İnsan Hakları Eylem Planı'nda eskilerle durumu tespit etmek; eylemden çok daha kolay. Böylelikle işinizi eylem planı yazmaya, takvim hazırlamaya çevirmiş olursunuz ve insan haklarından yana olmak çok daha kolay olur, kendiniz bile inanırsınız!
Kopenhag kriterleri… Yeniden hatırladılar, rahatlık sağlıyor; tekrarın tekrarı…
İnsan Hakları Eylem Planı III. Amaç, Hedef ve Faaliyetler:
"Hukukun evrensel ilkelerini uygulayan ve bu ilkelerle kendini sınırlayan hukuk devleti, insan hak ve özgürlüklerinin en büyük güvencesidir. Bu nedenle Eylem Planında ilk amaç, daha güçlü bir insan hakları koruma sistemi; ilk hedef de insan haklarına dayalı hukuk devleti anlayışının güçlendirilmesi olarak belirlenmiştir." (Sayfa 20)
Sayfa 19’da "1. Amaç Daha Güçlü Bir İnsan Hakları Koruma Sistemi" amacı için böyle yazmışlar… İnsan hakları koruma sistemi var (!) ve daha güçlü koruma sistemi amaçlanıyor.
Hukukun evrensel ilkelerini uygulayan devlet olacak ve bu ilkelerle kendini sınırlayan hukuk devleti olacak… Böyle bir hukuk devleti var mı ve varsa nerede?
Böyle bir devletin var olduğuna inanmalı mıyız? İnandırmaya çalışmayın.
Neden adaleti ve vicdanını çoktan yitirmiş bir hukuk içindeyiz ve acaba kimin hukukudur?
Hukuk; devletin mi? Hukukunuzun devleti midir "demokratik" ve "hukuk devleti" olan?
Yurttaşlara erişilebilir ve etkili adalet için adliyeler yapmak hukuku demokratik kılar, devleti demokratik hukuk devleti yapar; "saray adliyeler" inşa etmek değil…
Hukuk devletinin güvencesi olan ve kendini hukukla sınırlandıran devlet yoksa; insan temel hak ve özgürlükleri yoktur, güvencesi olsa ne değişir; hiçbir işe yaramaz!
Hukuk devletinde bireyin devlete karşı sahip olduğu temel hak ve özgürlükler, hukuk devletinin çekirdek özüdür. Vatandaşın devlete değil, devletin vatandaşa hizmet için var olduğu düşüncesine göre; devlet gücünün asıl sahibi halktır. Hukuk, aynı zamanda "doğru" demektir. Toplumsal yaşamı düzenleyen hukuk normunun amacı, "doğruluk" ve adalettir.
Bir adım daha atmalıyız; ancak ve ancak bağımsız ve tarafsız yargı gücü ile devlete sınır konulabilir; eğer varsa ve içinize sindirebilirseniz! Devlet o zaman hukuk devletidir.
Tekrarlamalıyız…Hukukun üstünlüğü devleti sınırlar. Devlet kendi kendini hukukla sınırlamak istemez, beklemeyin. Kimse kimseyi kandırmasın. Devletin kendi kendine, kendi isteğiyle kendisini hukukla sınırlaması şaka gibi bir şeydir…
Hukuk Devleti olabilmek için bir devletin hukuka uygun hareket etmesi bile yetmez. Devletin tüm eylemlerinde hukukun egemen olması, tüm etkinliklerinde hukuk kurallarına uygun davranması esastır. Hukuka uygunluğu ancak yargı organları sağlayabilir ve devlet; yargının denetimine tabidir.
Onun için kuvvetler ayrılığı, bu yüzden bağımsız ve tarafsız yargı….
O zaman Devletin hukuka uygun hareket etmesini devlet organlarının hukuka uygun hareket etmesi olarak anlamalıyız. O yüzden yasama, yürütme ve yargının sağlam temeler üzerine oturduğu güçler ayrılığı; hukuku olan devlette vardır, devleti demokratik hukuk devleti yapar.
İnsan hak ve özgürlüklerini hukukun üstünlüğü ilkesiyle güvence altına alan devletler hukukun evrensel ilkelerini uygulayan ve bu ilkelerle kendini sınırlayan hukuk devleti olabilirler.
İnsan haklarına dayalı ve hukukun üstünlüğü ile sınırlandırılmış bir devlet hukuk devletidir.
Devletlerin kendisinden hukukla kendisini sınırlandırmasını beklemek bunca yaşanmış insan hakları ihlalinden sonra saflık olur. O yüzden; İnsan Hakları Eylem Planında "kesintisiz reform iradesi" diyorlar; yani olmadığı için!
