Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu arasında Kanal İstanbul tartışması sürüyor.
Kılıçdaroğlu, iktidara geldiklerinde, Kanal İstanbul için para ödemeyeceklerini iç ve dış finans kaynakları ile müteahhitlere duyurdu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Kılıçdaroğlu'na "uluslararası tahkim yoluyla bu paraları sizden söke söke alırlar" mealinde bir yanıt verdi.
Erdoğan'ın sözlerinden iki anlam çıkıyor:
Birincisi; seçimi kaybedebileceğini kabul etmiş olmasıdır. Kendinden sonraki iktidar için Kılıçdaroğlu'na "sizden söke söke alırlar" dediğine göre CHP'nin iktidar olabileceğini düşünüyor demektir.
İkincisi; her zaman olduğu gibi müteahhitlerin çıkarlarını koruyor, onları garanti altına alıyor. Yerli veya yabancı müteahhitlerin Kılıçdaroğlu'nun yöneteceği Türkiye Cumhuriyeti devletinden paraları söke söke alacaklarını söylüyor.
"Söke söke alırlar" konusu biraz karışık.
Bağıtlanan her türlü sözleşme usulüne uygun olarak iptal de edilebilir.
Çizgi: Tan Oral
Bir projenin ve o projeye ilişkin sözleşmelerin ulusal çıkarlara aykırı olduğu, hazineyi büyük kayba uğrattığı, gelecek nesilleri borç altına soktuğu, usulüne uygun yapılmadığı, birilerine haksız kazanç sağladığı anlaşılırsa o iş tasfiye edilebilir. O zamana kadar yapılmış masraflar incelenir ve yasalara uygun olanlar ödenir, iş de kapatılır. Örneklerini gördüğümüz gibi 25-30 yıl hazine garantili, bedeli halka ödetilecek, yıllarca yandaşlara hazineden döviz aktarılmasını sağlayacak kanallar kapatılabilir.
Yasa niteliği kazanmış, çok taraflı bir uluslararası sözleşmeyi, Meclis'in yetkisindeyken, tek başına bir imzayla feshettiğini açıklayan Erdoğan'ın yasa niteliği taşımayan sözleşmelerin feshedilebileceğini de bilmesi gerekir ki yasa niteliği taşısa bile o sözleşmeler de yine yasa yapma yöntemiyle Meclis tarafından feshedilebilir.
Bu, hazineden yıllarca sürecek döviz garantili diğer projeler için de geçerlidir. Hazineye büyük zarar veren, gelecek kuşakların vergilerini şimdiden taahhüt altına sokan bu projeler de iptal edilebilir, eğer bitirilmişlerse kamulaştırılabilir.
Kanal İstanbul konusuna gelince…
Henüz Kanal İstanbul projesinin ihalesi yapılmış değil. "Projenin temelini atıyoruz" diye Kuzey Marmara otoyoluyla ilgili eski bir projenin köprü temelini atan iktidar halkı yanıltmayı denedi ancak başarılı olamadı. Halk, atılan temelin kanal İstanbul'la ilgili olmadığını biliyor. Ama gerçek dışı söylemlerine halkı inandırmayı başarmış olan iktidar bu kez aynı başarıyı gösteremedi. Halk artık iktidarın söylediği her şeye gözü kapalı inanmıyor.
Kanal İstanbul'la ilgili olarak bilim insanlarının ve uzmanların ortaya koyduğu gerçekler Türkiye'nin böyle bir kanala ihtiyacı olmadığını gösterdi. Üstüne üstlük yaratacağı ekolojik yıkımın maliyetinin çok yüksek olduğu da anlaşıldı. Ekonomik açıdan da askeri açıdan da stratejik bir değeri olmayan Kanal İstanbul'un da hazineden yandaş müteahhitlere açılacak bir para kanalı daha olacağı, ayrıca iki tarafına kurulacak iki şehirle bir rant projesi olduğunu da anlaşıldı. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı'nın, projenin "geçiş garantili" olacağını açıklaması, Türkiye'nin müteahhitlere bu kanaldan belli sayıda gemi geçmesini garanti edeceğini gösteriyor. Bu da köprülerde, havaalanlarında olduğu gibi geçmeyen araçların parasının vatandaşa ödettirileceğini gösteriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu paraların müteahhitlere ödenmesi konusunda o kadar kararlı ve ısrarlı ki, sözleşmelerde Türk mahkemeleri yerine yetkilendirilmiş yabancı mahkemelerin yetkili kılınmasını güvence olarak görüyor. Yerli ve milli yaklaşımıma pek uyan bir tutum değil.
Doğal olmayan su yolları çok büyük zaman ve maliyet tasarrufu sağlamak için açılır. Örneğin Süveyş Kanalı, gemileri Afrika kıtasını dolaşmaktan kurtarmak için açılmıştır. Büyük zaman ve para tasarrufu sağlar. Yine Panama kanalı da gemilerin Güney Amerika Kıtası'nı dolaşmamaları için açılmıştır.
Oysa Kanal İstanbul'un böyle bir özelliği yoktur. Doğal su yolu olan İstanbul Boğazı'nın biraz daha batısına bir beton kanal açmak gemiler için yolu kısaltmıyor, onları bir kıtayı dolaşmaktan kurtarmıyor, İstanbul Boğazı'nın önünde haftalarca beklemek gibi bir sorunu da çözmüyor. İstanbul Boğazı'ndan geçen gemi ve tanker sayısı her yıl ciddi oranda azalıyor. Gemi trafiği artmıyor, azalıyor. Bu durumda İstanbul Boğazı'ndan rahatlıkla ve ucuza geçen gemilerin daha fazla para ödeyerek Kanal İstanbul'dan geçmeleri için bir neden yok.
İktidarın gerçek niyetinin bir su yolu etrafında iki kent kurmak, inşaat yapmak, arsa, ev, ofis dükkan satmak, kanal etrafındaki arazileri kapatanları zengin etmek olduğu ve kanalı yapacak müteahhitlere de hazineden yıllarca dövizle para ödenmesini amaçladığı anlaşılıyor.
İktidarın niyeti belli ama böyle bir kanalı açmaya siyasi ömrünün yetip yetmeyeceği belli değil.