Varsa, sızlar!
Yoksa, o zaman sızlamaz. Ama vicdanı olmayan yargı, bu defa insanların vicdanını sızlatır.
Yargıçlar tam bir vicdanı kanaatle hüküm kurarken vicdanları sızlar mı? Mümkündür.
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre; kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç, vicdandır.
Güven Güzeldere “Vicdan: bazen sızlar” yazısında Friedrich Nietszsche’nin “İnsanca, Pek İnsanca” isimli kitabının “Vicdan Sahibi” başlığı altında yazdığını aktarıyor: “İnsanın vicdanının sesini dinlemesi, aklının sesini dinlemesinden çok daha kolaydır, çünkü her yanlış adımda vicdan kendisine bir mazeret yaratır. İşte bu yüzdendir mi, dünyada bu kadar çok vicdanlı ama bu kadar az akıllı insan var” (Psikeatr, Vicdan, Ocak-Şubat 2013. Sayı 25).
Bizim memleketimizde, vicdanı olduğu bile şüpheli ve varsa buz tutarak katılaştığından vicdanları ses vermeyen az akıllılar yargıya egemenler. Vicdanlılar, az akıllılar. Çünkü kanun öyle yazıyor. Az akıllılar, vicdanları ender sızlar.
Vicdan ve akıl sahibi yargıçlar ve savcılar ise yargının işlerine karıştırılmıyorlar…
Karışanlar, yargıda tutunmak isteyenler ise vicdani kanaatlerine göre hüküm kuruyor.
Eflatun ve Aristoteles vicdanı hayatı yaşamaya değer kılan etmenlerin başına koyar. “Bütün bu tartışmalarda vicdan, insan hayatında akılla birlikte yer alan, hayatımızı değerlendirmek ve yönlendirmekte atbaşı rol oynayan bir öge (…) Örneğin Montaigne, “insan olmayı bilmek”ten ve düzgün yaşamayı becermek çabasından söz ederken, vicdanı temiz bir hayat sürmüş olmayı kastediyor: “İnsan olmayı bilen, kitaplar yazmış ya da savaşlar kazanmış ve ülkeler fethetmiş bir kişinin yaptıklarından daha önemli bir şeyi başarmış demektir. Bunun dışındaki her şey -hükmetmek, kesemizi doldurmak, mal, mülk edinmek- içi boş bir dekordan ibarettir. İnsanın hayatta en önemli eseri, doğru ve düzgün yaşamayı becermiş olmasıdır” (Güven Güzeldere, Age. say 9).
Güzeldere’nin yazısından çıkan bir başka önemli sonuç İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin 1. Maddesi “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar”
Akıl ve vicdan böyle davranmaya yaradığına göre; Evrensel Bildiri ’de, “İnsan Haklarını göz ardı etmenin ve hor görmenin, insanlığın vicdanında infial uyandıran barbarca eylemlere yol açtığını ve insanların korku ve yoksulluktan kurtulması, konuşma ve inanma özgürlüğüne sahip olacağı bir dünyanın ortaya çıkmasının sıradan insanların en yüksek özlemi olarak” ilan edilmiş olmasına şaşırmak yerine herkesin; adaletin ve merhametin akıl ve vicdan sahibi olmak gerekir.
Yargıtay Birinci Başkanı Mehmet Uygun’un 1998-1999 Adalet Yılı Açış Konuşmasında “cüzdan ve vicdan arasında sıkışmak” deyimi akıllarda kaldı…
“Anayasalarımızdaki; aylık ve ödeneklerimizin bağımsızlık ve güvence ilkelerine göre ayrı kanunla düzenleneceği hükümlerine rağmen, Yasama, konuyu bugüne kadar gündeme bile getirmemiş, böylece; Anayasa hükümleri ihmal edilegelmiştir. Bunun sonucu olarak da çok üzülerek soyluyorum ki, hak dağıtma görevlisi hâkim, maişet hakkını vermeyenlere karşı, hak arayan durumuna düşürülmüştür. Bilinmelidir ki; vicdanı ile cüzdanı arasına sıkışan hâkimin kararının tam ve en sağlıklı olacağını düşünmek, insan aklına ve doğasına ters düşer. Yargının gereksinimlerini yerine getirmeyip onu sarsanlar; altında her şeyin kalacağı adalet çatısının çöküşünün, devletin göçüsünün, tek sorumlusu olacaklarını bilmelidirler. Bunun hesabını tarihe, insanlığa ve vicdanlarına asla veremezler... (…)
Yargının görevinin en önemli yönlerinden birisi de siyasi olay ve işlemlere karşı hukuku söyleyecek kuvvet olabilmesidir. Bu nedenledir ki, iktidarlarca ve başka güç sahiplerinde yargıya sıcak bakılmaz ve sevimli görülmez. Ama ne zaman ki güçlerini kaybeder, hak arama durumunda kalırlar, işte o zaman “Bağımsız Yargı!”, “Güvenceli Hâkim” feryadı ile yargıdan esirgediklerine, kıskançlıklarına hayıflanırlar. İktidardayken hukuka siyaseti sokmak yerine, hukuku siyasete egemen kılmak erdemini gösteren siyasiler tarihin ebedi saygısına layık olacaklar ve hep öyle kalacaklardır. Ne mutlu onlara.” (Mehmet Uygun. 1998-1999 Adalet yılı Açılış Konuşması.7.9.1998 Yargıtay Dergisi. Ekim 1998. C. 24 S.49) (Tuhaftır, Yargıtay’ın web sayfasında bu konuşmaya erişmek mümkün olmuyor nedense?)