O yüzden "ülkemizin hukuk ve insan hakları standartlarını daha ileri taşımayı" hedeflemekten bahsediyorlar; ülkemiz hukuk ve insan hakları standartlarını bu denli gerilettikleri için…
İnsan Hakları Eylem Planına ne yazmışlar?
"Bu kapsamda Belge, Avrupa Birliği müktesebatına uyum çalışmalarına hız vermek, tüm müzakere fasıllarında ilerleme kaydetmek ve siyasi engeller kalktığında fasılları hızla açabilmeyi amaçlamaktadır. Özellikle Vize Serbestisi Diyaloğunda karşılanması beklenen hususlara yönelik çalışmalara hız verileceğinin açıkça belirtilmesi de bunun bir göstergesidir.
Bilindiği üzere, demokrasi ve hukukun üstünlüğü doğrultusunda hak ve özgürlükleri güçlendirme yönünde gösterilen güçlü siyasi irade sonucunda, 2005 yılında AB katılım müzakerelerine resmen başlanmıştır. Türkiye, karşılıklı hak ve yükümlülük temelinde Avrupa Birliği katılım sürecinin gereklerini yerine getirirken, kendi toplumsal talep ve dinamiklerini de karşılayabilmek adına Kopenhag Siyasi Kriterleri’ni de önemli bir referans olarak almıştır." (Sayfa 20)
Tüm müzakere fasıllarına hız vermek, ilerleme kaydetmek… Müzakerelere açılmayan fasıllara bakın; adalet, yargı, temel hakları…23 ve 24’üncü fasıllar…Bir hız yok ki, ilerleme kaydedilsin; demokrasi, hukuk, hukuk devleti durduğu yerde duruyor. O yer insan haklarının duraklatıldığı, duraklattığınız yer…
Nasıl mı? Hem Avrupa Konseyi ve hem eylem planı yazıcıları; hatırlayın…
Kopenhag Siyasi kriterleri nedir, hatırlayalım…
Avrupa Konseyi, ilk kez 22 Haziran 1993’te Kopenhag zirvesinde Avrupa Birliği'nin genişlemesinde merkezi Doğu Avrupa ülkelerini kapsayacağını kabul etmiş, Türkiye dahil aday ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden önce karşılaması gereken kriterleri bu zirvede belirlemişti. Ardından 1995 Madrid ve 1997 Luxemburg zirvelerinde geliştirilen Kopenhag Kriterleri; siyasi, ekonomik ve topluluk mevzuatının benimsenmesi olmak üzere üç grupta temel nitelikleri toplamıştı. Eğer Avrupa birliğine üye olmak istiyorsanız bu kriterleri yerine getirmek zorunludur.
AB'ye girmeye aday ülkeler; istikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, azınlıkların korunması olarak sayılan dört ana kriter açısından değerlendirmeye alınacaktır.
Yıl 2012, yaklaşık dokuz yıl önce…
Şimdi 11 Aralık 2012 tarihinde altında Avrupa Konseyinin 3210. GENEL İŞLER toplantısında aldığı kararlarında Türkiye’ye ilişkin paragraflara göz atalım:
Avrupa Konseyi
"13. Konsey AB’nin Türkiye ile olan ilişkilerine önem verdiğini yineler. Önemli bir aday ülke olan Türkiye, dinamik ekonomisi ve stratejik konumu dikkate alındığında Avrupa Birliği’nin kilit öneme sahip bir ortağıdır. (…) Türkiye, kriterleri ve Müzakere Çerçeve Belgesi’ndeki sorumluluklarını yerine getirerek ve AB'ye karşı sözleşmelerden doğan yükümlülüklerine riayet ederek üyelik müzakerelerini hızlandırabilecektir. (…)
17. Konsey Türkiye’nin siyasi reform gündemine sadık kalmasını kayda değer bulur. Türkiye’nin yeni bir anayasa çalışmalarını ve bu amaçla yürütülen ve olumlu bir sonuç alınması için büyük önem taşıyan kapsamlı, demokratik ve katılımcı süreci şiddetle teşvik eder. Anayasa reformu başta Kürt meselesi olmak üzere birçok alandaki reform çabalarına yarar sağlayacak bir çerçeve sunmalıdır. Konsey, anayasal reformların doğru yönde atılmış önemli adımlar olduğunu öte yandan uygulamanın Avrupa standartlarında olmasının anahtar öneme haiz olduğunu yineler.
