Seçim zamanında veya daha önce de yapılacak olsa Türkiye seçim atmosferine çoktan girmiş durumda.
İktidarın bütün çabası, tabanındaki erimeyi durdurmak, mümkünse yeniden kazanmak. Bunu başardığı kanaatine vardığı zaman da seçime gitmek.
Muhalefet cephesi ise iktidarın kendi hatalarıyla eridiği ve erimeye devam edeceğine duyduğu güvenle erken seçim talebinde çok ısrarcı değil. İktidarın hatalarına güveniyor. İşi ağırdan alıyor.
Henüz Millet İttifakı'ndan diğer muhalefet partilerinin de kabul ettiği bir protokol veya önceliklerden oluşan bir program ortaya çıkmış değil. Örneğin CHP'nin son kurultayında verdiği "Kürt sorununu mutlaka çözeceğiz" sözünün altı doldurulmadı. Bu konuda çalışma yürütüldüğü ve yeni bir Kürt raporu çıkacağı söyleniyor ancak henüz ortada yok? Muhalefet pek acele etmiyor.
Cumhur İttifakı'nın da Millet İttifakı'nın yüzde 50 artı 1'e ulaşamadıkları bir gerçek. DEVA, Gelecek, Saadet, Yeniden Refah, Memleket Partisi, Türkiye Değişim Partisi gibi partilerin tek başlarına sonucu değiştirecek bir büyüklükleri şimdilik yok. Bir arada hareket etmeleri halinde bile sonucu belirleyecek bir etki yaratıp yaratmayacakları bilinmiyor. Bu nedenle hesap ittifaklar dışındaki en büyük parti konumunda olan HDP üzerine yapılıyor.
Cumhur İttifakı ve HDP
Cumhur İttifakı'nın HDP'ye bakışı belli. İktidar bloğu, önümüzdeki seçimi kazanmayı HDP karşıtlığına bağlamış durumda.
AK Parti, yaklaşık olarak aynı zaman diliminde yürüttüğü iki süreçten başarısız çıktı.
Biri, 2007 yılından beri daha belirgin olarak yürüttüğü, Türkiye Cumhuriyeti'nin laik yapısına karşı olan FETÖ'yle yaptığı işbirliği sürecidir. Bu uğurda; yüksek yargıyı, TSK'yı, emniyeti cemaate teslim eden AK Parti, "vesayeti yıkıyorum" derken, 17-25 olayları ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi nedeniyle kendisiyle birlikte devletin de yıkımına yol açıyordu.
Diğeri ise 2009 yılında Oslo ile başlattığı ve 2015 yılına kadar süren HDP ve PKK'yla yürüttüğü açılım sürecidir. Bu sürece "terör ve Kürt sorununu demokrasi içinde çözüyoruz" diye giren iktidar, ulusal değer ve yapılardan ödün vermeye yöneldi. Sonuçta, bir taraftan Güneydoğu'nun PKK tarafından silah ve bomba deposu haline getirildiği, hendeklerle iç savaşa hazırlık yapıldığı gerçeğiyle karşılaştı. Diğer taraftan 7 Haziran 2015 seçimlerinde tek başına iktidar olamayacak kadar oy kaybettiğini gördü.
AK Parti, Türkiye Cumhuriyeti'nin mevcut niteliklerine itirazı olan iki akımla yürüttüğü işbirliğinden zararlı çıktı.
Bu gerçeği gördükten sonra bu kez kurtuluşu MHP'ye yanaşmakta ve HDP karşıtlığına oturmakta buldu. Politikasını 180 derece değiştirdi ve MHP politikalarını hayata geçirdi. Bu sayede iktidarı tekrar geri aldı. 15 Temmuz'dan sonra ise MHP'nin önerisi ve desteğiyle Türkiye'de sistemi değiştirerek, bütün yetkilerin cumhurbaşkanında toplandığı, fiilen kuvvetler birliğine dayalı cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini kurdu.
Cumhur İttifakı bugün de HDP karşıtlığı üzerinden bir seçim daha kazanmayı planlıyor.
Hedefi sadece HDP'yi değil bütün muhalefeti boğmak.
