16 Mayıs 2022

Canlı yayında yargı eleştirisi

Devlet veya hükümet, kim olursa olsun görüşlerini açıklayan siyasi kişileri ve yayın organlarını cezalandırmak yerine basın yayın özgürlüklerini korumalıdır. Demokratik bir sistemde hükümetin eylemleri basının ve kamuoyunun yakından incelemesine tabidir.

Televizyonlar canlı yayınları kesmek zorunda mıdır? Ne zaman?

Siyasi tartışmaların medya yoluyla yayımlanmasında kuşkusuz yayın organlarının sorumlulukları vardır; sorumsuz değildirler. Meslek ilkeleri gereği “yayın kesme” hallerini gazeteciler etik ve doğru davranış kurallarına göre gerçekleştirirler. 

TELE 1, HALK TV ve KRT logolarıyla yayın yapan televizyon kuruluşlarına ceza verildi. Canlı yayın bağlantısı kurularak Gezi Parkı eylemlerine ilişkin davada verilmiş olan mahkûmiyet kararları hakkında yapılan basın toplantılarını ve açıklamaları 25.04.2022 tarihli yayınlarında yayımladıkları için cezalandırıldılar.   

RTÜK, bu yayınlarda CHP Grup Başkanvekili olan milletvekili ve Türkiye İşçi Partisi İstanbul Milletvekili tarafından yapılan açıklamalardaki ifadelerin “kişilere ve kuruluşlara yönelik eleştiri sınırının ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı ifadelere yer verilmesi ve suç işlemeyi, suçluyu övücü nitelikte yayın yapılması” olduğu kanaatiyle yayın kuruluşlarının para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. 

Bu cezalar eleştirisiz bir düzenin kurulması, dümdüz haberlerle donatılmış bilmeyen, düşünmeyen bir toplumun kurulması zihniyetidir.  

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu acaba özerk ve tarafsız mıdır?

Kuruluşu hakkındaki 15.2.2011 kabul tarihli 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın hizmetleri Hakkında Kanuna göre; RTÜK radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetleri sektörünü düzenlemek ve denetlemek amacıyla, idari ve mali özerkliğe sahip, tarafsız bir kamu tüzel kişiliği niteliğinde bir kuruluştur (Madde 34).

Kanunda RTÜK'ün özerk ve tarafsız bir tüzel kişilik olduğu belirtiliyor. Ancak tam aksine siyasi bir kuruldur. RTÜK üyeleri siyasi parti grupları tarafından aday gösterilenler arasından TBMM Genel Kurulu tarafından seçilir. Daha başında kurul üyelerinin seçiminde adayların siyası partiler tarafından gösterilmiş olması üst kurulun tarafsızlık ve bağımsızlığını etkilemektedir. RTÜK oluşumunda siyasi partilerin görüşlerini yansıtan kurul ortaya çıkmaktadır. Bu görünüm “özerk” veya “tarafsız” bir bağımsız otorite olma niteliğine aykırıdır.  

RTÜK bağımsız idari otorite sayılamaz. Bağımsız idari otoriteler hükümet ve bakanlıklar karşısında özerkliğe sahiptir. İdari işlem niteliğinde tedbir ve karar alma yetkileri vardır. Bu otoriteler mevcut bir kamu kişiliğinin bünyesi içinde kurulur. Kendi tüzel kişilikleri bulunmaz, ama bağımsızdırlar. Bağımsızlık idari otoritenin karar yetkisinde kendini gösterir. Bağlı oldukları kamu kişisine aslında hiyerarşik olarak bağlı değildirler. Bağımsız idari otoriteler kamu kurumu olmadıklarından başbakanlığa veya ilgili bakana sadece hizmetin yönetimi bakımından bağlıdırlar. Fransa’da Görsel-İşitsel Üst Kurul ve İngiltere’de Bağımsız Televizyon Kuruluşu (ITC) kamu özgürlükleri alanında çalışan bağımsız idari otoritedir.

Bizde ise Anayasa'nın 123 madde düzenlemesine göre kamu tüzel kişiliği kanunla veya 9.7.2018 tarihinden itibaren Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle kurulur. Üst Kurul 6112 sayılı kanunla kurulmuştur. Kanuni tanımında; “kamu tüzel kişiliği” denilmeyen ama “kamu tüzel kişiliği niteliğinde” tarafsız kuruldur.  Radyo ve televizyon yayınlarını düzenlemek ve denetlemek amacıyla yönetmelik çıkarabilir (Anayasa Md. 124).

Acaba nasıl “yönetmelik” çıkarabilir?

Anayasanın 124’üncü maddesine göre Cumhurbaşkanı, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilikleri kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla yönetmelik çıkarabilirler. 

O halde Anayasa'da yer alan yeni düzenlemeye göre şartlı yetki bakımından RTÜK Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine aykırı olmayan ve bu kararnamelerin uygulanmalarını sağlayan yönetmelik çıkarılabilir.

