18 Ekim 2021’de ABD, Fransa, Almanya, Hollanda, İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka, Kanada ve Yeni Zelanda Büyükelçileri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları doğrultusunda Osman Kavala'nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için ortak bir açıklama yayımladı.
Tepkiyle karşılandı ve Büyükelçilere tepkiler siyasi olarak sürüyor…
Sekiz yıl önce Ergenekon davası sürerken Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisi Francis Ricciardone görevine başlamış ve ulusal gazetelerinin Ankara temsilcileriyle yaptığı sohbet toplantısında Türkiye’deki siyasi davaları eleştirmişti. Mehmet Haberal, Mustafa Balbay ve Engin Alan’ın cezaevinde olduklarını belirterek “Askeri liderleriniz aynı şekilde, onlar da terörist gibi hapse konuldular. Onlara bu ülkeyi koruma görevi verilmiş ama hapse konuldular. Profesörler, eski YÖK Başkanı demir parmaklıklar arkasında. Tam anlaşılmayan 16 yıl önceki çalışmalarla ilgili belirsiz suçlamalarla hapse konuldular. Hukuki bir sistemin sonuçları bu şekilde olursa kafalar karışır. ABD ve Avrupa mahkemelerinin buna anlam vermesi zor olacaktır” demişti (7 Şubat 2013).
Bu sözler tepki yaratmış ve Büyükelçi “haddini aşmak” la suçlamıştı.
15 Eylül 2016’da ABD Büyükelçisi John Bass 28 belediyeye kayyım ataması nedeniyle yaptığı açıklamaya tepki gösteren hükûmet yetkilileri ve Twitter kullanıcıları #JohnBassHaddiniBil etiketi ile Büyükelçi'yi protesto etmişti.
Dışişleri Bakanlığı, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) yönetimine, 'Türkiye'ye karşı düşmanca tavır takınmaktan vazgeçmesi ve “haddini bilme' çağrısında bulunmuştu (30 Nisan 2020)
Bir başka soru: Haddini bilmek ve haddini aşmak arasında nasıl bir fark vardır?
Kinik Diogenes’in insanı tanımlarken “gerçekte ne olduğunu bilene insan [denir]” cümlesi ilgi çekici ve kışkırtıcı bulan Gençoğlu; “Diogenes’in insan olmanın koşulu olarak sunduğu insanın gerçekte ne olduğunu bilmek, aslında siyasal düşünceler tarihinin özünü oluşturan meseledir. Bilebildiğimiz en eski dönemlerden itibaren insanlık, insanın “gerçekte ne olduğu” üzerine kafa yormaktadır.”[i] diyor…
Gençoğlu’na göre; esasen bu arayış bir sarkacın iki uçta salınımını andıran siyasal düşüncenin başlangıcı olan “İnsan her şeyin ölçüsüdür” cümlesinde saklıdır. “… diğer tarafta da onlardan hemen sonra gelen, siyasal düşüncede bir çığır açtığı konusunda hemen herkesin hemfikir olduğu Sokrates ve onun ‘Kendini bil’ öğretisi bulunmaktadır.”
İnsanı gerçekten insan yapan özelliğin ya haddini bilmek ya da haddini aşabilmek olduğu hakkındaki tartışmalarda Sayın Funda Gençoğlu şu soruyu soruyor: “İnsanın insan olmasının önündeki engel özgür olmamasıdır, ya da insan ancak özgür olduğunda insandır. (…) insan haddini bilince/bilirse mi özgür olur, haddini aşabilince/aşabilirse mi?” (Age).
Yanıtı veren Eroğlu yazısında; “insanı ne salt haddini aşabilmek üzerinden tanımlamaktadır ne salt haddini bilmek üzerinden; aynı zamanda da posthümanizm insanı hem haddini aşabilmek üzerinden tanımlamaktadır hem de haddini bilmek üzerinden. Bu durumda özgürlük sorunsalı biraz daha karmaşık hale gelmektedir. İnsanın özgürleşmesi ne zaman haddini bileceğine ne zaman haddini aşmaya cesaret/cüret edeceğine karar verebilmesiyle ilişkilidir.” diyor.
Asıl mesele insanı tanımlayan insanın gerçekte ne olduğunu bilmek değil, daha ziyade insanın gerçekte ne olduğunu bilmeye, bulmaya ve öğrenmeye çalışmasıdır.
Bu öğreti; insanın insan olmayı öğrenme çabasıdır.
Sokrates’e göre insanca yaşamın anahtarı; insanın kendi görüşünü, anlayışını aşan evrensel doğrular olduğu gerçeğini fark etmesidir. Ama eğer insan kendi bildiğinin tek/evrensel doğru/hakikat olduğunu düşünürse hakikat arayışı sonlanır.
İnsanca bir yaşam ancak hakikat arayışıyla karakterize olan yaşamdır ve Sokrates’e göre; ‘Üzerinde düşünülmeyen hayat, yaşamaya değmez.’
Posthümanizm; hem özgürlüğün hem de insanın bir nitelik olarak değil bir süreç olarak, süreklilik gösteren var oluş hali olarak düşünülmesidir. İnsan sürekli var oluş halindedir, çünkü insan olabilmek için özgürleşmesi gereken şeyin ne olduğu sorusuna verilen yanıt sabit olmayıp sürekli değişmektedir.
“İnsan ne evrendeki her şeyin tek ölçüsüdür ne de kendi dünyasının dışında/üstünde/ötesinde yer alan güçler karşısında haddini bilmekle yükümlü bir varlıktır. İnsan olmak hem haddini bilmekle hem de haddini aşabilmeyi bilmekle tanımlanacak bir niteliktir.” (Age)
Tıpkı bir sarkaç gibi…Çok uzun zamandır bir o tarafa bir bu tarafa salınım halinde olan sarkaç belki de sonunda ortada bir yerde duracaktır.
Durmalıdır da….
İnsan kendisini sürekli sorgulamalıdır. Hakikati arayan insanın sarkacı insandır.
Sürekli sorgulama gereksinimi sayesinde insanda farkındalık gelişir.
Haddini bilmekle, haddini aşmanın insan için yarattığı en yararlı sonuç; kendini bilmektir.
[i] Funda GENÇOĞLU, “Posthumanizm Tartışmasının Düşündürdükleri: Haddini Bilmek ile Haddini Aşmak Arasında İnsan,” Kaygı, 20 (I) /2021: 70-91.
Bu yazı ilk olarak Bianet'te yayımlanmıştır