06 Aralık 2021

Kızgınlıklarınız ve eserleriniz

AİHM kararlarından sorumlusunuz ve Bakanlar Komitesi sorduğunda Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş kararlarını neden uygulamadığınızı açıklamak zorundasınız; aksi takdirde yaptırımı, Konsey üyeliğinizin askıya alınmasıdır.

Üç defa üç konuda kızdı Dışişleri Bakanlığı…

Dışişleri Bakanlığı önce 19 Ekim 2021 tarihli açıklamasıyla 2021 Türkiye Hakkındaki İlerleme Raporuna kızdı ve eleştirdi.

İkincisi on büyükelçi tarafından yapılan açıklamaya kızdı, içişlerimize karışmak ve yargıyı etkilemek olarak değerlendirdiği 19 Ekim 2021 tarihli açıklamasında; büyükelçilerin hadsizliğinden şikâyetçi oldu.

Üçüncüsü bildirim yapıldığı anlaşılan Türk Hükûmeti adına Dışişleri Bakanlığı 2 Aralık 2021’de yaptığı açıklamayla Avrupa Konseyinin Osman Kavala Davası nedeniyle Sözleşmenin 46'ıncı maddesindeki süreci başlatacağı hakkındaki kararına tepki gösterdi.

Avrupa Konseyi 30 Kasım -2 Aralık tarihleri arasında yaptığı toplantıdan sonra 3.12.2021 günü açıklama yaptı. Bakanlar Komitesi; Osman Kavala davası ile ilgili olarak, Türkiye'nin AİHS'in 46. maddesinde yer alan yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) sorma eğiliminde olduğunu Türkiye'ye bildirildiğini ve Türkiye’den 19 Ocak'a kadar görüşünü iletmesini istedi. 

Anlaşılan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi eğilimini bildirmiş ve görüş istemiş. Henüz 46. Madde gereğince Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yapılmamıştır. Kolay kolay böyle bir karar alınmayabilir.

Ama 19 Ocak 2021 tarihine kadar görüş isteyen Avrupa Konseyinin karar vermesinden iki gün önce 17 Ocak 2021 tarihinde Osman Kavala’nın Gezi davasındaki yargılamasına devam edilecektir. Bir başka anlatımla; Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi önümüzdeki 17 Ocak 2021 tarihli duruşmasını bekleyecektir! Bu duruşmadan sonra “ihlal prosedürünün” başlatılması ve/veya başlatılmamasına karar verecektir. Ki ancak o zaman AİHM’ne başvurma kararı alarak AİHS’nin 46. Madde prosedürünü başlatmış olacaktır.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi için tuhaf bir beklenti ve “eğilim bildirme” yoluyla yaratılan bir bekleme süreci ne anlama geliyor? Karar için ipe un sermenin diplomatik hali midir, AİHM kararının uygulanması beklentisinin ve Osman Kavala’nın tahliyesi için bir kere daha “umut” yaratmanın tuhaflığı mıdır?   

Sırayla olanlara göz atalım…

Dışişleri Bakanlığı dün olanlara bugün kızmakla ve açıklama yapmakla meşgul; sadece ve sadece kızıyorlar…

Dışişleri Bakanlığı Avrupa Komisyonu'nun 2021 Türkiye hakkındaki[i] 19.10.2021 tarihli İlerleme Raporu’ndan neden rahatsız oldu acaba?

Çok itibar görmeyen ve haber bile olmayan 2021 İlerleme Raporundaki bazı satırbaşlarını hatırlayalım… 

Türkiye'deki demokratik kurumların işleyişinde ciddi eksiklikler bulunmaktadır. (Haziran 2020 ilâ Haziran 2021 arasındaki dönemi kapsayan) Rapor döneminde, demokratik gerileme devam etmiştir.

Cumhurbaşkanlığı sisteminin yapısal eksiklikleri devam etmektedir. Avrupa Konseyi ve organlarının kilit öneme sahip tavsiyeleri henüz yerine getirilmemiştir.

