Can Atalay, avukat, hapiste!
Adalet, vicdan, hak ve hukuk adına ne varsa uçurumlara attınız, avukatları hapishaneye.
Avukatlar “uçurumlarda” açan çiçeklerdir.
Meslekleri tehlikelidir. Türkiye’de avukatlar sürekli tehdit ve baskı altındadır.
Çünkü zorbalar (müstebitler) avukatları sevmezler.
Vicdan sahibi olan avukatlardan korkun, ama avukatlar zorba değildirler
Yargıda vicdansızlık barbarlıktır. Barbarlar düşman ceza hukukunun sadakatlileridir.
Zorba kim bilir misiniz?
Platon; “Zorbayı da alçaklık ve adiliğini en ileri derecesine vardıran, hırs ve ihtiraslarına mağlup, kanun, din ahlak ve adaletten uzak ve bu yüzden de kendisini hem de boyunduruğu altında tuttuğu toplumu mutsuz kılan kişi” olarak tanımlamıştır. (Göze, Ayferi. İÜHFD Ayrı bası)
Avukatlar özü sözü bir, göründükleri gibi olanlardır.
Avukatlar, haksızlıklara ve adaletsizliklere karşı direnenler, direnme hakkını öğretenlerdir.
Avukat Can Atalay uçurum çiçeklerinden sadece birisiydi, hep böyle yaptı, hapse attılar.
Tek başına hakkında açılmış bir ceza davası değildir buna sebep…
Avukat olarak görevini gereği gibi yaptığından, inancındandır. İnsanları barbarlara ve zorbalara karşı korudu, hapiste olan meslektaşları, birlikte olduğu diğer mücadele arkadaşları gibi…
Av. Can Atalay ne ilk tutuklanan ne de son mahkûm edilen avukat… Ne ilk ne son!
Avukatlardan kimi hapiste, kimi mahkûm, kimi tutuklu…
Dünyanın birçok yerinde bütün barbarlara karşı tüm zamanlarda neden avukatlara saldırılır?
Avukatlarla barbarlar neden uğraşır?
Çünkü Türkiye’de insan hakları baskı altında…O yüzden hiç şaşırtıcı değil!
Barbarlar, önce avukatları ezmek istiyor! Onları düşman görüyor. Düşman ceza hukukunun sonuçlarına katlanmak istemeyenlere “direnme hakkını” belleten avukatlar çünkü…
Neden öncelikle avukatlar yargının baskısı altında?
Ne yapılmalı ne yapmalıyız?
Türk Ceza Hukuku Derneği yayın organı Suç ve Ceza Dergisi’nde iki yıl önce yayımlanan Avukat Gülendam Şan Karabulutlar’ın “Yargı Baskısı Altında Avukatlar” başlıklı yazısının “Sonuç Yerine” bölümünde yer alan tespit bir kez daha kanıtlandı.
“Sonuç Yerine
Tüm bu soruşturmalar, yargılamalar ve tutuklamalar; özellikle toplumsal davaları üstlenen avukatlar hakkında yürütülmektedir.
Avukatların uğradığı süreklilik arz eden bu hak ihlalleri, bir hak öznesi olup olmadığı tartışma konusu olan avukatın varlığını yok etmeye yöneliktir.
Ceza tehdidi altında tutulmak, yaptığı görevi nedeniyle suçlanmak ve yargılanmak, tutuklanmak, ceza yaptırımına uğramak, idari kararlarla mesleklerini ifa etmelerine engel olabilecek düzenlemelerle karşı karşıya kalmak gibi her geçen gün daha da ağır baskılara maruz kalmak avukatlar bakımından sıradan olaylar halini almıştır.
Avukatların sanık olmaları, yargılanmaları, cezalandırılmaları düşman ceza hukuku anlayışının sonucudur.
Böylelikle hak savunucusu avukatlar toplumdan ayıklanmakta, yargı ceza davalarında savunma görevini yapmaya çalışan avukatları davanın “cübbeli sanıkları” olarak görmekte ve bu şekilde topluma yansıtmaktadırlar.
Türkiye’de siyasi iktidar kurmaya çalıştığı baskı ortamında hukuku etkili bir araç olarak ancak avukatları da “önemli” bir engel olarak görmektedir. Aslında olağanüstü döneme geçiş düzenlemeleri olarak OHAL döneminde yürürlüğe konulan KHK düzenlemeleri ile yapılan yasal düzenlemeler, kalıcı hale gelmekte; hukuk siyasi iktidarın kendi menfaatleri ve ihtiyaçları doğrultusunda yeniden inşa edilmektedir.
