02 Eylül 2023

“Almanya’da kontrollü başkaldırı” Hip Hop

Düşünsenize ailenizin doğmadığı başka bir ülkede yaşıyorsunuz, henüz kimliğiniz oturmamış, haksızlığa, ayrımcılığa, uğramış, yeterli eğitim imkanına kavuşmamışsınız, size bir gelecek perspektifi verilmemiş, nereye ait olduğunuzu bilmediğiniz gibi iki toplum arasında sıkışıp kalmışsınız ve asıl eviniz sokak olmuş. Kendinizi ifade edebileceğiniz en önemli araçlardan biri müzik...

Rap, benim müziğim olmadı, neredeyse hiç dinlemiyorum desem yeridir. En son dinlediğim ve hayran kaldığım, pek çok sanatçının bir arada hazırladığı #Susamam adlı parça oldu. Çevreci, feminist, antimilitarist, politik, devrimci, yenilikçi, Hip Hop’cuların tabiri ile Real, gerçek Rap. Deniz Tekin’e gelince sıra ve “ben hiç öldürülmedim” deyince şarkıcı, elimde değil burnumun direği sızlıyor, gözlerim doluyor. Ama her şeye rağmen Hip Hop, Rap değince kafamda hep aynı ritimler canlanıyor: “Cartel bir numara, en büyük. Cehennemden çıkan çılgın Türk.” Çünkü bu şarkı beni Almanya’ya geldiğim doksanlı yıllara götürüyor ve şunu farkediyorum; doksanlı yıllar benim hayatımda derin izler bırakan yıllar olmuş. Berlin Duvarı'nın yıkılması, yani demir perdenin kalkmasıyla sadece birleşen Almanya değil bütün dünya bir devinim içindeydi. Ben yeni bir ülkeyi tanımanın heyecanıyla gördüğüm her şeye saldırıyordum. O sırada rastladım Berlin’de Hip Hop’cu gençlere.

Önce Islamic Force vardı

İlk Türkçe Rap kaydını yapan Islamic Force’un üyeleri ile buluştuğumda Mesaj adlı albümlerini birkaç yıl önce çıkartmış, grubun kurucularından Boe B. hayatını yeni kaybetmişti. Gençler çok etkilenmişlerdi arkadaşlarının kaybından ve sanırım grup dağılmak üzereydi. Beni ablaları yerine koyup bütün sırlarını, sorunlarını anlatmışlardı. Birlikte bira ve sigara içtik nehir kenarında. Muhafazakar ve milliyetçiydiler, ama Türkiye’de bildiğimiz milliyetçilikten farklı bir milliyetçilik anlayışıydı bu. O zaman pek anlamamıştım ama zamanla farklı bir sınıfa koydum onların milliyetçiliğini. Düşünsenize ailenizin doğmadığı başka bir ülkede yaşıyorsunuz, henüz kimliğiniz oturmamış, haksızlığa, ayrımcılığa, uğramış, yeterli eğitim imkanına kavuşmamışsınız, size bir gelecek perspektifi verilmemiş, nereye ait olduğunuzu bilmediğiniz gibi iki toplum arasında sıkışıp kalmışsınız ve asıl eviniz sokak olmuş. Kendinizi ifade edebileceğiniz en önemli araçlardan biri müzik. Üstelik önünüzde Amerikalı siyahların ürettiği bir protesto müziği var; Rap.

Cartel bir numara

Almanya’ya Rap’i ilk getirenler o dönemde Berlin’de yaşayan Amerikan askerlerinin çocukları oldu. Ama ilk üretilen Rap ise Türkçe ağırlıklı oldu. 1986 yılında kurulan ve önceleri İngilizce söyleyen Islamic Force grubu ilk ve tek albümlerini 1997 yılında çıkardılar. 2000 yılında Boe B.’nin kalp krizinden ölmesi grubun yaşadığı tek talihsizlik değildi. Yine grubun kurucularından Maxim, çıkan bir kavga sırasında ağır yaralanıp hayatını kaybetti. Maxim’in ölümüne neden olan 73 yaşındaki emekli Alman’ın serbest bırakılması tepkilere neden olmuştu. Bugün gruptan artık sanırım sadece Killa Hakan müzikle uğraşıyor. Islamic Force’a biraz da “kaybedenler grubu” demek mümkün. Daha sonra ünlenen Cartel grubu Rap ile daha profesyonelce ilgilendiler. Cartel ile de hem müzik eleştirmenlerin hem de kamuoyunun daha profesyonelce ilgilendiğini söylemek mümkün. Cartel sadece Almanya değil Türkiye’de de, hatta belki Türkiye’de çok daha fazla ünlendi. Türkiye’deki Rap müziğinin doğuşuna Cartel grubunun neden olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Almanca Rap’e serpilen Türkçe kelimeler