TBMM, hükûmetin hesap verebilirliğini sağlayacak gerekli araçlardan yoksun olmaya devam etmektedir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın ikinci büyük muhalefet partisinin (HDP) kapatılmasını talep eden iddianamesinin Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilmesi de dâhil olmak üzere, muhalefet partileri hedef alınmaya devam edilmiş ve bu durum Türkiye'de siyasi çoğulculuğun zayıflamasına katkıda bulunmuştur.

Rapor döneminde Cumhurbaşkanı, Merkez Bankası Başkanı’nı iki kez görevden almıştır. 

Raporda “İnsan hakları ve temel haklar alanlarındaki” kötüleşmenin devam ettiği vurgulanıyor ve kritik iki davadan söz ediliyordu. 

“Türkiye'nin özellikle Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davalarında AİHM kararlarını uygulamayı reddetmesi, yargının uluslararası standartlara ve Avrupa standartlarına bağlılığı konusundaki endişeleri artırmıştır. Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesi de bu tür standartlara bağlılığının sorgulanmasına neden olmuştur. Birçok alanda reform vaadinde bulunan yeni İnsan Hakları Eylem Planı, kritik konuları ele almamaktadır.

Sivil toplum ortamındaki ciddi gerilemenin devam ettiği, sivil toplumun sürekli baskıya maruz kaldığı, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün kısıtlanması suretiyle özgür hareket alanının azalmaya devam ettiği belirtilerek; “Türkiye, önde gelen insan hakları savunucusu Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasına hükmeden AİHM kararını uygulamamıştır. Kavala'nın yargılama öncesi tutukluluk halinin 1 Eylül 2021 tarihinde daha da uzatılması sivil toplumun çalışmaları bakımından büyük ölçüde caydırıcı bir etki yaratmıştır.” denilmiştir.

Raporda; Kasım 2017'den beri tutuklu Osman Kavala’nın durumu; “Mayıs 2020'de kesinleşen ilgili AİHM kararı göz önünde bulundurulduğunda oldukça endişe vericidir. Kararda, Osman Kavala'nın özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edilmesinin yanı sıra, yargılama öncesi tutukluluk halinin, AİHS'nin 18. maddesinin aksine, başvuru sahibini susturma ve diğer insan hakları savunucularını caydırmaya yönelik art niyet taşıdığının altı çizilmiştir. Avrupa Konseyi, Türk makamlarına Osman Kavala'nın derhal serbest bırakılması çağrısında bulunmuştur. Aralık 2020'de Anayasa Mahkemesi, Osman Kavala'nın ikinci bireysel başvurusunu, özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edilmediğine hükmederek reddetmiştir. İnsan Hakları Komiseri tarafından da altı çizildiği üzere, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 1 Eylül 2021 tarihli Osman Kavala'nın tutukluluğunun devamı yönündeki kararı hem Kavala'nın insan haklarını hem de Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) verdiği nihai karara uyma yükümlülüğünü ihlal etmeyi sürdürmüştür.” [ii]

2020’de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye tarafından çoğunlukla ifade özgürlüğü, özgürlük ve güvenlik hakkı ile ilgili olan 104 dava içinden 97 davada AİHS’in ihlal edildiğine karar vermiştir. Rapor döneminde, AİHM’e 10.790 yeni başvuru kaydedilmiştir. Ocak 2021'de, Mahkemede bekleyen davaların sayısı toplam 13.491’dir. Rapora konu güçlendirilmiş izleme usulü kapsamında Türkiye’ye karşı açılan 225 dava devam etmektedir. 

Raporda iki dava hakkındaki tespit şöyledir: 

“Aralık 2020'deki Selahattin Demirtaş v. Türkiye (No. 2) davasında AİHM Büyük Dairesi; Türk Hükümeti’nin, Demirtaş'ı önce gözaltına alarak ve ardından tutukluluğunu dört yıldan fazla uzatarak siyasi faaliyetlerini yürütmesini engelleme, seçmenleri seçilmiş temsilcilerinden yoksun bırakma ve "demokratik toplum kavramının özü olan çoğulculuğu bastırma ve siyasi tartışma özgürlüğünü sınırlama art niyeti ile hareket ettiğine" hükmetmiştir. Mahkeme, Türkiye'nin AİHS'nin 18. maddesini ihlal ettiğine, tutukluluğun devam etmesi için yeterli neden bulunmadığına hükmetmiş ve Demirtaş'ın derhal serbest bırakılmasına karar vermiştir. Mahkeme ayrıca, Demirtaş'ın tutuklu yargılanmasına devam edilmesinin AİHS ihlallerinin uzaması anlamına geleceğini ve Türkiye'nin AİHS'nin 46(1) maddesi uyarınca Mahkeme'nin kararına uyma yükümlülüğünü ihlal edeceğini belirtmiştir. Aynı zamanda, Büyük Daire Türk Anayasa Mahkemesi tarafından hızlı yargı denetimi yapılmamasına ilişkin olarak AİHS'nin 5(4) maddesinin ihlal edilmediğine hükmetmiştir. 

