10 Mayıs 2020

Ölümler ve sayılar

Ölümlerin sayısının "dalga dalga" arttığı dönemlerde, insanın yaşamına olduğu gibi devam edebilmesinin yolu ölümleri sayıya çevirmektir

İnsanlık tarihi aynı zamanda birçok bulaşıcı hastalığın da tarihidir. Tarih boyunca birçok bulaşıcı hastalık görülmüş ve bunlar milyonlarca insanın ölümüne neden olmuştur. Bakteri ve virüslerin keşfedilmediği ve bulaşma yollarının bilinmediği son birkaç yüzyıla kadar kolera, veba ve grip gibi salgınlar, ortaya çıktığı dönem ve coğrafyada çok sayıda insanın ölümüne neden oluyor ve nüfusu büyük oranda kırıyordu. Kara ölüm ya da veba salgınında 1347-1351 yılları arasında 300 milyon kişinin öldüğü tahmin edilmektedir. O dönemdeki dünyanın nüfusu düşünüldüğünde nüfusun üçte biri veba salgınında yok olmuştur. 100 yıl kadar önce ortaya çıkan "İspanyol Gribi"nden ölenlerin sayısının ise yaklaşık 100 milyon kişi olduğu tahmin edilmektedir. Bulaşıcı hastalıklardan ölenlerin sayısı ile ilgili sadece bu iki örneği vermekle yetinip devam edelim.

COVID-19 nedeni ile kaybettiğimiz ve "Görev Şehidi" dediğimiz meslek büyüğümüz Çapa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu ile ilgili olarak fakültenin dekanı "Hocamız bütün tıp camiasının hayranlıkla izlediği bir isim. Kendisini öğrencilerine ve hastalarına adamaya devam etti. Asistanından öğrencisine kadar herkesin sevdiği bir ulu çınar. Maalesef bir hastadan kapmış olduğu Koronavirüs nedeniyle 15 günlük yoğun bakım mücadelesi sonlandı. Bu süreçte inanılmaz bir çaba gösterildi" diye konuştu. Cemil Hoca COVID-19 nedeni ile hayatını kaybeden ilk doktor olması nedeni ile ülkemizdeki birçok insan ardından gözyaşı döktü. Yeni açılan bir hastaneye yerinde bir kararla ismi verildi ve adının hep yaşaması sağlandı.

Yine COVID-19 enfeksiyonu nedeni ile hayatını kaybeden Çapa Tıp Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Dilmener için meslektaşı "Hiç kendini düşünen bir insan değildi, hep hastalarını, ailesini ve çevresini düşünürdü. Yoksullara bakardı ve kapısında hep hastalar bekleşirdi." diyor. Yoksulları hastanenin döner sermayesi ya da kendi cebinden tedavi ettiği için hakkında bir dönem soruşturma da açılan Dilmener son yolculuğuna gözyaşları ile uğurlandı. Sevgili Murat Dilmener hocanın da hayat hikayesini derinleştirdikçe birçok etkileyici detay ortaya çıkıyordu.

COVID-19 salgını nedeni ile hayatını kaybeden birçok insan olmasına karşın tıp camiasından bu iki örnekle yetinelim.

Yazının giriş bölümüne baktığımızda salgınlarda ölenlerin sayıları verilmektedir. Sayılarsa bize hiçbir şey ifade etmemektedir. Ortada milyonlarca ölüm var ve okuyup geçiyoruz. Vebadan ölenlerin sayısına bakıldığında kaynaklarda yaklaşık 200 milyon kişi olduğu tahmin ediliyor. Farklı kaynaklar arada milyonlarla ifade edilebilecek farklı sayılar vermektedir. Ben özellikle bu sayıyı kasıtlı olarak 100 milyon artırarak 300 milyon diye yazdım. Okuyup geçtiniz. Oysa arada dile kolay 100 milyon fark vardı. "İspanyol Gribi"nden ölenlerin sayısında da belirsizlik olsa da ortalama 50 milyon olduğu ifade edilmektedir. İlk paragrafta bu sayıyı da 2 katına çıkararak 100 milyon diye yazdım. Yine okuyup geçtiniz. Demek ki aradaki 100 milyon ve 50 milyon insanın ölümünün bize hissettirdikleri açısından çok da fark yok.

Sonrasındaki paragraflarda ise, COVID-19 nedeni ile ölen iki meslek büyüğümüzün uzunca bir hayatları ve hikâyeleri olmasına karşın kısa bir hikâyesini koydum. Arada ölenle ilgili küçük bir bilgi notunun olması bile ölüme ilişkin daha fazla duygu ile yüklenmemize neden olmaktadır. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın salgının başlangıç döneminde ölen ilk vakayı duyurduğunda ağlamaklı bir ruh hali içerisinde olmasını hatırlayın. Şimdiki basın toplantılarında ise daha fazla insanı bildirmesine karşın ilki kadar sarsıcı bir yüz ifadesi içerisinde değildir.

İnsanlık tarihi aynı zamanda savaşların da tarihidir. Sayısız savaşta milyonlarca (yine sayısını bile bilmediğimiz) insan hayatını kaybetmiştir. Sadece geçtiğimiz yüzyılda gerçekleşen iki dünya savaşındaki kayıplar on milyonlarla ifade edilmektedir.

Ölümlerin binler ve milyonlar olarak sayılacağı birçok salgın ve savaş yaşanmıştır. Kimi hafızalarımızda, kimi kitaplarda bile yok.

