18 Mart 2016

AB’nin ahlaksız teklifiyle son pazarlık

Ankara Anlaşması'na göre zaten olmaması gereken vizelerin kaldırılması an itibarı ile imkânsız gibi görünüyor

Almanya Başbakanı Angela Merkel, pazar günkü eyalet seçimlerindeki yenilgiye rağmen hükümet açıklamasında AB’nin mülteci politikasını eleştirip Türkiye’yi övdü. Hatta Merkel bunu yaparken AB’nin onuruna bile dokundurdu. Merkel’in bugüne kadar AB’ne yönelik sarf ettiği bu en sert sözler şöyle; “28 üyeli 500 bin nüfuslu AB mülteci krizinin yükünü paylaşmak onuruna bir türlü erişemedi.” Angela Merkel’den bir övgü de Yunanistan aldı. Almanya Başbakanı’nın planının özü, zaten Yunanistan’dan hızlı bir şekilde Türkiye’ye iade edilecek olan mültecileri tehlikeli deniz yolculuğundan caydırmak ve onlara Avrupa’ya yasal yollarla gelme şansı tanımak. Tabii bu her mülteci için geçerli olmadığı gibi, onlara istediği ülkeye gitme olanağı da tanımıyor. Yani Almanya’ya gitmek isteyen bir Suriyeli pekâlâ Macaristan’ın bir köyünde yaşamaya mahkum olabilir. Aslında Almanya Türkiye ile girdiği pazarlıkla açık kapı politikasından vazgeçmiş, Angela Merkel de mültecilerin anası görevinden istifa etmiş oldu. Bunu anlamaktan yoksun bazı AB ülkeleri ve muhafazakar Alman siyasetçiler, Başbakan Merkel’e veryansın etmeye devam ediyorlar. Alman muhalefet partileri planı daha çabuk kavradılar ama Türkiye ile yapılan pazarlığa takılıp kaldılar.
 

Bu pazarlıktan yine Almanya karlı çıkacak
 

Türkiye ile yapılan pazarlık, Alman muhalefeti için çirkin bir pazarlık. AB’nin kapattığı sınırlardaki mültecilerin çektiği insanlık dışı eziyet göz önüne alındığında Merkel muhaliflerinin hangi Avrupa değerlerinden bahsettiğini sormamak elde değil. Almanya Başbakanı’nın dün yaptığı konuşmayı dikkatle dinleyenler, bu çirkin pazarlıktan Türkiye’nin hiç de öyle kârlı çıkmayacağını anlarlar. Bir kere Angela Merkel, vize muafiyeti için gerekli koşulların yerine getirilmesini şart koşuyor ve bu konuda kılı kırk yaracağı mesajını veriyor. AB müzakerelerinde ise Merkel’in tutumunun değişmediği apaçık meydanda. Müzakerelerin ucunun açık olduğunun altını milyonuncu kez çizen Merkel, kestirip atıyor; “Türkiye’nin AB üyeliği gündemimizde yok.”
 

AB üyeli de vizesiz Avrupa da yalan
 

Türkiye’nin elinde bu pazarlıktan kala kala dört beş milyar Euro’luk yardım ile sınırların korunması, yani insan tacirleri ile mücadele kalacak ki bu da Türkiye’den ziyade Avrupa’nın işine yarayacak. Yapılan para yardımı ise proje bazında olduğu için devletin kasasına değil, hükümetin yönlendireceği kişi ve kurumlara gidecek.
Ankara Anlaşması'na göre zaten olmaması gereken vizelerin kaldırılması an itibarı ile imkânsız gibi görünüyor. İş adamlarına bir istisna tanınır da toplumun geri kalan kesimine umut verilirse ne âlâ. Herhangi bir müzakere faslını açmak da kapatmadıktan sonra Türkiye’nin AB yolunu asla kısaltmıyor. Ordunun devreden çıkartıldığı, demokratik bazı atılımların yapıldığı dönemde Türkiye’yi kendine yaklaştırmayan AB, çatışmaların tırmandığı otoriterleşen Türkiye’yi mi yaklaştıracak? Hem de bu kadar çok mülteci ile dolup taşarken.
 

Merkel Türkiye’nin dostu mu oldu?
 

Gelelim bu çirkin pazarlığın en çirkin yanına. Avrupa Konseyi’nin İnsan Hakları Müsteşarı Nils Raymond Muiznieks diyor ki, AB ve Türkiye arasındaki anlaşma yasal olmadığı kadar etik de değil. "İllegal göçmenler Türkiye’ye Suriyeli mülteciler Avrupa’ya" pazarlığının otomatikleşmesinden korkan Muiznieks, mültecilerin geri gönderilmesi ya da iltica talebinin incelenmesi sırasında bireysel davranılamayacağını öngörüyor. Yani müsteşar, ülkesinden kaçıp güvenli bir yer arayan kişinin korunma ihtiyacının sağlıklı bir biçimde ölçülemeyeceği dolayısıyla 1948 yılında imzalanan İnsan Hakları Beyannamesi'ne aykırı davranılmış olunacağına dikkat çekiyor. Muiznieks’e göre bu, BM Mülteciler Konvansiyonu’na da sadece İngiltere ve Yunanistan tarafından onanmamış olan AB İnsan Hakları Sözleşmesi’ne de aykırı. İkisi de yabancıların toplu hâlde sınır dışı edilmesini yasaklıyor. Sınır dışı edilen ülkenin ne kadar güvenli olduğu sorgulanmıyor bile. Bu pazarlığın bir çirkin yanı da insan hayatı üzerinden yapılması, hem de savaştan kaçan insanların hayatı üzerinden. AB’nin yaptığı ahlaksız teklife Türkiye’nin verdiği yanıt da tartışmalı. Bu noktada Merkel Türkiye’nin dostu olsa da olur olmasa da.
Merkel in üzerindeki baskı büyük.

Yazarın Diğer Yazıları

Almanya: Fahiş bir kâr kapısı olarak müteciler

Almanya’da mültecilerin barındıkları mekanların önemli bir kısmını yüzde 50’ye varan kâr marjı ile bir İngiliz şirketi, Serco işletiyor. Kârı arttırmak için personelden kısan şirketin işlettiği kamplardan birinde hayatını kaybeden bir mültecinin cesedi ancak iki hafta sonra bulundu. Şirket de, şirkete iş veren eyalet yöneticileri de gazetecilerin bu kötü hizmete rağmen çok kârlı işlere dair sorusularına kaçamak yanıtlar veriyor

Merkel’den sonrası tufan

Popülizm kurbanı Almanya erken seçime gidecek. Başbakan Scholz güven oylamasını ocak ayında yapmak isterken muhalefet önümüzdeki günlerde yapılmasını istiyor. Oylama ne zaman yapılırsa yapılsın Almanya düzlüğe kolay çıkamayacak. Çünkü sorun büyük, çünkü ideolojiler arasındaki çizgi giderek kayboluyor

Döner macht schöner (Döner güzelleştirir)

Nasıl ki, Alman iç politikasının Türkiyeli göçmenler ile entegrasyonu döner ile sınırlı ise Türkiye ile ilişkiler de mültecilere indirgenmiş durumda. Türkiye yapısal reformları gerçekleştirmeden bu kısır döngü bitmeyecek. Bitse de en fazla ekonomik ilişkiler canlanacak

"
"