Kavala v. Türkiye davasında, Mart 2021'de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi; AİHM'in başvuru sahibinin tutuklanmasının ve tutuklu yargılanmasının, başvuru sahibinin bir suç işlediğine dair makul bir şüpheyi destekleyecek delil yokluğunda gerçekleştiğine (Sözleşme'nin 5(1) maddesinin ihlali) ve başvuru sahibini susturma ve diğer insan hakları savunucularını caydırmaya yönelik art niyet taşıdığına (5(1) maddesi ile bağlantılı olarak 18. maddenin ihlali) ve Anayasa Mahkemesinin şikâyeti incelemek için geçirdiği bir yıl ve yaklaşık beş ayın, başvuranın kişisel özgürlüğünün tehlikede olduğu göz önüne alındığında yeterince “hızlı” olmadığına (5(4) maddesinin ihlali) ilişkin bulgularını hatırlatmıştır.

Bakanlar Komitesi, başvuru sahibinin derhal serbest bırakılması çağrısını yinelemiştir. Son olarak, Bakanlar Komitesi, başvuru sahibinin durumunu, serbest bırakılıncaya kadar Komitenin her olağan ve insan hakları toplantısında incelemeye karar vermiştir.”

Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin aldığı karara kızdı.

Dışişleri Bakanlığı “2 Aralık 2021, AK Delegeler Komitesi'nin (DH) 1419. Toplantısında AİHM’in Kavala (28749/18) Kararının İcrasına İlişkin Alınan Karar” hakkında açıklama yaptı.

Şöyle diyor:

“Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi bugün (2 Aralık 2021) ülkemizin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Kavala kararını uygulayıp uygulamadığının tespiti hususunu AİHM'e havale etme niyetini içeren bildirimde bulunmuştur.

Ülkemizde devam eden yargı sürecine saygı ilkesi uyarınca, AK’yı bağımsız yargıya müdahale niteliği taşıyacak bu kararın devamını getirmekten kaçınmaya davet ediyoruz. Başta AK Bakanlar Komitesi olmak üzere herkes, bağımsız ve tarafsız mahkemelerce yürütülen yargı sürecine saygı ve güven duymalıdır.

Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olan ülkemiz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklanan sorumluluklarının bilincindedir. Bu yıl içinde 128, bugüne kadar ise toplam 3674 AİHM kararı tarafımızdan uygulanmıştır.

AİHM kararlarının icrasını denetleyen Bakanlar Komitesi’nin gündeminde halen çok sayıda karar bulunmaktadır. Kavala kararından daha eski olan ve başka ülkeler hakkında ve konularda da uygulanmayan kararlar varken, özellikle Kavala kararının sürekli olarak gündemde tutulmasını tutarsız bir yaklaşım olarak görüyoruz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi sistemindeki mevcut mekanizmaların hukuki ve adil bir anlayışa göre değil de siyasi mülahazalar üzerinden belirli ülkeler aleyhinde işletilmesi her şeyden önce Avrupa Konseyi’nin kendi itibarını zedelemektedir.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, insan hakları sisteminin etkinliğini sürdürmek istiyorsa tarafgir ve seçici tutumunu bırakıp, AİHM kararlarının uygulanmasını tüm üye ülkeler yönünden tarafsız bir yaklaşımla ele almalıdır.”[iii]

Açıklama talihsizdir, çok üzücüdür. İçerik hukuki gerçeklere aykırıdır ve bilgiden yoksundur.

