Cezaevleri insana ne yapar?
Dört duvar kadına ne yapar?
Hiç düşündünüz mü? Yaşadınız mı?
Yaşayanları dinlemek ister misiniz?
Adları yazılı, soyadları var ama yazılı değil…
2021 yılı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Sedat Simavi Ödülleri sahiplerini buldu. Doç. Dr. Murat Burgaç “Montrö Meydan Muharebesi -Bir Diplomasi Savaşı-” adlı eseriyle Sosyal Bilimler alanında ödüle değer görüldü.
Ödüller arasında dikkat çeken bir çalışma var. Seçici Kurul; Prof. Dr. İpek Merçil ve Arş. Gör. Seçil Doğuç Ergin’in “Dört Duvar Kadına Ne Yapar?” adlı ortak eserini Sosyal Bilimler alanında övgüye değer buldu.
Türkiye son yirmi yılda cezaevleri inşasında duygusuz ve insansız. Dört duvar içine insan kapatmakta acımasız…Toplum dışında hayatların sürdüğü bilinen insanların var olmalarına rağmen görünmez kılındığı cezaevlerinde olup bitenler; çaresizlik mi sadece?
Dört duvarlı tek kilitli kapının anahtarlarını elinde tutanların iktidarını besleyen kapatılma nasıl başlıyor? Yakalama, gözaltı, suç, suçlu, sorgu, mahkeme, tutuklama ve sonra…
“Bütün o mahkeme, polis stresinden sonra kapalı bir yere geliyorsunuz (Makbule).”
“Şok ediciydi, Hapisteydim (Mary)”
Kapatılmış hayatlar nasıl başlıyor, kapılar nasıl kilitleniyor? Sonra nasıl açılıyor?
Kaç değişiklik? Mahpusluk insanı nasıl değiştiriyor, insan neden değiştiriyor?
Mahpusluk zor zanaat!
Mahpuslar yaşamlarını sorgulamaz mı, iç dünyalarında hesaplaşmaz mı?
“Gece insan keşkelerine dönüyor. Bu insanı yıpratıyor. O yüzden erken yatmak istiyor. Acaba çocuğum şu anda nerede diyorsun. Radyoda arabesk çalıyorsa başlıyorsun sorgulamaya neden, niçin diye…Gece daha ağır oluyor, üzerine geliyor. Gündüz yalnızlık hissetmiyorsun (Tansu)”
Korku mekanlarının inşasıyla ve insanları kapatmakla sürdürdüklerine inandıkları siyasal iktidarların insanla sorunu ne? Siz insan değil misiniz?
İnsanların kapatıldıkları mekân cezaevleri… Gerçeklerin bu kadar gerçek, yaşananların bu kadar acımasız olduğu başka mekanlara geçişin adı mahpusluk!
“Cezaevleri yüksek duvarları, gözetleme kuleleri, dikenli telleri ile pek çok kişi için önünden geçmeye bile çekinilen, korku yaratan mekanlardır. Cezaevleri ve mahpus veya görevli olarak orada bulunan kişilerle ilgili bilgi, genellikle son derece sınırlıdır ve iletişim araçlarının yaydığı temsillerle ile sınırlıdır. Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de son yılların egemen temayülü gereği, şehir dışlarına inşa edilen büyük kampüs cezaevleri, cezaevinin toplumla ilişkisini tamamen kopartmakta ve onu toplumun gündelik yaşantısının dışına çıkartarak görünmez kılmaktadır.”[i]
Bu satırların sahibi ve “zor saha çalışması” ile araştırmalarını kitaplaştıran yazarlardan Sayın Merçil yazdığı Önsöz’de “Bizler için zor olduğu kadar şaşırtıcı zaman zaman çarpıcı olan bu saha çalışması bizleri de dönüştürdü, değiştirdi, kendi hayatlarımızı, önceliklerimizi sorgulamamızı sağladı.” diyor.
Sözlerin ruhunu bilenler bilir! Kimse bilmesin!
Araştırmacılar görüşmeci olmuş… “Cezaevinde Kadın Olmak” araştırmasını tasarlarken “Kadın mahpusları cezaevine taşıyan sebepler ile mahpusların cezaevi deneyimleri ve oluşturdukları cezaevi kültürlerinde toplumsal cinsiyet belirleyici rol oynamaktadır” ana hipotezi ile yol çıkmışlar.
