Sessiz sedasız getirilen yasaklarla çevrili bir düzen kuruluyor.
İzin verilen, izin verilmeyen açıklamalarla adım adım yasaklar ülkesine doğru yol alıyoruz. Bu yöntemlerle basın özgürlüğü kurulamaz ve ifade özgürlüğü korunamaz.
Yetkilendirilmiş kişilerin yapacağı açıklamalarla topluma bilgi verilemez. Ama “gerçekleri” saklamanın en ideal yoludur. Bilgiye ve gerçeğe ulaşamayan gazeteciler sadece yapılan yetkili kişi açıklamalarından haber yapabilir. Aksine haber yapılamaz, araştırılamaz, soruşturulamaz ve suçtur.
12 Haziran 2024 tarihinde TBMM’de bir kanun kabul edildi. Sadece Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarıyla ilgili zannedilebilir…. Ama kanaatimizce herkesi hedef alıyor. Hakkı olanla, hakkı kullanan arasında bir fark olmadığı gibi, hak sahibinin hakkı değil siyasal iktidarların çıkarlarının sağlanmasıyla asıl amaç gerçekleri gizlemektir.
Daha önce yazmıştık! Tekrarlamalıyız… Çünkü konu herkesin ifade özgürlüğü hakkı, bilgi edinme ve gerçekleri öğrenme hakkıdır.
Sadece silahlı kuvvetler mensuplarına getirilen olumlu bir düzenleme olarak görülebilir.
Neden böyle bir kanuni değişiklik yapıldı?
Silahlı Kuvvetlerin vazifesinin ne olduğu “Umumi Vazifeler” başlığı altında İç Hizmet Kanunu 35. Maddesinden itibaren düzenlenmiştir.
“Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askerî gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurt dışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır.”
İç Hizmet Kanuna göre Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri subay, askerî memur, astsubay, erbaş ve erleri ile askerî öğrencilerden oluşan ve seferde ihtiyatlarla ikmal edilen Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını ilgilendiren her askerin esas vazifesi Kanunun 39. Maddesinde gösterilmiştir: “Cumhuriyete sadakat, vatanını sevmek, iyi ahlaklı olmak, üste itaat, hizmetin yapılmasında sebat ve gayret, cesaret ve atılganlık, icabında hayatını hiçe saymak, bütün silah arkadaşları ile iyi geçinmek, birbirlerine yardım, intizam severlik, yapılması menedilen şeylerden kaçınmak, sıhhatini korumak, sır saklamak her askerin esas vazifesidir.”
Sınırlandırmalar ve “yasaklar” Kanunun 43. Maddesinde sıralanmıştır.
En başta gelen yasak; siyaset yasağıdır.
“Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları siyasi faaliyette bulunamaz. Bundan ötürü Silahlı Kuvvetler mensuplarının siyasi parti veya derneklere girmeleri bunların siyasi faaliyetleri ile münasebette bulunmaları, her türlü siyasi gösteri, toplantı işlerine karışmaları ve bu maksatla nutuk ve beyanat vermeleri ve yazı yazmaları yasaktır. Silahlı Kuvvetler mensupları Millî Savunma Bakanlığınca adları yayınlanan ve siyasi olmayan cemiyetler ile spor kulüplerinin faal olmayan üyeliklerine girebilirler. Girenler durumlarını en kısa zamanda Millî Savunma Bakanlığına bildirmeye mecburdurlar.”
Bazı koşullarla spor kulüpleri kurmak ve faaliyet göstermek verilen izinlere bağlı olarak serbesttir. Amatör spor kulüplerinin kurulması, faaliyet ve denetimleri ile rehabilitasyon amacıyla kurulan spor kulüplerinin spor tesislerinden istifadesine ilişkin usul ve esaslar ile diğer hususlar Millî Savunma Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.
Silahlı Kuvvetler mensupları kanunla kurulan meslek kuruluşlarına üye olamaz ve organlarında görev alamazlar. Ancak kanunlarda belirtilen diğer kayıt ve şartlara uymak kaydıyla meslekleriyle ilgili görevlerde çalışmalarına, üye olmalarına, üyelik haklarını kullanmalarına, gerektiğinde disiplin cezalarına muhatap olmalarına, faaliyet göstermelerine kurum amirlerinin izniyle katılabilirler.