Açıklama ulusalüstü sözleşmeler konusundaki bilgisizliğe dair yoksulluk örneğidir.

Avrupa Konseyi “devam eden yargı sürecine” herhangi bir müdahalede bulunmuyor. Bakanlar Komitesi AİHS’nin 46’ıncı maddesini yerine getiriyor. Getirmek zorunda olduğu sözleşmeye taraf devletler ve Türkiye tarafından ne anlama geldiği biliniyor.

Hem Kavala ve hem Demirtaş bakımından kararların icrası aşamasında aldığı kararlar bakımından AK Bakanlar Komitesi başta olmak üzere herkes, bağımsız ve tarafsız mahkemelerce yürütülen yargı sürecine saygı ve güven duyuyor.

Herkes Anayasanın 90. Maddesi gereğince AİHS’ne AİHM kararlarının uygulanmasına saygı ve güven duymalıdır.

2021 yılı içinde 128, toplam 3674 AİHM kararının uygulanması Sözleşme gereğidir, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu yargı yetkisini 1990 yılında kabul etmemizin sonucudur. Böyle savunma yapılamaz.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine karşı AİHM’si kararlarının icrasını gerçekleştirdiğiniz ve uyguladığınız kararları zaten uygulamak zorundasınız, bu devletin görevidir. Aksine icra etmediğiniz AİHM kararlarından sorumlusunuz ve Bakanlar Komitesi sorduğunda Kavala ve Demirtaş kararlarını neden uygulamadığınızı açıklamak zorundasınız; aksi takdirde yaptırımı Konsey üyeliğinizin askıya alınmasıdır.

“Kavala kararından daha eski olan ve başka ülkeler hakkında ve konularda da uygulanmayan kararlar varken” diyorsanız; varsa uygulanmayan kararlardan Komite Üyesi olarak sorumlusunuz. “…özellikle Kavala kararının sürekli olarak gündemde tutulmasını tutarsız bir yaklaşım olarak görüyoruz.” diyorsunuz; oysa Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi her toplantısında Kavala serbest kalana kadar sürekli gündeminde tutacağını karara bağlamıştı zaten… Dediğini yapıyor; kendi içinde tutarlı… Türkiye’den beklenen de tutarlı olmaktır.

Açıkladığınız gibi; “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi sistemindeki mevcut mekanizmaların hukuki ve adil bir anlayışa göre değil de siyasi mülahazalar üzerinden belirli ülkeler aleyhinde işletilmesi her şeyden önce Avrupa Konseyi’nin kendi itibarını” zedelediği görüşündeyseniz şayet; mâni olun!

Siyasi mülahazalarla tutukluluk halini sürdüren ve böylece AİHS’nin 18. Maddesini ihlal eden devletler hangisi ise öğrenmiş oluruz.

Belli ülkeler hangileridir? Açıklayın!

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Anayasasında ve kanunlarında yazan bu ülkenin yurttaşları olarak hukuki ve adil olan anlayışınızın ne olduğunu öğreniriz bu sayede…  

Aşağıdaki bilgi alıntılarını hatırlayın lütfen…

Hâkimler ve Savcılar Kurulu'na 2020 için ayrılan bütçe 93.163.000 TL (9.150.405 avro) ve 2021 yılı için ise 103.209.000 TL'dir (10.148.850 avro) olduğu halde bağımsızlık eksikliği nedeniyle, Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun, Avrupa Yargı Kurulları Ağı'na katılımı Aralık 2016'dan bu yana askıya alınmıştır. 

Hâkim ve savcı adaylarının hizmet öncesi eğitimleri ile hizmet içi eğitimleri, Türkiye Adalet Akademisi tarafından verilmeye devam edilmiştir. Kanunen bilimsel, idari ve mali özerkliğe sahip olmakla birlikte, genel kurulu veya yönetim kurulu bulunmadığı ve yönetimi Cumhurbaşkanı tarafından atanan başkana bırakıldığı için Akademinin bağımsızlığına ilişkin endişeler devam etmektedir. Akademinin bağımsız olmaması; açıklık, yeterlilik ve tarafsızlık şartlarına uygun eğitim programları düzenleme kapasitesini etkilemektedir. Avrupa Yargı Eğitim Ağı (EJTN), 2021 Genel Kurulu'nda Türkiye Adalet Akademisinin 2017’de kararlaştırılan gözlemci statüsünün askıya alınmasının sürdürülmesine karar vermiştir. 