Yine doksanlı yılların sonu ve 2000’lerin başında Almanya’da sadece müzikten söz etmedik. Graffiti ve Braekdance de Almanya’da yaşayan ikinci kuşağın dört elle sarıldığı bir uğraştı. Gençler, sadece boş vakitlerini geçirdikleri gençlik merkezlerinde değil, festivallerde de dans ediyorlardı. Şimdi düşünüyorum da o günlerden bugünlere ne kaldı diye, çok bir şey bulamıyorum açıkçası. En başarılı 20 rap şarkıcısı listesinde sadece Apache 207 (Volkan Yaman), Summer Cem (Cem Toraman), Ufo361 (Ufuk Bayraktar)’a rastlıyorum. Artık Rap yapanların çoğu Alman olduğu gibi, Almanya’da Türkçe Rap’in neredeyse esamesi okunmuyor. Benim tanıdığım tek Rapci Eko Fresh, nam’ı diğer Ekrem Bora, Almanca söylüyor, artık Berlin’de yaşayan Ezhel ise Türkçe'nin yanı sıra başka dillere yöneliyor. Doksanlı yıllarda doğan Rap’in sağladığı en önemli katkı belki de Almanca Rap’in içine serpiştirilen Türkçe sözler.

“Verordnete Rebellion”

O günlerden hatırladığım bir başka anı da akademisyen Ayşe Çağlar’ın yazdığı “Verordnete Rebellion” adlı makale. Başlığı “kontrollü başkaldırı” olarak çevirmek mümkün. Çağlar, Almanya’daki Türk gençlerini kontrol etmek için Rap’in ve diğerlerinin, kısacası Hip Hop kültürünün devlet eliyle gençlik merkezlerinde üretildiğini anlatmıştı uzun uzun. Çünkü seksenli yılların sonu ve doksanlı yolların başında gençlik çeteleri türemişti ve idari makamlar bu çeteleri dağıtmak için kolları sıvamıştı. Çeteler dağıtıldı, bazı çete üyeleri sıradan bir hayata geri döndü, bazılarıyla bugün hala Alman makamlarının başına dert olan mafyatik aile klanlarına dönüştü. Bu bence başka bir yazının konusu. Türkçe Rap’in doğduğu yılları ben hala sevgi ve minnet ile anımsıyorum, zira o gençler sayesinde ön yargılarım kırıldı ve milliyetçilik anlayışım farklılaştı. Hip Hop bugün 50 yaşında ve artık sokağın değil müzik kartellerinin elinde. WDR Cosmo Türkçe’nin uzmanlarına başvurarak hazırladığı podcastını dinlemenizi şiddetle öneririm.

Yazarın Diğer Yazıları

Döner macht schöner (Döner güzelleştirir)

Nasıl ki, Alman iç politikasının Türkiyeli göçmenler ile entegrasyonu döner ile sınırlı ise Türkiye ile ilişkiler de mültecilere indirgenmiş durumda. Türkiye yapısal reformları gerçekleştirmeden bu kısır döngü bitmeyecek. Bitse de en fazla ekonomik ilişkiler canlanacak

Ah İran! Ah Almanya!

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaratılan dünya düzeni yine o düzeni yaratanlar tarafından yıkılıyor. İran-İsrail kavgasını da bu oyunun içinde görmek gerekir. Gazze savaşı ile birlikte değerlere dayalı dış politika ve küresel dünya düzeninin dayandığı kurum, kural ve normlar da anlamsızlaştı. Gazze sadece otuz binden fazla kişinin değil, uluslararası düzenin de mezarlığı haline geldi

Dejavu: Menekşe Toprak Berlin’de Suat Derviş’in izini sürdü

30’lu yılların Berlin’i ile bugünün Berlin’i arasında benzerlikleri görmek bende de bir dejavuya neden oldu. Menekşe Toprak’ın ilk kadın romancı ve gazeteciler’den Suat Derviş’i anlattığı kitabına "Dejavu" adını vermesi tesadüf değil

"
"