Salgın ve yangın felaketlerinin ortağa çıkardığı bir gerçek şu ki Türkiye, Cumhuriyet kurumlarını yok etmenin bedelini ağır biçimde ödüyor.
Çağının çok ötesini görebilen bir lider olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kapatan Türkiye aşı konusunda dışa bağımlı bir ülke haline gelmiş durumda.
Aynı şekilde yine Atatürk’ün kurduğu Türk Hava Kurumu’nun çökertilmesi nedeniyle Türkiye yangın söndürme uçağı edinmek konusunda da dışa bağımlı.
Bu iki felaket, bir zamanlar Çin’e, Mısır’a aşı gönderen, komşu ülkelerdeki yangını THK filolarıyla söndüren Türkiye’yi her iki alanda da diğer ülkelerin eline bakan bir konuma düşürdü.
Hıfzıssıhha Enstitüsü, Atatürk tarafından halkın sağlığını korumak amacıyla yapılacak laboratuvar çalışmaları için, 1928 tarihinde kuruldu. Bu kurum kısa sürede çok başarılı çalışmalar yaptı. Özellikle aşı konusunda dünyanın önde gelen kurumları arasına girdi. Salgın hastalıklar sırasında Çin’e, Mısır’a ve başka ülkelere aşı gönderen bir kurumdu.
AK Parti iktidarı Atatürk’ün mirası olan gözde kurumu 2011 yılında kapattı. Çin’e aşı gönderen Türkiye şimdi Çin’den aşı gelsin diye bekleyen bir ülke durumunda.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün hangi başarılara imza attığını anımsayalım:
1931: Ağız yoluyla uygulanan BCG aşısı üretimi.
1932: Serum üretiminin ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye gelmesi sonucu dışarıdan serum ithali durduruldu.
1933: Simple metodu ile kuduz aşısı üretimi.
1934: İstanbul Aşıhanesi'nin enstitü bünyesine nakli ve çiçek aşısı üretiminin ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye gelmesi.
1942: Tifüs aşısı ve akrep serumu üretimi.
1948: Boğmaca aşısı üretimi. İnfluenza virüsü, New-Castle virüsü ve tavuk vebası üzerine araştırmaların başlaması.
1950: İnfluenza Laboratuvarı'nın Dünya Sağlık Örgütü tarafından Uluslararası Bölgesel İnfluenza Merkezi olarak tanınması, influenza aşısı üretimi.
1958: Frenginin modern yöntemlerle teşhisi.
1965: Kuru çiçek aşısı üretimi.
1970: Fibrinojen, albumin ve gamma globulin üretimi.
1983: Kuru BCG aşısı üretimi.
1987: AIDS Araştırma ve Doğrulama Merkezi'nin açılması.
1992: Kan ürünlerinin viral inaktivasyonu.
“İstikbal göklerdedir” diyerek havacılığın gelecekteki önemini çok önceden gören Atatürk 1925 yılında da “Türk Teyyare Cemiyeti” adıyla Türk Hava Kurumu’nu kurdu. Cemiyet 1935 yılında bu adı aldı.
THK’yı kuran Atatürk’ün amacı Türkiye’de havacılık sanayisini kurmak, askeri, sivil, sportif ve turistik havacılığın gelişmesini sağlamaktı.
İkinci Dünya Savaşı’nın patlayacağını önceden gören Atatürk, THK’na 1939 yılında Etimesgut Uçak Fabrikası’nı kurdurdu.
1944 yılında Etimesgut Uçak Fabrikası'nda, Magister uçaklarının yanı sıra, THK-1, 3, 4, 7, 9, 13 planörleri ile THK-2, 5 ve 10 tiplerinde eğitim, sağlık ve nakliye uçakları üretildi.
THK ilk uçak motor fabrikasını da Ankara’da kurdu. Bu fabrika 1951 yılında Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’na devredildi. 1952 yılında kapatıldı. Bugün Türk Traktör Fabrikası olarak traktör üretiyor.
THK’nın kurduğu yangın söndürme filosu bölge ülkeleri içinde en etkin filoydu. 2016 yılında İsrail’deki yangını başarıyla söndürmüşlerdi. İsrail Başbakan’ı Netanyahu, Türkiye’ye, THK’na ve pilotlarımıza teşekkür etmişti. Bugün ise Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, “envanterimizde yangın söndürme uçağı yok” diye açıklama yaptı. Sadece bir şirket marifetiyle Rusya’dan kiralanan üç yangın söndürme uçağı vardı. Komşu ülkelere yangın söndürmek için yardıma koşan Türkiye, bugün yangını söndürmek için Avrupa Birliği’nden yangın uçağı yardımı isteyen bir konuma geldi.
THK’nın elindeki yangın söndürme uçakları çürümeye terk edilmiş, deneyimli pilotları işten atılmış, Atatürk’ün kurduğu bir kurum daha fiilen yok edilmişti.
Oysa, 2002 yılında THK’nın elinde 19 yangın söndürme uçağı vardı. O dönem THK Başkanı olan emekli Hava Korgeneral Ertuğrul Karakuş, kurumu kasası dolu olarak devrettiğini de açıkladı.
Cumhuriyet ve kurumlarına olan takıntı, Türkiye’yi aşı ve yangın söndürme uçağı konusunda muhtaç duruma düşürmekle sonuçlandı.