Rapor dönemi içinde yürütme ve yasama erkinin temsilcileri, AİHM içtihadını ve Anayasa Mahkemesi’ni alenen eleştirmeye ve açıkça reddetmeye devam etmiştir. İktidardaki koalisyonun bir parçası olan MHP’nin lideri, Anayasa Mahkemesi'nin kaldırılmasını istemiştir. Hâkimler ve Savcılar Kurulu, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymaktan imtina eden mahkeme üyeleri hakkında herhangi bir işlem yapmamıştır. Yargı bağımsızlığı, devam eden davalar hakkında Cumhurbaşkanı da dâhil olmak üzere, yürütme ve yasama erki temsilcilerinin kamuoyuna yaptığı açıklamalarla daha fazla zayıflatılmıştır. 

Yargı mensupları sıklıkla tutuklu yargılama yoluna başvururken, Avrupa standartları bunu en son çare olarak ve en kısa süreyle sınırlı olmak üzere öngörmektedir. AİHM, Selahattin Demirtaş kararı dâhil, birçok davada, adli makamlar tarafından tutukluluk süresinin uzatılmasına yönelik alınan kararın, bu kararı ve süresini haklı gösterecek yeterli gerekçelere dayandırılmadığına hükmetmiştir. 

Anayasa Mahkemesi’nde görülmekte olan dava sayısı Haziran 2020'de 36.265 iken, Haziran 2021'de 43.372; 31 Mart 2021 itibarıyla Danıştay’da görülen dava sayısı ise 133.428’dir. 2020'de bölge adliye mahkemesi toplam 724.558 dava almış ve 799.974 davaya bakmıştır. 780.193 davayı karara bağlamıştır. Usul Kanunu genel olarak şekilcilikten uzaktır ve acil durumlarda yeterli hukuki araçları sağlamaktadır. Bununla birlikte, istismarcı gecikmeler için yaptırım uygulanmamaktadır. 

Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvurular artmaya devam etmiştir. Bireysel başvuruların başladığı Eylül 2012’den bu yana 31 Aralık 2020 tarihi itibarıyla toplam 295.038 bireysel başvuru alınmış ve bunların 257.108'i sonuçlandırılmıştır. Mahkeme, 14.027 başvuruda; haklardan en az birinin ihlal edildiğini tespit etmiştir. Bekleyen başvuru sayısı 37.930'dur. 2020'de 40.402 başvuru yapılmış ve 45.414 başvuru sonuçlanmıştır. 

Bunları hatırlamıyorsanız; nerede yazılı olduğunu bulun hiç olmazsa!

Bütün bunlar hakkaniyetsiz, hukuksuz, adil olmayan anlayışların sonuçlarından ibaret olanların eserleridir.

 


[i] Avrupa Parlamentosuna, Konseye, Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesine ve Bölgeler Komitesine Sunulan Komisyon Bilgilendirmesi / AB Genişleme Politikasına İlişkin 2021 Bilgilendirmesi. 2021 Türkiye Raporu.19.10.2021

[ii] Rapor. Bölüm: 2. Grup 1: Katılım Sürecinin Temel İlkeleri / 2.1. Demokratik Kurumların İşleyişi ve Kamu Yönetimi Reformu

[iii] https://www.mfa.gov.tr/no_-402_-ak-delegeler-komitesi-nin-(dh)-1419-toplantisinda-aihm-in-kavala-(28749-18)-kararinin-icrasina-iliskin-alinan-karar-hk.tr.mfa


Bu yazı Bianet'te yayımlanmıştır

Yazarın Diğer Yazıları

Matbuatın kahırlı evlatları

“Her şey” mümkün olduğunda her şeyi yapanların kötülüklerine karşı ne demeliyiz?

Gazeteciler tehlike altında

Haberler ve gazeteciler tutukludur, özgürlükleri ceza tehdidi altındadır

Yargılanmaya başlayan yargıçlar hüküm kurar

Duruşma bir formalite değil ceza yargılamasının özüdür

"
"