Anayasanın 138 inci maddesine göre; “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
Yüksek yargıçlar bir zamanlar vicdanla cüzdan arasına sıkışmaktan söz etmişler. Ama bu nasıl bir sıkışıklıktır pek bilinmiyor.
Türk Yargı Etiği Bildirgesine göre hakimler ve savcılar görevlerini yerine getirirken etik ilkeleri içtenlikle benimsediklerini kabul ederek gerek mesleki ve gerek sosyal hayatlarında “bu ilkeler doğrultusunda davranmaya onurları ve vicdanları” üzerine söz vermişlerdir (R.G. 14.03.2019 -30714)
Türk Yargı Etiği Bildirgesi; hakimler ve savcıların, adına karar verdikleri Yüce Türk Milletine ve O'nun her bir ferdine verilmiş sözüdür. Bu bildirgeye göre onurları ve vicdanları üzerine söz verdikleri için; hâkim ve savcılar “insan onurunun dokunulmaz olduğuna dair medeniyetimizin ve evrensel kabulün bir tezahürü olarak, insan onurunu esas alır; bütün davranışlarında insan hak ve özgürlüklerine uygun hareket ederler.”
Görevlerini vicdani kanaatleri doğrultusunda, ahlaki olgunluklarına, ehliyet ve liyakatlerine yaraşır şekilde yaparlar.
Etik Bildirgelerinde yazılı olduğu üzere; “Özü sözü bir kişilikleriyle oldukları gibi görünür ve göründükleri gibi olurlar.” O halde hakimler ve savcılar sözlerini tutmalı ve göründükleri gibi olmalıdırlar.
Türk Yargı Etiği Bildirgesinin sonu şöyle bitiyor: “Bu bildirge, Türkiye Cumhuriyeti hakimleri ve savcılarının takip edecekleri etik ilkeleri belirleyen bağlayıcı bir belgedir. Hakimler ve savcılar, bu bildirgede belirtilmeyen bir durumla karşılaştıklarında, takip etmeye onur ve vicdanları üzerine söz verdikleri yukarıdaki ilkelerin ruhuna uygun davranırlar.”
Yargı, ''Primus İnter Pares''tir. Latince "eşitler arasında önde gelen'' demektir. Yargı organı devletin diğer organlarından önde geldiği için gerçek bir üstünlüğe sahiptir.
Önce hakimler vicdan ve akıllarında yargının primus inter pares olduğuna inanmalıdır.
Vicdanın pusulası yargının her zaman Primus İnter Pares olduğunu gösterir, itaat bekleyen güçlerin yarattığı manyetik alanının istediği sapmalara itaat etmez.
Buna karşılık günümüzde yargının sürekli “vicdani” hallerine sığdırılmış mahkûmiyet hükümleri vicdanlara sığmıyor, sızlatıyor.
Bunca hukuksuzluk, bu kadar haksızlık ve körün gözüne parmak sokarcasına yargının perişan hallerini içinize sindirerek verilen hükümlerinizi vicdani rahatlıklarınıza terk etmeyin ve rahatsız olun. Vicdanınız sızlasın, adaletin merhameti yok mu?
Vicdan (conscienta) insanın neresindedir, yargının yargılarında vicdan ne işe yarar?
İnsan onurunu korumak hayatta en önemli eseriniz olsun…Böylece doğru ve düzgün yaşamayı becermiş olursunuz ve vicdanınız rahat olur, mazeretsiz…
Nasıl bir yargı vicdanıdır ki; sürekli sorular sorduruyor.
Çünkü her yanlış adımda vicdan kendisine bir mazeret yaratıyor.
Dünyada bu kadar çok kendince vicdanlı, ama bu kadar az akıllı insan var.
Kendini vicdanlı olduğuna dair sözlere yaslamış ve sığınmış bir yargının vicdanı sızlar mı? Sızlamıyor!
Çünkü yargı kendisinin bildiği ve toplum vicdanında bilinen halleri insan onuruna ve vicdanlara ağır geliyor, yargı kendi vicdani yükünü taşıyamıyor.
Bu yazı ilk kez bianet.org'da yayımlanmıştır.