aileler için ayrılmış bölümde 30 - 40 kişi vardı. Yanlarına gittim. Hiç soru sormadan konuşmaya başladılar. Hepsi babalarının, kocalarının ya da oğullarının ölmüş olduğunu biliyorlardı ama yine de “bir umut” demekten kendilerini alamıyorlardı. Başbakan Erdoğan’ın tavrı hepsini incitmiş. Siyasetçilerin bir güvenlik ordusuyla madene gelmelerine ise fena halde sinirlenmişler. Artık hepsi evlerinde.
Savcılık sorgulamamış bile
Madende gazetecilerden sonra en kalabalık grubu siyasetçiler oluşturuyordu. Meclis’e Soma ile ilgili soru önergesi veren CHP Milletvekili Özgür Özel oradan hiç ayrılmamış. Madenci yakınlarıyla ilgilenmenin yanı sıra gelenleri de bilgilendirmeyi görev edinmiş. AKP’nin maden kazalarını araştırmak üzere bir komisyon kurma teklifi hazırladığı ve Salı günü meclise sunacağını anlatırken, bu kadar kayıptan sonra böyle bir girişimde bulunmanın çok acı olduğunu söylüyor ama yine de bunu umut verici buluyor. Özel’in umut verici bulmadığı nokta savcılığın başlattığı soruşturma. Türkiye’de siyasi davalarda kaçma ve delilleri karartma şüphesiyle bir sürü insanın tutuklanmasına alıştık diyen Özel, savcının yaptığı “sorumlular zaten öldü” açıklamasını ve hiç kimsenin tutuklanmamış hatta sorgulanmamış olmasını çok manidar buluyor. Özel’e göre basın toplantısına helikopterle gelen şirket sahibi pekala yurtdışına kaçabilir, bakanın dışında kimsenin konuşmaması da delillerin kolayca karartılabileceğinin işareti . Özel, Zonguldak’taki gibi suçun ölen işçilerin üstünde kalmasından, asıl suçluların aklanmasından korkuyor. CHP, savcı resen harekete geçmiyorsa suç duyurusunda bulunacak ve mecliste de konunun takipçisi olacak.
Kayıt dışı çalışan yok
Madendekilerin en çok şüphe duyduğu şey Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın verdiği rakamlar ve kazanın oluş sebebi. Bu konuda kafalar hala karışık. Bekleyenlerin sayısına bakınca açıklanan resmi rakamlardan pek şüphe duymamak gerektiğini anlıyorsunuz. Öyle olsaydı CHP, madenci yakınını arayanlar için neden bir kayıp merkezi oluştursun? Kendileriyle konuştuğum, kazadan kıl payı kurtulmuş madencilerin söylediğine göre, kayıt dışı çalışan olmadığı kesin, mültecilerin çalıştığı haberleri de doğru değil. Ancak çalışma koşulları gerçekten zor. Madenin girişini görmek bile Almanya’dakilerin 100 yıl gerisinde olduğunu anlamaya yetiyor. 1.300 lira maaşla sekiz saat yeraltında çalışan, madene gelmek için her gün 80-90 km yol kat eden, içecekleri bir bardak çayı bile evlerinden getiren işçilerin güvenlikleri için gerçekten özel bir harcama yapılmamış. Kirli hava çıkışı bir tane daha olsaydı diyorlar, “belki, en azından ikinci kattaki arkadaşlarımız kurtulabilirdi”. Almanya ya da Avrupa ülkelerinde madencilere verilen ve gaz sızıntısını ölçen detektörleri görmemişler bile. Bir işçinin tehlike şüphesi hissettiğinde işi durdurma hakkına sahip olabileceğine ise inanamıyorlar. Burada böyle bir şeye kalkarsan ya işten çıkarılırsın diyorlar ya da maaşın kesilir. Hepsi için bir daha o madende çalışmak adeta bir karabasan.
Bakan Yıldız’ın aşçıları da Soma’da
Madene giren herkes bu karabasandan payını az ya da çok alıyor. Sanırım Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın dışında. Geniş güvenlik önlemleri alınan madenden çıkarken, gözüme beyaz şık bir araba ilişiyor. Kapıdaki görevlilerin sorusuna arabanın şoförü “bakanın aşçılarını getirdim” yanıtını veriyor. “bakan aşçılarını mı getirtmiş” diye tepki göstermeden edemiyorum. Yanımdakilere dönüp doğru mu duyduğumu soruyorum onlar da şaşırmışlar. Sayın Yıldız, sadece kendisine yöneltilen sorulardan değil, yediği kumanyadan da sıkılmış olmalı. Madeni terk ederken, burnumuzda metan gazı kokusu, ağzımızda buruk bir tat, içimizde kocaman bir yara kalıyor. Samimi protestocuları anlamamak hak vermemek mümkün değil.
______________________________
* Enerji Bakanlığı'nın düzeltmesi
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Basın Müşavirliği, bu yazı yayımlandıktan sonra bana yaptığı açıklamada, yazıdaki aşçı iddiasını doğrulamadı. Soma'da maden ocağına gelen ve aşçı olduğu belirtilen kişilerin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile ilgisi bulunmadığını bildirdi.