Bundan yaklaşık on yıl önceydi. Röportaj sonrası sohbetimiz sırasında Doğu Alman İstihbaratı STASİ‘nin bir zamanlar bir kahraman gibi aranan şefi Markus Wolf, Ermenistan ziyaretinde edindiği izlenimleri kabaca şu sözlerle anlatmıştı: “Erivan’dan her gün Ağrı Dağı’nı seyreden Ermeniler ile Türkler barışmadıkça dünyaya mutlak barış gelmeyecek.” Üçü Ermenistan’da beş milyonu dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan Ermeniler için soykırımın tanınması Türkler için de reddedilmesi bir onur meselesi. Almanya’nın soykırımı resmen tanımasıyla birlikte Türkiye ile Ermenistan arasındaki uçurum biraz daha büyüdü.
Tek tek not almışlar
Alman tarihçiler, katliam sırasında sayıları sekiz yüz bin ile bir buçuk milyon arasında değişen Ermeni’nin hayatını kaybettiğini öne sürüyor. Kimi, bu olayın Yahudi Soykırımı gibi planlanmamış olduğunu hatırlatırken kimi, Hitler’in Ermeni katliamını örnek aldığını iddia ediyor. Almanya’nın, Türkiye’nin müttefiki olarak bütün olanlardan haberdar olduğu ve önlemek için hiçbir girişimde bulunmadığı belgelerle ispatlanmış durumda. O dönemde Türkiye’de bulunan Almanlar, yaşananları tüyler ürpertici bir biçimde bir bir not alıp kayıt tutmuşlar. Nitekim Almanya, kendi arşivindeki belgeleri 2008 yılında yayımladı ve hem Ankara’ya hem de Erivan’a gönderdi. Ve 2 Haziran perşembe günü çok geç olsa da Ermeni Soykırımı’nı tanıdı, suçunu üstlendi, iki ülkenin yakınlaşması için elinden geleni yapacağı sözünü verdi.
Kararla siyaset yapılıyor
Evet, bunların hepsi olumlu gelişmeler ancak zamanlaması yine de insanın canını sıkıyor. Tam da Ankara ile Berlin arasında ipler gerilmişken Federal Meclis’in aslında Ermeni Soykırımı’nın 100. yılında alması gereken kararı bugün göstere göstere alması, inandırıcılığına zeval veriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Alman siyasetçilerinin sinirini bu kadar bozmamış olsaydı ya da Türkiye ile imzalanan mülteci anlaşması sorunsuz ilerleseydi bu karar yine de ertelenirmiş gibi geliyor insana. Çünkü Ermeni meselesi ne Alman kamuoyunda ne de basınında,100. yılı ve meclis kararı öncesi hariç, neredeyse hiç gündeme gelmiyor, tartışılmıyordu. Oylamaya Almanya Başbakanı Angela Merkel, Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier ve SPD lideri Sigmar Gabriel’in yani iktidar partilerinin liderlerinin başka randevularını gerekçe göstererek katılmaması da karara tabiri caizse su katıyor. Kendilerinin 100. yıl anma törenleri için Erivan’a gitmemiş olduğunu düşünürsek, Federal Meclis’teki kararın tarihi değil daha çok siyasi olduğuna kanaat getirebiliriz.
Almanya şimdi de seyrediyor
Son altı ayda gerilen ilişkilerden yola çıkarsak, Almanya’nın Ermeni soykırımını tanımasına Türkiye’nin diğer 23 ülkeden daha sert yanıt vereceği kesin. Çünkü Türkiye, özellikle de AKP hükümeti, Almanya’yı, en azından burada yaşayan üç milyon Türkiyeli yüzünden arka bahçesi gibi görüyor. Mülteci sorununda kilit ülke olduğunun defalarca vurgulanmasından sonra da her türlü talepte bulunacağını, her türlü baskıyı yapacağını düşünüyor. Biraz da buna tepki olarak parlamentoda bütün partilerin bir araya gelerek aldıkları karar, Türkiye’nin bu konuda durup düşünmesinden ziyade soykırımı daha rijit bir biçimde reddetmesine yarayacak. AKP hükümeti bu sayede halkı hem de geniş bir çoğunluğu etkileyebilmek için kendine yeni bir düşmanlık malzemesi daha buldu. İnsan, Almanya şimdi Ermeni meselesi yerine Kürt sorunu konusunda angajman gösterse, daha hayırlı olurdu diye düşünmeden edemiyor. Çünkü seyredip 100 yıl sonra hatırlamak, hatırlatmak yeni katliamların önlenmesinde fazlaca katkıda bulunmuyor.
Almanya’da hala
kimliğini gizleyen Ermeniler var
Her şeye rağmen bu çok geç kalmış kararı iki nedenle selamlamak lazım. Birincisi, karar metnine sadık kalınırsa, Almanya hükümeti, Ermeni katliamı ile ilgili bilimsel ve kültürel çalışmalara destek verecek. Bir ikincisi ve en önemli olanı da Almanya’da yaşayan Ermenilerin yüreğine su serpilmiş olması. Belki çok konu edilmedi ama Türkiye’den Almanya’ya göç eden Ermenilerin bir kısmı hala kimliğini gizleyerek yaşıyor. Yine yaklaşık on yıl önce Köln’de açılan bir sergide tanıştığım Şirin ve ailesi gibi. Ermeni olduğunu ilkokula giderken öğrenen Şirin’in hikayesini dinledikten sonra kimliğine yönelik soruma verdiği şu yanıt hafızamdan hiç silinmedi; “Ben Almanlar arasında Türk, Türkler arasında Kürt, Kürtler arasında Ermeni’yim.”