Araştırma için çok çaba gösterilmiş, emek işi, göz nuru, akıl işi, duygulu, apaçık gerçekler ve hüzün var…
Aslında cezaevleri denilince saha “mayınlı alan” …
Aklınıza gelmeyen sorunlar… Araştırmaya izin verilmiş ve izin verilen araştırma yapılırken, insanları duvarlarla kapatıp hapsedince, görüşmecileri de duvarlar içine hapseden kapalı bir sistemde yaşamaya, yaşamı araştırmaya başlamışlar. İzin var ama izin yok. Serbest ama mahpus gibisiniz! Öyle hissetmişler!
Cezaevi ziyaretinde görüşmeci olabilirsiniz. Görüşmeniz biter evinize dönersiniz. Mahpusunuzu dört duvar arasında bırakır dönersiniz, o orada kalır”
Bu mekanların sahibi olduklarını zanneden başka çeşit insan vardır. Onlar kilitlerin anahtarlarını elinde tutanlardır ve aslında mahpuslar kadar mahpusturlar.
Araştırmacılar haftanın her pazartesi günü cezaevine gidiyorlar, hem de 15 ay boyunca her pazartesi. Halbuki çalışmalarını 6 ayda çalışmayı hedeflemişler. Kendi deyimleriyle cezaevinde görünmez olana kadar inatla, sabırla ve iğneyle kuyu kazmışlar, yaptıkları işe çok değmiş.
Nasıl mı?
“Corinne Rostaing’e göre cezaevinde saha çalışması yapan ve bu sırada korku, bekleme, rahatsızlık verme ve anahtarlara sahip olanlara itaat gibi karmaşık duygular yaşayan sosyolog sabırlı ve talepkâr olmalıdır. Kendi varlığını kabul ettirecek ve kendine kurum içinden müttefikler arayacak kadar sabırlı ve cezaevi ortamının güvenlik kısıtlamalarının önünde sürekli eğilmemek ve kurumun vermeye çalıştığı basit bakış açısını aşmak için talepkar olmalıdır (Rostaing 2017). 15 ay boyunca sabırla, her hafta pazartesi günlerini (…) Kadın Kapalı C.İ.K.’da geçirmek araştırmacılara cezaevi ortamını tanıma ve yönetim tarafından sunulan bilgilerin ötesine geçme imkânı vermiştir. Araştırma ekibinin kararlılığı cezaevi yönetimini ve çalışanlarını şaşırtmıştır. Bu kadar uzun süreli araştırmalara alışık olmayan cezaevi çalışanları nezdinde araştırmacılar zamanla görünmez olmuşlardır (Sayfa 26).
Hapishane gibi zor bir alanda kadın mahpusları anlatabilmek; Türkiye gibi bir ülkede zordan daha zor, ama başarılmış. Kadın mahpusların yaşadıkları, anlattıkları ve sıkıntıları ve sorunları ve dilediğiniz kadar uzatılabilecek dertleriyle sözleri yürekte kanayan bir yara!
Onlarla görüşmek, not tutmak, notları yeniden okumak…Görüşmecilerin işi zor. Etkileniyorlar, bazen dehşete düştükleri oluyor. Bazen de “mahpuslarla kadın olmak paydasında buluşmak zaman zaman araştırmacıları” hüzünlendiriyor.
Duygusuz böyle bir araştırma yapılamaz, insan insanı anlamadan ve hissetmeden hüzünlenemez, başaramaz. Bilim insanları başarmış.
Mahpuslar ve görüşmeci/araştırmacılar için bu saha çalışması zor olmuş, ama olmuş.
Zor olduğu kadar şaşırtıcı zaman zaman çarpıcı olmuş…
Dört duvar arasına kapatılan kadınlarla ilgili bu saha çalışması “bizleri de dönüştürdü, değiştirdi, kendi hayatlarımızı, önceliklerimizi sorgulamamızı sağladı” diye boşuna yazmamışlar…
Onun için kitap Caroline Touraut’un (2013) sözüyle başlıyor:
“Cezaevine giren hiç kimse ziyaretçi, aile, mahpus oradan aynı çıkmaz.”
[i] Dört Duvar Kadına Ne Yapar? İpek Merçil, Seçil Doğuç Ergin. Siyasal Kitapevi. Ankara. Aralık 2020 Önsöz.Sy 9.
Fikret İlkiz'in bu yazısı, ilk olarak Bianet'te yayımlanmıştır