CHP’nin 37. Kurultayı’nda Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı, 13. maddeden oluşan İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi, Parti Meclisi’ne kimlerin girip kimlerin girmediği konusu kadar tartışılmadı.
Kurultay yarışının heyecanı içinde, CHP’nin kamuoyuna yaptığı açıklamada verdiği taahhütler çok yer bulmadı.
Oysa bu çağrı Türkiye’nin temel sorunlarının doğru bir şekilde saptandığı ve somut çözüm önerilerinin sunulduğu önemli bir metin niteliği taşıyor.
Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı bildirgenin özünü; yasama, yürütme, yargı erklerine ve özgür medyaya dayanması gereken demokratik işleyişin tıkandığı ve üç erk ve medya işlevinin Cumhurbaşkanı’nın elinde toplandığı sistemden, yeniden demokrasiye dönüş oluşturuyor.
Bu yönü itibariyle İkinci Yüzyıla Çağrı, Türkiye’nin, yürütme organında toplanmış yönetim şekline karşı mümkün olan en geniş "demokrasi ittifakı"nı kurmak için yapılan bir çağrıdır.
"Demokrasi ittifakı" çağrısı doğal olarak "laiklik çağrısı"nı da içinde barındırıyor. Ayasofya’yı ibadete açması sırasında ve sonrasında verilen mesajlar, "Atatürk’ü ve laik devlet yapısını" görmek istemeyen mesajlardı. Ayasofya’da Diyanet İşleri Başkanı’nın, ismini anmadan Atatürk’e yönelttiği "lanet" anımsatması, iktidarın yaklaşımının esasını gözler önüne serdi.
Bu tablo Türkiye’nin sadece demokrasi değil aynı zamanda ve doğal olarak bir laiklik sorunu olduğunu gösteriyor.
Bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun yaptığı parlamenter sisteme dönüş çağrısı aynı zamanda demokratik, laik sistemi dönüş çağrısıdır.
Bu çağrı, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin getirdiği demokratik işlerlik ve laik sistem açısından çok sorunlu yönetim sistemi devleti tümüyle dönüştürmeden, bu gidişten rahatsız olan tüm siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına, sendika, meslek kuruluşu gibi demokratik örgütlerine yönelik bir çağrıdır.
Kılıçdaroğlu’nun "Kürt sorunu" diyerek, "söz veriyorum bu sorunu bağımsızlığımızı güçlendirerek, üniter yapı içinde çözeceğim" taahhüdü önemlidir. Kurucu parti sorumluluğu taşıyan CHP’nin böyle bir taahhütte bulunması bir taraftan terörden arındırılmış bir toplumsal barışı hedeflediği gibi ilk genel seçime geniş bir demokrasi ittifakıyla girilmesi konusunda HDP’li seçmene çağrı niteliği taşıyor.
"HDP’li seçmen" dememin nedeni, CHP’nin İyi Parti ile ittifakı sürerken HDP’yi de kurumsal olarak bu ittifaka davet etmesinin çok zor olacağı gerçeğinden kaynaklanıyor.
Neresinden bakılırsa bakılsın, Kılıçdaroğlu’nun bu taahhüdü, bu kez "açılım veya çözüm" süreci sırasının muhalefette olduğunu gösteriyor.
Bu konuda CHP’nin nasıl bir hazırlık yaptığı henüz bilinmiyor. "Bağımsızlığın güçlendirilerek üniter yapı içinde çözüm"ün içinin nasıl doldurulduğu veya doldurulacağı konusunda henüz kamuoyuna yansıyan doyurucu bilgiler yok.
İktidarın yaşayarak gördüğü gibi "açılım veya çözüm" süreçleri, iyi yönetilmezse siyasi riski ve faturası çok yüksek olan süreçler.
Kuşkusuz bu gerçeği bilen CHP ve HDP’nin yoğurdu üfleyerek yiyecekleri bir seçime girecekleri anlaşılıyor.
Tabii "Kürt sorunu" diye tanımlanan ulusal nitelikte bir sorunu muhalefet partileri olarak çözmek mümkün değil. Bir çözüm üretebilmek için önce CHP’nin mevcut sistemde iktidar olması gerekiyor. Siyasi gerçekler CHP’nin tek başına değil ancak Millet İttifakı’nın geniş bir demokrasi ittifakına dönüşmesi veya onu kapsamasıyla mümkün olacağını gösteriyor.
Bu tablo da CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun hem parti hem ittifak içinde hem dışında, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinden çok daha ince bir politika örmesini gerektiriyor.
Cumhur İttifakı’nın ise politikasını çoktan HDP - PKK’yı hedefe koyarak Millet İttfakı’nı dağıtmak, en azından zayıflatmak üzerine kurduğu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bayram mesajı olarak, Ayasofya’dan sonra Suriye, Irak, Libya ve Doğu Akdeniz’de yeni başarılar taahhüt etmesi, ilk genel seçimlerin, iktidar ve muhalefet arasında hangi eksende geçeceğini gösteriyor.
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı 13 maddelik program, muhalefetin oluşturmak istediği demokrasi ittifakı bileşenleri tarafından benimsenecek ortak bir program olarak görülürse, geniş tabanlı bir uzlaşmaya dayalı ortak metin haline gelebilir.
Bu metin, Cumhur İttifakı’nın önümüzdeki seçimlere kadar daha da belirginleşecek ve keskinleşecek milliyetçi - dindar - muhafazakâr cepheye karşı; demokrat - laik - barışcı muhalefet cephesinin ortak zeminini oluşturacak bir nitelik taşıyor.
Bu nedenle Parti Meclisi’ne girenler - girmeyenler konusundan daha fazla tartışılması gerekiyor.