Bu yapılanmayla RTÜK görsel-işitsel kitle iletişim araçlarının faaliyet alanında “kamu tüzel kişiliği niteliğinde” bir kurul olarak bağımsız idari otorite değildir, doğrudan siyasi iradeye bir bağlılığı söz konusudur.

Anayasa Mahkemesi kararlarında özerklik; yürütme organı, siyasal partiler ve kişilerin etkisinden uzak olarak örgütlenme ve yetkilendirme olarak kabul edilmektedir. Özerk örgütlenmede, yürütmenin etkisinin olmaması gerekir. Özerk kuruluşun çalışanları her türlü etkiden uzak tutulmalıdır. Özerk kuruluş aynı zamanda özerk bir yönetim yaratabilmeli yönetim ve uygulama kurallarını da yine kendisi düzenlemelidir. Bu tür kuruluşların keyfi davranmaması için yasalarla bir takım tedbir ve denetim usulleri getirilebilir.  

Hatırlatmada bulunmakta yarar var. Örneğin Cumhurbaşkanlığının 28 Ocak 2022 tarihli “Basın ve Yayım Faaliyetleri” hakkındaki 2022 yılının (1) numaralı Genelgesi yazılı, sözlü, görsel ve internet ortamındaki basın faaliyetleri hakkındadır ve 2022 yılında medyada neyin nasıl olacağını, yöneticilerden hassasiyet ve titizlik beklenen konuları gösteriyordu.

Genelge; hiyerarşik amirlerin, uygulamada özellikle bakanların, sahip oldukları hiyerarşi gücüne dayanarak astlarına, onların uygulamakla yükümlü oldukları kanun hükümlerinin yorumlanması ve uygulanması konusunda verdikleri emir ve talimatlardır. Yeni bir kural koymazlar, kanunlarda bulunan kurallara yeni bir şey eklemezler. Genelgeler, “iç düzen” işlemidir ve bir “hukuk kuralı” değildir.

Genelgede çocuklarımızın ve gençlerimizin “sosyal medya ortamı” dahil bazı mecralardaki tüm yazılı, sözlü görsel basın ve yayınların zararlı içeriklerinden korunması hakkındadır. 

İşte RTÜK tarafından hassasiyet ve titizlikle (!) yayıncı kuruluşlardan takip edilmesi istenilen son örnek; yayıncı kuruluşlara Gezi olayları hakkındaki karardan sonra siyasetçi /milletvekilleri tarafından yapılan açıklamalar yüzünden verilen idari para cezaları olmuştur.

Türkiye’de ifade özgürlüğünün baskılanacağı bu yılın başında zaten ilan edilmiştir.

Basın özgürlüğü olmayan bir medya istenmektedir. Her türlü mevzuatla sınırlandırılan basın yayın düzeni kurulmaktadır. 

Eleştiriler düzene uygun olacaktır ve eleştiri sınırlarının aşılıp aşılmadığı yöneticiler tarafından hassasiyetle takip edilecektir.

Siyasetçiler yargı düzenini tartışamaz mı?

Yargı düzeni hakkında toplum ve kamuoyu fikir sahibi olamaz mı? 

Değer yargıları kanıtlanmak zorunda mıdır?

Somut gerçek gerektiğinde kanıtlanabilir. Ama medya yoluyla açıklanan değer yargılarının doğruluğunun ispatı beklenemez, değer yargılarının kanıtlanması mümkün değildir. Eleştiriler sert ve ağır olabilir. Demokrasi ve çoğulculuk gereği yorumlardaki kanaatler katlanılmaz olsa ve hiç hoşa gitmeyen görüşler bile olsa ifade özgürlüğünün koruması altındadır.

Eleştiri hakkına kamu makamlarının müdahalesi söz konusu değildir.

İfade özgürlüğü demokratik toplumun zorunlu temelidir. AİHS (md.10)’da düzenlenen ifade özgürlüğü kapsamına “siyasi görüş” açıklamanın da girdiği hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır.

AİHM’si “Piermont v. Fransa”[i] vakasında verdiği 27.04.1995 tarihli kararında açıkça şöyle demektedir: “Resmi görüşlere ve düşüncelere muhalefet eden bir kişinin görüşleri siyasal arenada kendine yer bulabilmelidir...”,

