23 Şubat 2012

Almanya’daki Neonazi kurbanlarını anma töreninden…

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Neonazi kurbanı on kişiyi anmak için düzenlenen resmi törende yaptığı konuşmanın bir yerinde “ruhumuz acıyor” dedi.

 

Ruhumuz acıyor. 

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Neonazi kurbanı on kişiyi anmak için düzenlenen resmi törende yaptığı konuşmanın bir yerinde “ruhumuz acıyor” dedi. Onu öldürülenler, biri kimliği bilinmeyen aşırı sağcı şiddet kurbanları, biri de umudu yeşertsin diye 12 mum yakıldı törende. Merkel de dahil olmak üzere törene katılan siyahlar içindeki 1.400 kişinin yüzlerinde samimi olduğuna inanmak istediğimiz bir üzüntü okunuyordu. Gerçekten acıyan ruhların yüzlere yansımasıdır bu umarım. Aslında ben her zaman olduğu gibi bugün de 12 mumdan umut için yakılanına inanmak istiyorum. Ancak cinayetlerin sistematik bir biçimde işlenmesi, yıllarca gizlenebilmesi, istihbarat örgütlerinin ihmali, hatta cinayetlerin ardında Türklerin suç eğiliminin yattığına inandırılma çabasını düşündükçe içimde yanan umut mumunun ışığı sönmek için pırpır ediyor. 

İkinci dünya savaşına, Almanya’daki Hitler iktidarına, Neonazi zulmüne yönelik hepimiz sayısız kitap okuduk, film izledik. Bu döneme dair yazılıp çizilenler, filme alınanlar geniş bir sektör oluşturacak kadar çok. Bundan 12 yıl önce ilk kez katıldığım Berlin Film Festivali’nin ilk gününde izlediğim üç filmin de Neonazi katliamını konu aldığını, ağlamaktan hışırım çıktığı için ertesi gün yataktan kalkamadığımı dün gibi hatırlıyorum. Onlarca kez gittiğim Berlin Yahudi Müzesi’ndeki sessiz ve karanlık oda, kurbanların sayısını temsil eden taştan insan başları bahçesi hala tüylerimi ürpertiyor. Ama benim için en can yakıcı tanıklık hala Auschwitz ve Birkenau toplama kamplarında gördüklerim. 

İnanın gaz odalarından çıktığınızda bastığınız toprak insan külüymüş ve havada yanık ceset kokusu asılı duruyormuş hissine kapılıyorsunuz. Kurbanlardan arta kalan eşyalar arasında en çok bebek ayakkabıları yüreğinizi yakıyor. Ve saçlar, öbek öbek, işlenmemiş, kumaş olmayı bekleyen saçlar. Nazilerin tuttuğu kayıtlar, çıkardığı istatistikler, kurbanları için düzene uygun şekilde yazılmış ölüm bildirimleri bu sistematik çılgınlığı suratınıza vuruyor. Gerçekten insan olmaktan utanıyorsunuz. Aklınızda sadece o mekandan bir an önce kaçmak oluyor, gördüklerinizi unutmak, o dönemi yok saymak… Sonra yeniden Nazi zulmüne dair bir film izlemek, müze gezmek ya da bir kitap okumak için çok ama çoook zamana ihtiyaç duyuyorsunuz. Hatta haksızlık ama hiçbir Alman yakınınızdan geçsin istemiyorsunuz.

Ve lakin ne kadar kaçsanız da günlük hayatta yaşadığınız en ufak ayrımcılık örneği size gördüklerinizi anımsatıyor. Çünkü o farklı olana yönelik işlenen tarihi insanlık suçunun içinizde yarattığı korku su yüzüne çıkıveriyor. Eğer korkuyu işlemez ve hoşgörüye dönüştürmezseniz, düşmanca duygularınızı sadece bir ulusa, Almanlara yöneltiyorsunuz. O zaman kendinizi ırkçı duygular içinde bulmanız an meselesi. Farklı olana yönelik ayrımcılığa uğramışsanız ve bununla sağlıklı bir biçimde mücadele etmişseniz çevrenize karşı daha duyarlı olabiliyorsunuz ki, bu en büyük zenginlik. Empati kurabildiğiniz için farklı dini ve etnik kültürlere, farklı cinsel tercihlere karşı anlayışlı ve eşitlikçi olabiliyorsunuz. Olmasanız bile kendinizi Türkiye’de bir Kürt gibi hissedebilirsiniz ya da Alevi. Ya da dünya üzerinde Alman.

Bir iç dökmeden ibaret bu yazının sonunda dahi baktım, içimde yanan umut timsali mum ışığı sönmemiş. Çünkü Başbakan Angela Merkel siyasi babası Helmut Kohl’ün Solingen katliamında yaptığı gibi kaçmadı. Törene bizzat katıldı. Hatasını kabul etti, af diledi, davanın takipçisi olacağına dair söz verdi. Mali krizin, ulusal kimlik bunalımına da neden olduğu AB, zor bir dönemden geçiyor. Birliğin ekonomik bir topluluk değil milliyetçiliğe ırkçılığa yer vermeyen bir barış projesi olduğunu bir an önce göstermesi şart oldu. Görünen o ki Almanya’ya bu kez yıkıcı değil, yapıcı olma görevi düşüyor. Bakalım Angela Merkel, önce Almanya’da yaşayan Türklerin sonra da AB’nin gerçek ve kucaklayıcı lideri olduğunu gösterebilecek mi? Bu, asıl mum yakıp günah çıkartmaya alışkın olmayan bizler için önemli… 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Döner macht schöner (Döner güzelleştirir)

Nasıl ki, Alman iç politikasının Türkiyeli göçmenler ile entegrasyonu döner ile sınırlı ise Türkiye ile ilişkiler de mültecilere indirgenmiş durumda. Türkiye yapısal reformları gerçekleştirmeden bu kısır döngü bitmeyecek. Bitse de en fazla ekonomik ilişkiler canlanacak

Ah İran! Ah Almanya!

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaratılan dünya düzeni yine o düzeni yaratanlar tarafından yıkılıyor. İran-İsrail kavgasını da bu oyunun içinde görmek gerekir. Gazze savaşı ile birlikte değerlere dayalı dış politika ve küresel dünya düzeninin dayandığı kurum, kural ve normlar da anlamsızlaştı. Gazze sadece otuz binden fazla kişinin değil, uluslararası düzenin de mezarlığı haline geldi

Dejavu: Menekşe Toprak Berlin’de Suat Derviş’in izini sürdü

30’lu yılların Berlin’i ile bugünün Berlin’i arasında benzerlikleri görmek bende de bir dejavuya neden oldu. Menekşe Toprak’ın ilk kadın romancı ve gazeteciler’den Suat Derviş’i anlattığı kitabına "Dejavu" adını vermesi tesadüf değil

"
"