Sonuç olarak olağanüstü dönemin olağanlaştırılmış hali siyasal iktidarların takdir ve kabulüne bağlı olarak kurgulanan “düzene uygun hukuk sistemi” herkesin yaşamına egemen kılınmaya çalışılmaktadır.
Piyasanın, dinsel gericiliğin, cinsiyetçi egemenlik ilişkilerinin hizmetine uygun şekillendirilen ve adına “ileri demokrasi” denilen düzenin devamının aracı hukuk sistemine hayır! diyen avukatlar ise baskı altına alınmaya çalışılmaktadır.
Bütün bu olgular ışığında, temel insan hak ve özgürlüklerinin korunması ve uygulanması bakımından çok daha önem kazanan savunma hakkının temsilcileri olan avukatların, hak öznesi olup olmadığının tartışılmasına, bağımsızlıklarını koruyup geliştirecek eylem planları üzerinde kolektif tartışma ve çalışma çabasına vakit geçirmeksizin başlanmalıdır.
Bu bağlamda ‘avukat’ tüm sorunlarıyla, ulusal ve ulusalüstü sözleşmelerdeki düzenlemeler kapsamında; hukuki, felsefi ve sosyal olarak yeniden ele alınmalı ve toplumsal etkileri, demokratik toplum düzeni içindeki yeri ve geleceği tartışılmalıdır.
(…) Görüldüğü gibi hukuk ortadan kalktığında ve hak öznelerine karşı bir silaha dönüştüğünde tıpkı sıradan yurttaşlar gibi halkın hak arama özgürlüğünün temsilcileri olan avukatların da yaralanabilirliği artmaktadır. İktidar her seferinde söz konusu yaralanabilirliği bireysel ve kolektif öznellikleri devre dışı bırakmak için bir silah olarak kullanmaktadır. Ne var ki yaralanabilirlik sadece iktidarın hak öznelerini mahkûm ettiği bir durum olarak okunamaz. O aynı zamanda acının, eziyetin ve haksızlığa karşı öfkenin ifadesi olarak siyasal mücadelenin anlamının ve eyleminin bir parçasıdır.
(…) Tahammül edilemez hak kayıpları ve tek başına mücadele edilemez yaralanabilirlik biçimleri mevcuttur. Bu yüzden dayanışmaya, iletişim ağlarına ve ittifaka ihtiyaç vardır ve ittifak dirençli olmalıdır. Fiili olarak hak öznelliği yerine getirilinceye kadar mücadele pratiği ortaya konmalı. Sağlıklı bir toplumsal hayat kendi sorunlarına çözüm bulan bir hayattır. Siyasal iktidarın sürekli olarak avukatlara ve savunmaya karşı olumsuz tavır ve tutum içinde olması hem mesleği yerine getirmenin hem de diğer bakımlardan da yani ekonomik sosyal, kültürel her bakımdan toplumum önüne bir engel olarak çıkmaktadır.
Ülkemizde avukatlık ve hak savunuculuğu ne yazık ki bu derece zor koşullarda adeta yapılamaz hale getirilmektedir. Gelgelelim avukatların kendilerini hak öznesi olarak tanımlamaya başlamaları ile bugün özgürlük ve haklar mücadelesinde esasen savunma çizgisi kurabilecek birinci halkanın avukatlık ve hukuk meslek örgütleri olduğu unutulmamalıdır.
Sonuç olarak avukatların, baroların ve toplumun diğer tüm kesimlerinin hukuk ve demokrasi mücadelesini dayanışma ile işletmesi için harekete geçmesi şarttır.”
Şimdi mücadele zamanı…
Şimdi dayanışma vakti…
Sadece hem hukuk mücadelesi hem demokrasi için mücadele ve dayanışmadır beklenen…
Şimdi özgürlük ve haklar mücadelesinde savunma çizgisi; demokrasidir.
İnsan hakları, adalet ve hukuk için faşizme karşı; örgütlü birleşik mücadele zamanıdır.
Uçurum Çiçekleri çok güzeldir; şiirdir, yaşamdır, adalettir, vicdandır.
Fikret İlkiz'in bu yazısı, ilk olarak Bianet'te yayımlanmıştır