Ceza davasının içinden “cezasızlık” geçti…
Ceza davası içinde cezasızlık vardı!
Ceza davasına katıldık, taraf olduk. Çok diyeceğiz vardı, söyledik.
Diyarbakır’da bir cinayetin soruşturması ve “davası” daha bitmedi!
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 20.03.2020 tarihli iddianamesiyle kamu davası açtı.
Adı Tahir Elçi cinayetinin ceza davasıydı…
Bu iddianamede, Tahir Elçi’nin öldürülmesinden sorumlu olan faillerinin tespitinde yaşanan güçlükler, olay yeri incelemelerindeki imkansızlıklar, can güvenliği nedeniyle yapılamayan keşiflerin gerekçeleri açıklanıyordu.
Süpürülen mermi çekirdekleri…Toplanamayan ve toplanmayan deliller!
Bir başka anlatımla soruşturmanın eksikliklerinin iddia diye iddianamenin konusu haline dönüşmüş haliydi. Adı Tahir Elçi cinayetinin iddianamesiydi…
İçinde Tahir Elçi’yi kim öldürdü sorusunun yanıtı yoktu.
İçinde “cezasızlık” vardı ve içinden cezasızlık geçti….
Savcılık Esas Hakkındaki Mütalaası iddianın özetlenmiş haliydi, iddialar birbirini tekrarladı.
Bu davaya neden katılmak istemiştik? Bu soru dava dosyasında durduğu yerde duruyor…
Katılmak istemiştik çünkü Cizreli Avukat Tahir Elçi’nin öldürülmesi davasında “duruşma hakkımız” olduğu kanaatindeydik. Cinayetin aydınlatılmasını, devletin cinayeti aydınlatmasını istemiştik!
Sadece meslektaşımızın katledilmesi nedeniyle uğradığımız zararların nasıl giderileceğini görmek istemenin ötesinde Türkiye’de bir baro başkanının, bir avukatın neden öldürüldüğü hakkındaki meçhul yazgıların değişmesini istemiştik ve değiştirebiliriz düşüncesiyle davaya katılmak istemiştik.
Davanın içinden cezasızlık geçti…
Bu topraklar üzerinde savunma hakkıyla ilgili yargının hukuki yazgısını değiştirmekte savunmanın katkısı olsun diye düşünmüştük.
Yeniden hak ihlallerinin yaşanmasını istemediğimiz faili meçhullerden herkesi korumak istiyorduk, bu yüzden katılma talep etmiştik.
Ki böylece; bu topraklar üzerinde savunma hakkı ve adalet hakkı adına yitirilmiş hakikatler yüzünden geçmiş hukuki yazgıları bu davada kırarız ve bir katkımız olabilir ve yeniden yaşanmasını istemediğimiz faili meçhullerden herkesi korumak amacıyla hak ihlallerinin tekrarını önlemek istemiştik. Bir araya geldik, akıl yorduk, çabaları paylaştık.
Belki bu dayanışmadan sonra, artık sessiz ve sedasız yas tutmaya başlayabilirdik.
Geçmiş hukuki yazgılar ve faili meçhul yargıların içinden hakikat çıkmadı.
Adalet hakkı, hakikat hakkı hepimizin hakkıdır.
Herkesin “ihlallerin tekrarına karşı güvencelere sahip olma hakkı” vardır. Geçiş dönemi adaleti diyorlar; bir türlü geçmedi ama bu inancımız bu davaya katılma isteğimizi perçinledi, ama sonra içinden cezasızlık geçti.
Suçtan zarar görmüş olmak, bildiğiniz ceza hukuku usulündeki zarar görmek değildi,
Yaralanmıştık. Bir dostumuz, can yoldaşımız, bir meslektaşımız öldürülmüştü. Ömrünü cezasızlıkla mücadeleye ve faili meçhullerin aydınlatılmasına adamış Avukat Tahir Elçi boylu boyunca uzanmış, alçakça öldürülmüş olarak yerde yatıyordu, Dört Ayaklı Minarenin önünde…
Zararımız yaralanmışların dayanışmasıdır. Herkesin payına bir insanın alçakça öldürülmesi düştü, O biz avukatların kıymetlisi ve meslektaşımızdı!
Suçtan zarar görenler herkesti, bizdik, herkesti ve hepimizdik.
Davaya katılmak, yargı hakkımızı kullanmak istiyorduk.
Duruşma hakkımız vardı ve “gerçeklik yargısına” katılmalıydık. Yargıda avukatlar için, savunma için olmazsa olmaz diyorlar! Özgür ve eşit olarak hükmün yazgısını belirleme olanağına katılmak hem görevimiz hem hakkımızdı. Gerçeklik yargısıyla tartışabilmeliydik, doğruluğun ve hakikatin sınanmasını hedeflemiştik.