Dolayısıyla meslek kuruluşuna üye olma yasağı; asker kişilerin meslek kuruluşunun bilimsel çalışmalarına katılmalarına, meslek kural ve koşullarına uyma yükümlülüklerine, haklarında disiplin cezası uygulanmasına, mesleklerini serbestçe icra etmelerine, resmi veya özel bir görev almalarına engel teşkil etmez.
Ayrıca belli bir meslek veya sanatın icra edilebilmesi için meslek kuruluşlarına üye olmayı zorunlu kılan kanun hükümleri Silahlı Kuvvetler mensupları hakkında uygulanmaz.
23.05.2024 tarihi itibariyle Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Meclis Başkanlığına iktidar mensubu milletvekilleri tarafından sunulmuştu. Teklifle hem personel kanunda, hem 22.05.1930 kabul tarihli, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 95’inci maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik yapılması öneriliyordu. Bir değişiklik yasak getiriyor, diğeri cezasını gösteriyordu.
Personel Kanununda sayılan sınırlandırmalara 12.06.2024 tarihli Kanun değişikliğiyle “kategorik” olarak asker kişileri ilgilendiren yeni bir “yasak” eklendi.
TBMM tarafından “Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” 12.06.2024 tarihli TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Resmî Gazetenin 28.06.2024 tarih ve 32586 sayılı nüshasında yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Kanun değişikliğiyle; 12.06.2024 kabul tarihli 7517 sayılı “Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile TSK İç Hizmet Kanununun 43’üncü maddesine eklenen fıkraya göre
“(Ek fıkra: 12/6/2024-7517/4 md.) Kendisinin veya başka bir askeri personelin askeri kimliğinin, görev veya faaliyetleri kapsamında askeri bilgi, belge, konum bilgisi veyahut bunlardan herhangi birini içeren resim, yazı, fotoğraf, ses kaydı, video gibi görsel ve işitsel materyallerin, Millî Savunma Bakanlığınca yetki verilen durumlar hariç, radyo, televizyon, internet, sosyal medya, gazete, dergi, kitap ve diğer tüm medya araçları ile her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim araçları vasıtasıyla yayınlanması veya açıklanması yasaktır.”
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Personel Kanunu’na tabi olanlara kategorik olarak yeni bir “yasak” getirilmiş oldu ve 28 Haziran 2024 tarihinden itibaren yürürlüğe girdi.
Böylece sadece yetkililer konuşabilir, yetkililer açıklama yapabilir. Yetki verilen durumları Bakanlık tayin ve takdir eder. Basın tarafından yapılan bir araştırma, gazete, dergi, kitap yayımı artık patlamaya hazır mayınlı arazidir. Bakanlık yetkilendirmedikçe gazeteciler haber yapamaz, kimse konuşamaz ve hatta yorum bile yapamaz.
Sadece asker kişileri ilgilendirdiği düşünülen bu yasak; aslında herkesi ilgilendirmektedir.
Kategorik bir yasak olarak ve yararlı bir sınırlandırma olarak algılansa bile yapılan kanun değişikliği adım adım basın ve toplum üzerinde kurulan otorite yasaklamasıdır. Her sınırlandırma yasağa dönüşmekte ve giderek “izin” sistemine bağlanmaktadır. Böylece “yetkilendirilmiş görüş açıklama” rejiminin ayak sesleri duyulmaktadır.
Yeni kanuni yasak gereği “Millî Savunma Bakanlığınca yetki verilen durumlar hariç” denilerek gerçekleri topluma açıklamak bakımından tek yetkilendirilmiş yürütme organıdır. Eğer bu “yetkilendirme” varsa açıklama yapılabilir. Bilgi vermek ancak sözü edilen durumlar hakkında “yetki varsa” serbesttir. Ancak basın o zaman özgürdür. O zaman vardır! Ancak yetkilendirilmiş durumlar varsa ifade özgürlüğüne izin verilebilir. Böyle bir durum varsa basın hürdür, sansür edilemez. Yoksa sansür edilebilir.
Sırada başka bir kanuni düzenleme bekliyor… Teklif edildi ama bekliyor!
Şimdi sıradaki başka bir kanun değişikliği konusu yine herkesin gerçekleri öğrenme hakkıyla ilgilidir. Kanun teklifi yapıldı ve bilgi eksikliğim yoksa bu teklif durduğu yerde duruyor. Yine ayrı bir kategori hedeflenmektedir. Bu kez suç üzerinden değil, personele verilmesi muhtemel ceza üzerinden kategorik bir yasak ve ceza getirmek istiyorlar.
“Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile getirilen yasak fiilinin cezası ne olacaktır? Bu soruyu Askeri Ceza Kanunu ile yanıtlamak istiyorlar.
22.5.1930 kabul tarihli ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 95 inci maddesinin üçüncü fıkrasında bu suçun cezası gösteriliyor: “Kendisine özel bir mezuniyet verilmediği halde, görevi ve sıfatı icabı muttali olduğu askeri muamelat, teşkilat, harekât, tesisat veya tertibata müteallik işler hakkında beyanat veren, yazı yazan veya sair surette açıklamada bulunanlar her kim olursa olsun, fiili daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde altı aydan üç seneye kadar hapsolunur.” Bu madde de değişiklik isteniyor.
Mevcut maddede yer alan “kendisine mezuniyet verilmediği halde” konumunda olan askeri personele “Görevdeki personel ile kamu görevlisi sıfatı sona erenler” düzenlemesi ayrıca eklenmek isteniyor. Böylece onlar için de yasak getirilmek isteniyor. Hatırlarsanız kanun teklifleriyle bu kişiler için yani asker olanlar ve/veya emekli olanlar için de cezalandırma istemişlerdi. Bu düzenlemeyi daha çok ekranlarda çok sık boy gösteren ve haritalar üzerinde açıklamalar yapanlar ve emekli askeri personel için yapmak istiyorlardı.
Türk Ceza Kanuna göre kamu görevlisi; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişidir.
Dolayısıyla “kamu görevlisi” demek suretiyle biraz daha geniş bir düzenleme hedefleniyor.
Kanun teklifine göre görevli personel ve/veya kamu görevlisi görevde oldukları süre içerisinde görevi ve sıfatı icabı muttali olduğu bilgileri açıklarsa Askeri Ceza Kanunu’na göre cezalandırılması amaçlanıyor.
Aynı cezalandırma “kamu görevlisi sıfatı sona erenler” bakımından da geçerli olacak. Eğer görevli personel ile kamu görevlisi sıfatı sona erenler öğrendikleri bilgileri açıklar veya yayımlarsa onlarda hapis cezası ile cezalandırılacak. Tabi ki yayım fiilini gerçekleştiren gazeteciler başta olmak üzere kamuoyunu kim aydınlatmak isterse suçlu olacaktır. Araştırma yapmak, açıklanan bilgi doğrumu değil mi veya yorumlanması dahi suç olarak yorumlanabilir!
Millî Savunma Bakanlığından izin alınırsa açıklama yapmak suç sayılmayacaktır.
Basın özgürlüğü Bakanlık iznine tabidir, hür değildir.
Böylece Bakanlık izin vermezse; beyanat vermek, yazı yazmak, görüş açıklamak, açıklamada bulunmak yasaktır ve altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilebilir.
Daha önce belirtmiş olmamıza rağmen tekrarlamalıyız; bu yasaklar kategorik yasaklamalardır. Öyle gözükmektedir ama herkesi ilgilendirmektedir. Göründüğü gibi olmayan bu değişiklik sır ve gizlilik kavramını genişletmektedir.
Siyasal iktidarların halkından gizleyeceği hiçbir şey yoktur ve olmamalıdır.
İzin verilen düşünce, izin verilmeyen düşünce olmaz.
İzin verilen düşünce açıklaması ile izin verilmeyen düşünce açıklamalarına yer vererek yapılan yasal düzenlemelerin olduğu bir toplumda, siyasal ve demokratik yapı yoktur.
Yürütme organının yetkilendirdiği bir düzenleme ile yetkilendirilmiş görüş açıklaması kanunla gizlilik yaratmaktır ve sansürdür. İfade ve basın özgürlüğü sadece sahibinin sesidir; basın hür değildir, sansür edilebilir.
Yetkilendirilmemiş basın özgürlüğü ve korunması yetkililere bağlı bir özgürlüktür.
Tek haber kaynağı, tek haber, tek düzen, tek bilgi, tek gerçek, tek doğru, tek yetkili ve tek tip basın yoluyla toplum düzeninin tek tipleştirilmesinden ibaret toplum; siyasal iktidarların istediği düzendir.