18. Konsey, demokrasi ve hukukun üstünlüğü alanında kaydedilen bir dizi olumlu gelişmeyi memnuniyetle karşılar. Bunlardan bazıları Kamu Denetçiliği ve İnsan Hakları Kurumlarının kurulması, kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği alanında alınan tedbirler, üçüncü yargı reformu paketinin kabul edilmesi ve güvenlik güçlerinin sivil denetimi yer almaktadır. Öte yandan Konsey, siyasi kriterlerin tam anlamıyla karşılanması yönünde kayda değer bir ilerleme olmamasını artan bir endişe ile kayıt altına alır. Son zamanlarda mevzuat alanındaki ilerlemeleri temel alarak Konsey Türkiye’ye, başta ifade özgürlüğü olmak üzere hem yasalar çerçevesinde hem de uygulamada temel hak ve özgürlüklere daha fazla riayet edilmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tüm kararlarını uygulamaya geçirme çabalarını arttırma çağrısında bulunur. Yazar, gazeteci, akademisyen ve insan hakları savunucularına karşı açılan davalar ve web sitelerinin sık sık yasaklanması dahil olmak üzere basın özgürlüğüne yönelik uygulamadaki kısıtlamalar ile terör ve organize suçlara ilişkin mevzuatın geniş biçimde uygulanması, etkin şekilde ele alınması gereken ciddi endişelere sebep olmaya devam etmektedir. Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve verimliliğinin sağlanması halen çok önemli bir konudur. Bu açıdan, Konsey hali hazırda temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını etkileyen bütün temel meselelere çözüm getirmesi beklenen dördüncü yargı paketinin kısa süre içinde sunulması konusunda Türk hükümetinin göstermiş olduğu kararlılığı memnuniyetle karşılar. Türkiye'nin Kopenhag kriterleriyle tam uyum için dini özgürlükler, mülk edinme hakları, sendikal haklar, azınlık hakları, kadın hakları, çocuk hakları, ayrımcılıkla mücadele ve cinsiyet eşitliği ve işkence ve kötü muameleyle mücadelede yeni ve ısrarlı çabalara ihtiyaç vardır."[i]
Bu sayılanlar kimin eseridir? Bütün bunları yaklaşık on yıl önce yapanlar; aynı kişiler, aynı organlar, aynı kurumlar, aynı devlet; şimdi reform ve insan hakları eylem planı yazıyorlar…
Dönelim kriterlere… Kopenhag Belgesi’ne göre yasalar, uluslararası normlara ve temel insan hak ve özgürlüklerine göre biçimlendirilecektir ama bu dahi yeterli değildir.
Kural tanımayan iktidarlar elinde hukuk ve yasalar, haksızlık ve keyfilik yaratan ama hukuki olan bağlayıcı hukuk normlarına dönüşebilir. Böylece toplumun gelişimi durur. Her şey yasa koyucunun iradesine bağlı olarak çıkarılmış olan yasalarla yönetilmeye başlanır ve hukukun üstünlüğünden vazgeçilir. Bu yüzden yasaların şeklinden çok, yasanın adalete uygunluk ölçüsü değer kazanmalıdır. Hatta yasalar, insan haklarına, doğruluk ve adalete uygunluk ölçütüne göre geçerli olmalıdır. Çünkü hukukun üstünlüğü kavramının sürekliliği hukuk devleti için elzemdir.
Devlet; insanların temel hak ve özgürlüklerini "bilmek" ve "bunlara göre hareket etmek" hakkını fiilen garanti edecektir. Adalet/yargı, ifade özgürlüğü/iletişim hakkı, biçimsel değil fiilen korunacaktır. "Biçimsel yasallık" terk edilmiştir.
Hukukun üstünlüğü yasaların yönetimini, yasa koyucuların yönetimine dönüştürürse; yargı siyasal iktidarı sınırlandırmalıdır. Yürütme organının isteğine göre düzenlenen hukukla ve yasalarla toplum baskı altında tutulursa; bağımsız ve tarafsız yargı yürütmeyi denetlemeli ve durdurmalıdır.
İşte tam bu noktada durdurulan "istikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, azınlıkların korunması olarak sayılan" Kopenhag ilkelerini hatırlatırız.
Hukukun üstünlüğü hiçe sayılmaktadır. Hukuk devleti diye adlandırılan hukuka göre inşa edilmekte olan devletin insan haklarına bakışı ve zihniyetiyle ortaya koyduğu tüm eylemler ve gücü kullanmaktaki etkinlikleri toplumsal sorundur ve hukuk devleti olarak adlandırdıkları tekrarların tekrarları ise asıl sorunumuzdur.
İnsan hakları hukuk yaratır ve siyasal iktidarları yargının gücü denetler, sınırlar; hukukun üstünlüğünü tanıyan devletler hukuk devleti olabilir.