Diyarbakır’daydık ve biliyorduk; yargılamanın kalbi burada atar.
Hükümden etkilenenler tarafında yargıda taraf olmuştuk ve tartışmalıydık…
Her şey tartışılmadı! Böyle diyoruz, böyle anlatıyoruz ve böyle anlatacağız.
Davada vardık; varmışız gibi yapıldı. Biliyorduk, Dört Ayaklı Minare tanığımızdır.
Davayı Dört Ayaklı Minarenin önünde “şimdilik” bitirdik.
Seslerimizi Muhattar Caminin duvarları duydu. Aynı duvarlar kurşunların seslerini duymuştu!
Hayatın içinden cezasızlık geçti!
Dört Ayaklı Minarenin; dili olsa konuşsa! Duvarlar anlatsa ve kesintisiz hakikati bilebilsek!
Katılım hakkından yoksun bir hükmün etkileyici, saygın, verimli ve bağlayıcı olması ne kadar mümkün değilse, olması da beklenemez. Yargı diyalektiğine katılmaları sağlanmayan taraflar yoksa, gerçekliğin yargısı da gerçekleşemez.
Mağdur; suçta korunan hukuksal değerin sahibidir.
Suçtan zarar gören; suç yüzünden haklarının yararı ve yaşamı ihlal edilendir.
Suçtan zarar gören kavramının tarifi yoktur. Ama suçtan doğrudan zarar görenlerle birlikte dolaylı olarak her türlü zarar görenleri de bünyesinde barındırır.
Suçun mağduru Av. Tahir Elçi olduğu için; yargısal bir diyalog içinde olacağız ve diyalektik konuşacağız, tartışacağız; zannetmiştik.
Asıl failler nerede diyecektik? Sıkça söyledik aslında...
Onları bulun getirin, eksiksiniz dedik. Cezasızlık yaratıyorsunuz, bu davada asıl onlar yargılansın ve cinayet aydınlansın dedik…
Dört Ayaklı Minarenin kendisine ne dediğini, Dört Ayaklı Minarenin önünde Avukat Tahir Elçi şöyle söylemişti; “Tarihi Dört Ayaklı Minare: İnsanlığa sesleniyorum beni ayağımdan vurdular. Ne savaşlar ne felaketler gördüm ama böyle ihanet görmedim; diyor bize”
“Buradan çok açıkça bir çağrı yapmak istiyoruz. Biz bu tarihi bölgede birçok medeniyete beşiklik etmiş, ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede, insanlığın bu ortak mekânda silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz. Bu amaçla bugün arkadaşlarımla Diyarbakır Barosu üyesi avukat arkadaşlarımla, Diyarbakırlılarla birlikte buradayız. Buradan demokratik tepkimizi ifade etmek için buradayız. Bu davranışı tarihe yönelik bu şiddet eylemini, tarihi bir değere yönelik bu suikastı, bu saygısızlığı kınıyoruz. Tarihine, tarihsel değerlerine, tarihsel mirasına sahip çıkmayan toplumlar doğru ve güvenli bir gelecek kuramazlar. Bu nedenle tarihimize, değerlerimize, tarihi ve kültürel mirasımıza sahip çıkalım diyoruz...
Avukat Tahir Elçi alçakça öldürüldüğünde; böyle bir ihanet görmedik bu memlekete…
Ne savaşlar ne felaketler gördü Cizreli Avukat… Sözleri boşuna değildi.
Diyarbakır’da bir dava görüldü, bu davada vardık.
Dört Ayaklı Minarenin önünden geldik, önünde bitirdik…
Davanın içinden cezasızlık geçti…
Adalet hakkı herkes içindir. Hakikat hakkı, gerçeğin bilinmesi hakkıdır.
Herkesin “ihlallerin tekrarına karşı güvencelere sahip olma hakkı” vardır.
Herkes bir güvence içinde yaşamalıdır… Yaşam hakkından devlet sorumludur.
Artık “ihlallerin tekrarına karşı güvencelere sahip olma hakkı” korunacaktır ve ihlaller tekrarlanmayacaktır.
Katılma hakkımız budur… Arayışımız adli hakikattir.
Ceza davasında adli hakikatin ortaya çıkarılmasını, yargının gerçekliğini görmek istedik!
Alçakça cinayetlerin “bir daha asla” yaşanmaması için bir karar olabilsindi amacımız.
