06 Eylül 2013

Almanya’da seçim (mi) var?

Almanya’da federal seçime neredeyse iki hafta kaldı, ülke seçim atmosferine daha yeni giriyor. Bir Eylül’de düzenlenen liderlerin TV düellosu ve Federal Meclis’te yapılan sert konuşmaların ardından ortalık az da olsa kızıştı. Tabii buna kızışmak denirse. Başbakan Angela Merkel, Avrupa konusunda sosyal demokratları güvenilir olmamakla suçladı, Sosyal demokratların adayı Peer Steinbrük de Merkel’den özür talep ediyor. Almanya’da zaten Türkiye’deki gibi bir seçim havası hiç olmaz ama bu seferki iyice sönük geçiyor.

Almanya’da federal seçime neredeyse iki hafta kaldı, ülke seçim atmosferine daha yeni giriyor. Bir Eylül’de düzenlenen liderlerin TV düellosu ve Federal Meclis’te yapılan sert konuşmaların ardından ortalık az da olsa kızıştı. Tabii buna kızışmak denirse. Başbakan Angela Merkel, Avrupa konusunda sosyal demokratları güvenilir olmamakla suçladı, Sosyal demokratların adayı Peer Steinbrük de Merkel’den özür talep ediyor. Almanya’da zaten Türkiye’deki gibi bir seçim havası hiç olmaz ama bu seferki iyice sönük geçiyor. Sokaklara asılan irili ufaklı afişlerden başka bir şey görmek mümkün değil. Muhafazakarların afişlerinde mutlu, sosyal demokratların afişlerinde ise mutsuz Almanlar var hepsi bu.  Hatta olumsuzdan yola çıkarak hazırladıkları kampanyalarında sosyal demokratlar muhafazakar lider Merkel’in fotoğraflarına, kendi partisininkinden daha çok yer vermiş. Hani alsanız SPD’nin afişlerini altına CDU yazsanız yeridir.  Hiçbir partinin seçim kampanyasında öyle çarpıcı bir ya da birkaç fotoğraf ile slogan bile yok.  Sosyal demokratların 23, Hıristiyan demokratların 20, Yeşillerin 5,5, liberallerin 4 Milyon Euro harcadıkları seçim kampanyaları bazı uzmanlar için gereksiz görsel çevre kirliliğinden ibaret.

 

Korku senaryoları yerine ekonomi harikası

 

Seçim atmosferinin Almanya’da bu kadar sıkıcı olmasının birkaç sebebi var. Her şeyden önce Almanlar 22 Eylül’deki seçim ile birlikte, çok sayıda ve sıra dışı reformun yapıldığı bir dört yılı geride bırakıyor. Bu dört yıl içinde muhafazakar ve liberaller, sosyal demokrat ve yeşillerden çok rol çaldılar. Çevre dostu ve sürdürülebilir enerjiye dönüşüm ve zorunlu askerlik hizmetinin kaldırılması bunlardan bir kaçı. Merkel hükümeti bu dört yıl içerisinde her ne kadar dışında olmak istese de Arap Baharı gibi dış politikaya dair pek çok konuyla uğraşmak zorunda kaldı. Hatta hükümet, Euro krizini bırakın dışarıdan bakmayı, yönetmekle meşgul oldu. Bu sayede halk, mali krizle ilgili korku senaryolarının gerçekleşmediğine hatta ellilerdekini andıran bir nevi ekonomi harikasına tanık oldu. Neredeyse dünya ülkelerinin yarısı mal satın almak ya da uyguladığı ekonomi politikasını öğrenmek için Almanya’nın kapısında sıraya girdi. Almanya ve Başbakanı Angela Merkel uluslar arası arenada en çok sevilen ülke haline geldi. 