Peki ölümler arttıkça sayılarla ifade edilmesinin ve sayıların önemsiz olmasının nedeni nedir?

İnsanoğlu ölümler fazlalaşırsa bu durumu mecburen sayılara indirmektedir. Çin Konsolosu'nun bir televizyon programında ölen insanlar için "onlar sayı değil, onlar bir insan" şeklinde haklı tepkisi olmuştu. Ancak belki de sayılara indirgenmediğinde ölenlerin tek tek "yas"ını tutamıyor insanoğlu. Ölen kişinin ismi ve hikâyesi olduğunda "sindirmek" oldukça zor olurken "sayı" olduğunda ise "hap gibi" yutulup sindirilebiliyor. Hikâyesi bilinen ve ölümü somutlaşan bireylerin yasını tutmak insan için hep zor olmuştur. Ölüm insana çaresizliğini ve güçsüzlüğünü hatırlatan tek olgudur. Bir insanın ölümü karşısında kendimizin de ölümlü olduğu gerçeği ile karşı karşıya kalırız. Bu gerçek katlanılması zor bir geçektir. Bu gerçekle yüzleşmemek için farklı farklı savunma mekanizmaları kullanarak ölüm gerçeğini göz ardı eder ve yaşamımıza devam ederiz. Ölüm düşüncesinin sürekli yüzeyde olması insanı paniğe sevk eder ve hayatını anlamsızlaştırır.

Bu nedenle ölümlerin sayısının "dalga dalga" arttığı dönemlerde, insanın yaşamına olduğu gibi devam edebilmesinin yolu ölümleri sayıya çevirmektir. Yası azaltmak için hikâye yerine sayı vermek insanın belki de en büyük "icat"larından biridir. Ölümler zihnimize bomba gibi düşse de sayıya çevrildiği için patlamadan zihinde imha edilip hasar alınmadan devam ederiz yaşama.

Ölenlerin yakınları açısından bu durum sağaltıcı değildir elbette. Ancak toplumsal açıdan bakıldığında ise sayıların büyüklüğünün travmatik etkisinin yanında travmanın kısa sürede atlatılması açısından "sağaltıcı" bir etkisi de bulunmaktadır.

Ancak ölenleri sayıya dönüştürmek her zaman iyiye mi işaret eder?

Bazen ölenleri sayıya döndürmek toplumsal yası daha çabuk atlatmak açısından iyi gibi görünse de, savaş gibi durumlarda vicdanları "kör" ederek olumsuz koşullara karşı insanların tepkisizliğini de beraberinde getirebilir. Salgın gibi (elimizden korunmak dışında bir şeyin gelmediği) durumlarda sayılar belki de işe yararken, savaş gibi önlenebilir durumlarda tam tersi işlevler görebilir.

Yaşadığımız pandemi sürecinde de "günler ağır, günler ölüm haberleri ile geliyor"*. Dünyada ve ülkemizde hastalık ve ölüm istatistiklerinin verildiği saatlerde insanlar haber alma kaynaklarına yöneliyorlar. O günkü ölümlerin kimler olduğu önemli değil, zaten açıklanmıyor çoğu zaman. Ölenlerin sayısı daha çok merak ediliyor. Ölenlerin sayısında bir önceki güne göre azalma varsa seviniyoruz ilginç bir şekilde. Oysa bir can bile kıymetli. Ölen kişinin yaşam sürecinde yaptıkları, çektiği zorluklar, aile ve sosyal çevresi düşünülürse üzüntü artacaktır çünkü. O yüzden bizden değilse saymak daha iyi. Hiç olmazsa üzüntümüz kısa sürecektir.

Her ölüm erken ölümdür denir ya, salgın nedeni ile olan her ölüm daha da erkendir. Erkendir çünkü bir takım korunma önlemlerinin alın(a)maması ile gerçekleşmiştir. Bütün dünyada yeteri düzeyde korunma önlemlerinin alınması ile birlikte ölümleri daha az sayabiliriz. Sayıların azalması ile birlikte ölenler sayı olmaktan çıkar ve gerçek kimliklerine kavuşurlar o zaman.

Her şeyin bir" raf ömrü" var. "Veba" ve "İspanyol Gribi"ni son salgına kadar bilen kaç kişi vardı ve ölenlerin sayılarını kaç kişi hatırlıyordu? Bugünler de geçecek ve bugünlerden geriye sadece sayılar kalacak, onlar da "İspanyol Gribi" gibi bir sonraki yüzyılda unutulup gidecekler. O yüzden sayı ne kadar azaltılabilirse bugünler daha rahat atlatılabilecektir.

Saymaktan başka çaremiz yok ama ölümlere alışmayalım.


*Nazım Hikmet, Zafere Dair (1941)

Yazarın Diğer Yazıları

Afet sonrası psikolojik tepkiler

Psikolojik ilk yardımda en önemli şey insanlara bundan sonra güvende olduklarının hissettirilebilmesidir. Güvende olduğunu hissedebilmesi için insanların iyi işleyen bir mekanizmayı görmeleri gerekmektedir

Ebeveyne yabancılaşma sendromu farkındalığı

25 Nisan Ebeveyne Yabancılaşma Farkındalık Günü nedeni ile tekrar etmekte fayda görüyorum. "Çocuklar şahların savaşında piyon değildir!"

Psikiyatri penceresinden 'Bir Başkadır'

Dizinin "sıradan" bir Türk filmi tadında olmasına karşın "beğeni fırtınası" yaşanmasının nedenini psikolojiden bir deney ile kısmen de olsa açıklamak mümkündür...