MHP lideri Devlet Bahçeli, HDP'nin kapatılmasını istedi.
Bu isteğini şöyle dile getirdi:
"Adalet ve hukuk devreye girmeli, HDP'nin kapısına açılmamak üzere kilit vurulmalıdır. HDP'yi Türk siyasetinin taşıma ve hazmetme kapasitesi dolmuştur. Bu terör ve bölücülük yatağı kapatılmalıdır."
Bahçeli'nin ardından MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın şöyle devam etti:
"HDP/PKK halk düşmanıdır, tabiat ve insanlık düşmanıdır. Terör örgütü HDP/PKK, kâmilen itlafı gereken bir siyasi haşere sürüsüdür."
MHP, HDP ve öncülü partilere karşı bu kadar ağır ifadeler kullanmamıştı.
Bahçeli'nin HDP'nin kapatılmasını istemesi, Yalçın'ın daha önce örneği görülmemiş sertlikteki bu açıklamaları, Cumhur İttifakı'nın önümüzdeki seçimler için izleyeceği politikanın çerçevesini çiziyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'dan bu talep ve sözlere bir eleştiri gelmemiş olması, bu çizginin AK Parti tarafından da desteklendiği anlamı taşıyor.
MHP lideri Bahçeli'nin talebinden sonra, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı HDP hakkında bir kapatma davası açar mı? Açabilir. Bahçeli'nin kamuoyuna yansıttığı taleplerin genellikle AK Parti iktidarı tarafından hayata geçirildiği ve konu yargıyı ilgilendiriyorsa yargının da o yönde karar aldığı biliniyor. Bu nedenle Yargıtay Başsavcılığı'nın HDP hakkında kapatma davası açması ve Anayasa Mahkemesi'nin de HDP'yi kapatması sürpriz olmaz.
Böyle bir gelişme HDP'yi siyasetten çıkarmaz. Daha önceki kapatma kararlarında olduğu gibi HDP'nin yerine yeni bir parti kurulur veya kurulmuş olan varsa ona dönüştürülür ve HDP başka isimle siyasi varlığını sürdürür.
Elbette AK Parti de MHP de bu siyasal deneyimi biliyor. Parti kapatmaların bir çözüm üretmediğini ve yerine kurulan partilerin kapatmaya tepkinin de katkısıyla daha çok güçlendiği tarihi bir gerçek.
Ancak buna karşın MHP'nin ve dolayısıyla Cumhur İttifakı'nın HDP'nin kapatılmasını talep etmesinin önümüzdeki seçimler açısından bir siyasi anlamı ve mesajı var.
Anlaşılıyor ki Cumhur İttifakı önümüzdeki seçimde seçmeni "Ya Cumhur İttifakı ya PKK" ikilemine sıkıştırmayı hedefliyor. Bu sıkıştırmayı, "Cumhur İttifakı'na oy vermezsen PKK'yı desteklemiş olursun" söylemiyle yapacak. Bu söylemi kullanırken, CHP'yi, İyi Parti'yi, Saadet Partisi'ni, Gelecek Partisi'ni ve DEVA Partisi'ni de "HDP-PKK kefesi"ne koyacak. Millet İttifakı'na ve diğer muhalefet partilerine böyle yüklenecek.
İktidar, izleyeceği siyaseti; ekonomi, Korona salgınıyla mücadele, dış politika gibi alanlarda değil HDP-PKK karşıtlığı üzerine kuracak. Böylece, Millet İttifakı'nı tavır almaya zorlayacak. Konu PKK olduğu için Millet İttifakı'nın partileri, "devletten yana olmak, PKK'ya karşı olmak" hassasiyetiyle, AK Parti ve MHP'nin bu atağına karşı durmaz ve zımni de olsa Cumhur İttifakı cenahında kalırlarsa, HDP seçmeninden Cumhurbaşkanlığı için destek almaları zorlaşacak. HDP'nin desteğinin olmadığı bir seçimde Cumhur İttifakı, Millet İttifakı'na karşı cumhurbaşkanlığı seçimini daha rahat kazanacak.
Cumhur İttifakı'nın seçim kampanyasını "HDP-PKK ve Millet İttifakı'na" karşı "milliyetçi cephe" karşıtlığına oturtması, iktidarın; işsizlik, enflasyon, yoksulluk, liranın erimesi, dış politikada yalnızlık gibi alanlarda savunma yapmaktansa, "milli güvenlik" , "Türkiye'nin bekası," milli birlik," "Türklük ve İslam" üzerinden muhalefete karşı hücuma geçmesini sağlayacak. Millet İttifakı'nın bu konuda savunmaya geçmesi ise kolayca terör ve terör örgütü destekleyiciliği, bölücülük, ihanet, vatan hainliğiyle suçlanmasına neden olacak.
Cumhur İttifakı açısından bu politikanın sorunlu yönleri var. Bunlardan birincisi HDP'ye oy vermiş 6,5 milyon seçmenin ve bu seçmenlerin çoğunluğunu oluşturan Kürt vatandaşların, toptancı bir yaklaşımla, PKK'lı terörist ilân edilmesidir. İkinci sorunlu yön ise Cumhur İttifakı adaylarının geçtiğimiz yerel seçimde HDP oylarına talip olduklarını seçim meydanlarında söylemiş olmalarıdır. Üçüncüsü, İstanbul yenileme seçimi öncesinde iktidarın, Abdullah Öcalan'dan bir mesaj ürettirip televizyonlardan kamuoyuna duyurması, bu mesajdan medet umulması ve kardeşi Osman Öcalan'ın TRT ekranlarından konuşturulmasıdır. Ve nihayet AK Parti'nin 2009'dan 2015'e kadar HDP ve öncülü partilerle çok yakın bir çalışmayla çözüm süreci yürütmüş olmasıdır.
Kuşku yok ki Millet İttifakı, seçim kampanyası sırasında AK Parti'ye bu bagajını hatırlatacaktır.
Arka arkaya yapılan kamuoyu yoklamaları gösteriyor ki, HDP dışarıda bırakılırsa, Cumhur İttifakı'nın da Millet İttifakı'nın da cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmasının garantisi yoktur. HDP ve daha genel kapsamda Kürt oylarını kazanma şansı çok zayıf olan Cumhur İttifakı'nın çabası, bu oyların Millet İttifakı'na gitmesini önlemektir. İktidarın seçim stratejisi buna kuruludur.
Kuşkusuz Millet İttifakı'nın bileşenleri olan CHP, İyi Parti ve Saadet Partisi'nin terör ve ayrılıkçı terör örgütü PKK'ya karşı duruşu sürecektir. İktidarın bu partileri "PKK ile özdeş" göstermesi gayretlerini boşa çıkaracak argümanları vardır. Millet İttifakı, geçtiğimiz yerel seçimlerde yaptığı gibi HDP'ye oy veren ve vermeyen Kürt seçmenle, terörü ve PKK'yı ayıracak bir söylem kullanacaktır. İktidarın, siyaseti "ya bendensin ya PKK'dan" ikilemine indirmesi çabasını da boşa çıkarmaya gayret gösterecektir.
Millet İttifakı bunu, seçmeni kimlik siyasetinden uzaklaştırarak "ya demokrasi ya otoriter rejim" ikilemiyle başarmaya çalışacaktır.
HDP'nin PKK'yla arasına mesafe koyması konusu ise ayrı bir inceleme konusudur.