HDP hakkında kapatma davası açıldı. CHP lideri Kılıçdaroğlu hakkında fezleke düzenlendi, İYİ Parti lideri Meral Akşener cezaevine atmakla tehdit edildi.
İktidar, CHP-İYİ Parti-HDP-PKK-DEVA ve Gelecek partilerini aynı kefeye koyup "bölücülükle, hainlikle, teröristlikle, milli ve yerli olmamakla" ağır şekilde suçlayarak yeniden seçimi kazanmayı deneyecek.
Bu şekilde muhalefete yüklenmekten beklediği, kapatılma tehdidi altında ve kapatılması halinde HDP'li seçmenin sandığa gitme hevesinin kırılması. Aynı zamanda CHP ve İYİ Parti'nin HDP'ye sahip çıkamayacakları hesabıyla, HDP seçmeninin Millet İttifakı'na küsmesi ve cumhurbaşkanlığı seçiminde Millet İttifakı'nın adayına oy vermemesi. İktidarın "PKK'yla işbirliği" söyleminden etkilenecek İYİ Parti tabanından Cumhur İttifakı'na oy kayması.
İktidarın hedefi bir taşla en az üç kuş vurmak.
Millet İttifakı ve HDP
Millet İttifakı'na baktığımızda, CHP'nin de İYİ Parti'nin de HDP ile kurumsal ittifak niyetleri olmadığı görülüyor. HDP'nin Millet İttifakı'na katılmasını en çok iktidarın istediğini biliyorlar. Böyle bir kurumsal ittifak iktidarın gökte aradığını yerde bulması anlamına gelecektir. Bu nedenle kurumsal bir ittifak çağrıları yok. Akşener, "HDP ayrı aday çıkarsın" diyerek, bu konuda net bir tutum aldı. CHP ise HDP ile PKK'yı birbirinden ayırmaya özen gösteriyor. Bütün HDP'lileri PKK'lı saymak gibi bir yaklaşımı yok. Böylece özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde, demokrasiye yeniden ulaşmak ortak hedefiyle hareket edecek HDP'li seçmenlerin Millet İttifakı'nın adayını desteklemelerine ortam hazırlamaya çalışıyor.
HDP'nin tutumu
HDP'ye gelince…
Parti hakkında kapatma davası açılmış durumda. Yöneticileri dahil 453 kişi hakkında siyasi yasak talep ediliyor. Seçilmiş HDP'li belediye başkanlarının tamamına yakını görevden alınmış ve yerlerine kayyım atanmış durumda.
HDP yönetimi kapatılma halinde ne yapacağını belirlemeye çalışıyor.
HDP'nin çok ağır baskı altında olduğu bir gerçek.
Bu koşullarda HDP'nin nasıl bir tutum alacağı, kapatılması olasılığı karşısında ne gibi planları olduğu tartışılıyor.
Kuşku yok ki HDP için en büyük sorun PKK ile arasına mesafe konusu. Bu sorun nedeniyle, yapılan birçok ankette HDP'nin kapatılması gerektiği konusunda her siyasi kesimden gelen destek var. Bu nedenle HDP'nin öncelikle bu sorunu çözüme kavuşturması gerekiyor.
Bu koşullarda HDP'nin, Millet İttifakı'nı hedef alması, "isteklerimiz kabul görmez, yönetimde temsil edilmezsek, üçüncü yolu tercih edersek doğacak sonucun sorumlusu biz olmayız" diye özetlenebilecek tehdit yollu açıklamaları iktidarı sevindirecektir.
"İkinci açılım süreci olacaksa AK Parti ile işbirliği yapılabilir" yollu HDP'den gelen açıklamalar da iktidar lehine bir atmosfer yaratılmasına katkı sağlayacak yaklaşımlardır.
Muhalefet partilerinin, bu tür kurumsal pazarlık yoklamaları yerine demokratik, laik bir Türkiye'ye ulaşmak amacıyla en geniş toplumsal ve siyasal uzlaşmayı sağlamak için çaba göstermeleri ve seçmenin sandık başında vereceği karara güvenmeleri en doğru yoldur.
HDP için doğru politika pazarlık ve tehdit süreçleri değil, en geniş ve gerçek demokrasi arayışıdır. Antidemokratik gelişmelerle işbirliği çözüm getirmez.