25 Aralık 2020

Kişiye göre hukuk olmaz

Selahattin Demirtaş'ın görüşlerini beğenmeyebilirsiniz, sizin görüşleriniz onunkinin tam tersi de olabilir, siz onu terörist olarak da görüyor olabilirsiniz, bu nedenle siyasi bir mücadele verebilirsiniz ancak suçlu olup olmadığına, terörist olup olmadığına yargı karar verebilir

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi'nin, Selahattin Demirtaş hakkında verdiği karar için "bizi bağlamaz" dedi.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da, "Selahattin Demirtaş teröristtir. AİHM'in aldığı kararın anlamı yoktur, boşa çıkmış bir karardır" diye özetlenebilecek bir yorum yaptı.

Erdoğan ve Soylu'nun bu açıklamalarından sonra, Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılmasına ilişkin AİHM kararının uygulanmayacağı da ortaya çıkmış oldu.

Oysa AİHM eski Yargıcı Rıza Türmen, söz konusu kararla ilgili olarak T24'te kaleme aldığı yazısında AİHM kararlarının bağlayıcı, Büyük Daire kararlarının da içtihat niteliğinde olduğunu vurgulayarak Demirtaş'ın serbest bırakılması gerektiğini vurguladı. Türkiye'de Türmen gibi görüş bildiren birçok hukukçu oldu.

Kişiye göre değişmemeli

Demokratik hukuk devletlerinde yargı kararlarının kişiye göre farklı uygulanması mümkün değildir. Hukuk kişiye göre değişmez. Anayasa'da ifade edildiği gibi herkes kanun önünde eşittir. Yargının bağımsızlığı da anayasal güvence altındadır.

Yargıçlar, yargıladıkları kişinin kim olduğuna bakmazlar. Yargıladıkları kişi kim olursa olsun, kanunlar ne diyorsa ona göre hüküm kurarlar. Adalet heykelinin gözü bu nedenle kapalıdır. Yargının, kişiye göre değil hukuka göre karar verdiklerini simgeler.

AİHM, Türkiye'nin, yetkisini kabul ettiği bir mahkemedir. Anayasa'nın 90. maddesine göre de Meclis'te kabul edilmiş uluslararası sözleşmeler, iç hukuk normlarının üstündedir. Bu nedenle Türkiye, AİHM kararlarını uygulamakla yükümlüdür.

Buna karşın, kararın Selahattin Demirtaş'la ilgili olması nedeniyle yok sayılması ve uygulanmaması Anayasa'ya aykırılık oluşturan bir durumdur. Bu durum da Rıza Türmen'in vurguladığı gibi bir hukuk devleti sorununa işaret eder.

Selahattin Demirtaş'ın görüşlerini beğenmeyebilirsiniz, sizin görüşleriniz onunkinin tam tersi de olabilir, siz onu terörist olarak da görüyor olabilirsiniz, bu nedenle siyasi bir mücadele verebilirsiniz ancak suçlu olup olmadığına, terörist olup olmadığına yargı karar verebilir.

Buna yargı yerine siyaset karar veriyorsa ve yargı da siyasi otoritenin kararına göre hüküm kuruyorsa, o zaman bir hukuk devletinden söz etmek mümkün değildir.

Anayasa'da yazıldığı gibi hukuk devletinin gereği AİHM kararının uygulanmasıdır. 

 Hukuk devleti olmak

Türkiye Anayasa'da belirtildiği gibi demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.

Ancak son uygulamalarına bakıldığında iktidarın devletin bu niteliklerini dikkate almadan hareket ettiği gözlenmektedir.

Hukuk devleti niteliğine bakalım…

Türkiye'de bir alt derece mahkemesi Anayasa Mahkemesi'nin kararını "uygulamıyorum" dedi ve uygulamadı. Onunla da kalmadı Anayasa Mahkemesi'ne ders vermeye kalktı. Hakimler ve Savcılar Kurulu, anayasaya göre Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına uymak zorunda olan yargıçlar hakkında bir eşlem yapmadı.

İktidar sözcüleri de alt derece mahkemesinden yana Anayasa Mahkemesi'nin karşısında tutum aldılar. Anayasa Mahkemesi'nin varlığını tartışmaya açtılar.

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin, dosyalarının gözden geçirilmesini istediği bazı hükümlüler, pandemi gerekçesiyle yapılan İnfaz Yasası değişikliği veya yargı kararıyla serbest bırakıldılar. İnfaz Yasası değişikliği yapılırken bile sanıklar siyasi tutumlarına göre ayrıştırıldı. Tutuklu gazeteciler Meclis'te gece yarısı düzenlemesiyle İnfaz Yasası değişikliği dışında tutuldular, cezaevinde kalmaya devam ettiler.

Bu uygulamalar Türkiye'de hukukun kişilere göre farklı uygulandığının somut örnekleri.

İktidarın yargıyı siyasalaştıran uygulamalarına her geçen gün bir yenisi eklenirken, "Türkiye'nin yeri Avrupa'dır, AB üyeliği stratejik hedefimizdir" demenin de, "hukuk reformu yapıyoruz" diye müjde vermenin de inandırıcı bir yönü yoktur.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.

"
"