Kalıcı barış, adil bir barış inşa edilebilmesi için Dört Ayaklı Minarenin kurşunlanmaması, şiddetin ortadan kalkması amacıyla bir ömür mücadele vermiş Avukat Tahir Elçi gibi yaşam hakkı ihlallerinin hesabını sormak istemiştik, kalıcı adalet sürecine, hukuk düzenine olan güveni kurabiliriz düşüncesiyle dava vardık ve hala varız…
Avukat Tahir Elçi meslek yaşamı boyunca “faili meçhulleri” adli hakikatle yüzleştirmek istedi, umudunu hiç yitirmeden mücadele etti.
Diyarbakır’daki ceza davasındaki yargılamada adli hakikat ile yapısal hakikatin birbirini tamamladığını ortaya koyabilirsek; o zaman baro başkanlarının, avukatların ve insanların öldürülmesine yol açan meçhul kapıları adli ve yapısal hakikatlerle yüzleşerek kapatabiliriz.
Tahir Elçi’nin katlinden bir yıl sonra Av. Mahsuni Kahraman şöyle yazmıştı:
“Tahir ELÇİ, ağır insan hakları ihlallerine ilişkin belirtilen vakalarda ve daha yüzlercesinde, mağdurlara adalet arayışının sembol ismi olmuştur. Bu yüzden onu en iyi tanımlayan cümle 'ömrünü cezasızlıkla mücadeleye adamış insan” cümlesidir. Ömrünü Cezasızlıkla Mücadeleye Adamış İnsan, 28 Kasım 2015 tarihinde uğradığı bir suikast ile yaşamını yitirdi. Cinayetin üzerinden yaklaşık 16 ay geçti. Soruşturmada gelinen aşama itibariyle Soruşturma makamınca, suç faillerinin etkili soruşturulduğuna ilişkin inancı besleyecek bir pratik sergilenebilmiş değil. (…) Devlet, Tahir ELÇİ cinayetini aydınlatarak bizatihi kendisini de aklamakla mükelleftir.”
Devlet bizatihi kendisini aklayamamıştır! Cinayet aydınlatılamamıştır!
Avukat Tahir Elçi’nin öldürülmesinden kim sorumludur?
Yaşam hakkının ihlalinden devlet sorumludur.
Bugün olmasa bile, mükellefiyetleri olanlar yarın hakikatin gölgesinden çıktıklarında cezasızlık korunmayacaktır.
Öncelikle suçtan toplum zarar görmüştür. Adalet hakkımız için, herkesin hakikat ve onarım hakkı için ve yaşam hakkını korumak ve hak ihlallerin tekrarına karşı güvencelere sahip olma hakkımızı gerçeğe dönüştürmek için ceza davasına katılarak hatırlatmak istemiştik!
İnsan hakları ihlalleriyle hesaplaşmaya, yüzleşmeye ve haksızlıkları gidermeye mecburuz.
Biz davaya katılanlar Cizreli Avukat Tahir Elçi’nin yaptığını yapmaya çalıştık.
Görüşümüz; arayışımızdır.
Arayışımız hukuktur, adalet arayışıdır.
Diyarbakır’da bir mahkemede bir ceza davasında hakikat hakkını aradık.
Cezasız kalan ve şimdiye kadar cezasız bırakılan bütün suçlar geri döner. Cezalandırılamayan suçların mahkûm edilmemesi, onun toplumsal olarak onaylandığı mesajını yayar, failleri cesaretlendirir.
Katılanların çabası; sarsılmışların dayanışmasıyla “hakikat hakkı” ve “adalet hakkı” peşinden koşmaktır. Cezasızlık anlayışını mahkûm etmektir, yüzleşmektir.
Çocuklarımız bir gün bize gözünüzün önünde alçakça öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi için ne yaptınız diye sorarsa; içimizdeki yasımızla ve kimsenin böyle bir alçaklık yaşamaması için elimizden gelen çabayı gösterdik diye verebileceğimiz cevabımızla bir hikayemiz var! Kimsenin kimseye anlatacak böyle bir cevabı ve böyle bir hikayesi olmasın!
Sadece Diyarbakır Baro Başkanı Avukat Tahir Elçi’yi unutmayın.
Alçakça öldürülmesi bu memlekete yapılan en büyük ihanetlerden birisidir.
Türkiye’de iktidarlardan iktidarlara devredilen süreklilik hali cezasızlıktır.
Hakikati bilme hakkının ve adalet hakkının,
Onarım hakkının ve ihlallerin tekrarına karşı güvence hakkının,
Koruyucuları avukatlar olmak istedik, istiyoruz.
Tahir Elçi davasının, bitmemiş bir yargı mücadelesinin tarafıyız, onun için katıldık.
Bilinmesini isteriz ki;
Cezasızlık, duyulacaktır.
Cezasızlık bilinecektir.
Cezasızlık anlatılacaktır.
Fikret İlkiz'in bu yazısı, ilk olarak Bianet'te yayımlanmıştır.