“Castells v. İspanya Vak’ası”nda Mahkemenin 23/04/1992 tarihinde verdiği kararda[ii] da belirtildiği gibi “...İfade özgürlüğü herkes için önemli olmakla birlikte, halkın seçilmiş temsilcileri için özellikle önemlidir. Bu kişiler seçmenleri temsil eder; onların zihinlerini meşgul eden sorunlara dikkat çeker; onların yararlarını savunur. Bu nedenle başvurucu gibi, parlamentoda temsil edilen bir muhalefet üyesinin ifade özgürlüğüne müdahale, Mahkemenin çok daha dikkatli incelemesini gerektirir”, (parag.42) “Hukukun üstünlüğü ile idare edilen bir Devlette basının öncü vazgeçilmez rolü unutulmamalıdır...Basın özgürlüğü halkın siyasal liderlerin düşünceleri ve davranışları hakkında görüş sahibi olabilmeleri için en uygun araçlardan biridir...İfade özgürlüğü ayrıca herkesin, demokratik bir toplumun özünde yer alan özgür siyasal tartışmaya katılmasını olanaklı kılmaktadır”, (parag.43). “...Hükümeti eleştirmenin hoş görülebilir sınırları, kişileri, hatta politikacıları eleştirmenin sınırından daha geniştir. Demokratik bir sistemde hükümetin eylemleri ve ihmalleri, sadece yasama ve yargılama organlarının değil, basının ve kamuoyunun da yakından incelemesine tabidir. Dahası hükümetin elinde tuttuğu üstün konum, özellikle muhaliflerinin ya da medyanın haksız saldırılarını ve eleştirilerini karşılamak için başka araçları kullanabilecekken ceza davasına başvurmakta kendini sınırlı görmesini gerektirir. Ancak yetkili Devlet makamları, kamu düzeninin güvencesi olmaları sıfatıyla, temelden yoksun ya da kötü niyetle oluşturulmuş iftira niteliğindeki suçlamalara karşı, aşırıya kaçmadan ve gereği gibi tepki göstermeyi amaçlayan cezai nitelikte önlemleri almakta serbesttirler”, (parag.46).

12 Ocak 2004 tarihli 872 Sayılı Bakan Yardımcıları Toplantısında kabul edilmiş olan “Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi / Medyadaki Politik Tartışma Özgürlüğü Üzerine Deklarasyon” da her bireyin gelişmesi için temel olan ve AİHS’nin 10. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü ve bilgi edinme hakkı ile 1982 tarihli İfade ve Bilgi Özgürlüğü üzerine Deklarasyonda yer alan temel haklar RTÜK’e tekrar anımsatılmalıdır.  

Bu deklarasyonda yer alan “Kamu Kuruluşlarını Eleştirme Özgürlüğü” başlığı altında yer alan ilkeye göre; “Yürütme, yasama ve yargıya ilişkin devlet, hükümet ve diğer kurumlar medyada eleştirilere konu olabilir. Hâkim konumlarından dolayı böylesi kurumlar hakarete ilişkin ceza kanunu normları ile korunmamalıdırlar. Bu kurumlar tabii ki böylesi bir korumayı isterler. Ancak, bu koruma kısıtlayıcı bir şekilde yapılmalı ve hiçbir durumda eleştiri özgürlüğünü ortadan kaldıracak bir şekilde kullanılmamalıdır. Bu kurumları temsil eden bireyler birey olarak korunmaya devam ederler.”

Yargı eleştirilebilir, basın yayın organları bu eleştirileri kamuoyuna duyurmak zorundadır.

Devlet veya hükümet, kim olursa olsun içinde bulunduğu hâkim pozisyonu nedeniyle görüşlerini açıklayan siyasi kişileri ve yayın organlarını cezalandırmak yerine basın yayın özgürlüklerini korumalıdır.

Demokratik bir sistemde hükûmetin eylemleri ve ihmalleri, sadece yasama ve yargılama organlarının değil, basının ve kamuoyunun da yakından incelemesine tabidir.

Özellikle yargı organlarının kararları toplumun yakın incelemesi altında olmalıdır. Basın yayın organlarının canlı yayınlarla gerçekleştirdikleri olup bitenler hakkındaki görüşlerin yayınlanmasında siyasal görüşleri sansürlemek, kesmek ve durdurmak gibi bir görevi yoktur.

Tarafsızlığı kuruluşundan beri tartışmalı RTÜK tarafından verilen cezalarla cezalandırma, yargı yoluyla müdahale, halkın gerçekleri öğrenme ve bilgi edinme hakkına müdahale edilmesi herkesin görüş edinme hakkının açık ihlalidir. 


[i] Piermont v. Fransa”, bkz., (Series A, No.314).

[ii] Miguel Castells v. İspanya”, bkz., HRLJ, Vol. 13, No.11-22, 30 December 1992, sf:427-437. Castells Vak’ası kararının Türkçe metni için bkz., Osman Doğru (editör), İnsan Hakları Kararlar Derlemesi, Cilt:2, İstanbul 1998, sf:51-74.


Fikret İlkiz'in bu yazısı, ilk olarak Bianet'te yayımlanmıştır

Yazarın Diğer Yazıları

İnsan haklarının vicdanı

Çocuklar yıkılmış, yakılmış evlerin, okulların, hastanelerin yıkıntıları arasında aç, yoksul, susuz ve ayakları çıplak oynuyorlar….

Matbuatın kahırlı evlatları

“Her şey” mümkün olduğunda her şeyi yapanların kötülüklerine karşı ne demeliyiz?

Gazeteciler tehlike altında

Haberler ve gazeteciler tutukludur, özgürlükleri ceza tehdidi altındadır

"
"