 

Halk yorgun ve ilgisiz

 

Bazı uzmanlara göre halkın siyasete ilgi göstermemesi, mevcut siyasi ve ekonomik durumla hükümetten duyduğu memnuniyetten kaynaklanıyor.  Ancak ben buna “siyasi yorgunluk ve bunun getirdiği ilgisizlik” diyorum. Zira söz konusu ekonomi harikasını gerçekleştiren siyasetçiler değil, halkın ta kendisi. Şimdi halk, kurulan dengeler bozulmasın diye kendini geriye çekiyor. Aslına bakarsanız seçim propagandasını ilginç kılacak çok sayıda konu var Almanya’da. Amerikalıların dinleme skandalı NSA  ve gizli servislerin yeniden yapılandırılması başı çekiyor. Buna 10 kişinin ölümüne neden olan aşırı sağcı terör örgütü NSU’nun ortaya çıkardığı güvenlik zafiyetini de ekleyebiliriz. Evet, Euro krizi bir nebze dindirildi ama AB’nin geleceği taş gibi ortada duruyor.  Böyle giderse Alman nüfusu azalacak ve emeklilerini besleyecek işgücü kalmayacak. Doğum oranı arttırılamazsa göç teşvik edilecek ki, Almanya kendi göçmenlerini bile entegre etmekten hatta korumaktan aciz. Çin uluslararası rekabette aldı başını gidiyor. Arap Baharı, Arap Sonbaharı’na döndü. Suriye’ye müdahale kapıda, Ortadoğu kaynıyor.

 

Dış politikaya ilgi yok

 

Dış politika hiçbir zaman seçim propagandasına malzeme olacak kadar ne Alman halkını ne de Alman siyasetçisini ilgilendirdi. Hatırlanacak olursa, 1998 yılındaki seçimde Helmut Kohl dönemi sona ererken Yugoslavya parçalanmış, Kosova sorunu almış başını gitmişti. 2002 yılında ise İslamcı terör korkusu ve Afganistan ile Irak müdahaleleri söz konusuydu. 2009’da da en önemli konu uluslararası alanda kaybedilen piyasaları geri kazanmaktı. Bugün de hem Alman siyasetçileri hem de adlında seçim atmosferini canlandırabilecek Alman medyası dış politikadan özellikle de Suriye sorunundan kaçıyor. Gazetelerde “aman Suriye seçimleri belirlemesin” şeklinde başlıklar görmek mümkün. Muhafazakar Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, Yunanistan’a üçüncü bir yardım paketi verileceğinden söz etti. Bunu siyasetçinin dürüstlüğüne yoran Alman gazeteleri “Yunanistan mı hükümetimizi seçecek?” sorularıyla konuyu önemsizleştirmek yolunu seçti. Hadi halkı anlıyoruz, keser gibi kendine yontuyor. Hem ülkenin ekonomik ahvalinden hem de Başbakan Angela Merkel’den hoşnut. Merkel de bundan. Sosyal Demokratlar ise Merkel hükümetine karşı güçsüz. Ya medya, ya entelektüeller, ya sivil toplum kuruluşları onlar da mı rehavet içinde? İnsanın “hadi kalkın iki hafta sonra seçim var” diyesi geliyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Almanya: Fahiş bir kâr kapısı olarak müteciler

Almanya’da mültecilerin barındıkları mekanların önemli bir kısmını yüzde 50’ye varan kâr marjı ile bir İngiliz şirketi, Serco işletiyor. Kârı arttırmak için personelden kısan şirketin işlettiği kamplardan birinde hayatını kaybeden bir mültecinin cesedi ancak iki hafta sonra bulundu. Şirket de, şirkete iş veren eyalet yöneticileri de gazetecilerin bu kötü hizmete rağmen çok kârlı işlere dair sorusularına kaçamak yanıtlar veriyor

Merkel’den sonrası tufan

Popülizm kurbanı Almanya erken seçime gidecek. Başbakan Scholz güven oylamasını ocak ayında yapmak isterken muhalefet önümüzdeki günlerde yapılmasını istiyor. Oylama ne zaman yapılırsa yapılsın Almanya düzlüğe kolay çıkamayacak. Çünkü sorun büyük, çünkü ideolojiler arasındaki çizgi giderek kayboluyor

Döner macht schöner (Döner güzelleştirir)

Nasıl ki, Alman iç politikasının Türkiyeli göçmenler ile entegrasyonu döner ile sınırlı ise Türkiye ile ilişkiler de mültecilere indirgenmiş durumda. Türkiye yapısal reformları gerçekleştirmeden bu kısır döngü bitmeyecek. Bitse de en fazla ekonomik ilişkiler canlanacak

"
"