Ayasofya'nın açılışı sırasında dolaylı "lanet" okunmasının hemen arkasından, iktidara yakın yayın grubunun dergisinde hilafet çağrı yapılmasının, "bugün değilse ne zaman, sen değilsen kim" denilerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a davet gönderilmesinin hedefinde Atatürk ve laiklik vardır.
Atatürk'ün kurduğu ve bugün Anayasa'da "demokratik, laik, sosyal hukuk devleti" diye tanımlanan Türkiye Cumhuriyeti'nin "laik" yapısı bu kesimin başlıca rahatsızlık nedenidir.
İktidarla uzun yıllar kol kola yürüyen FETÖ'nün de temel rahatsızlığı Türkiye'nin laik bir devlet olmasıydı. Eğer giriştikleri kanlı darbe girişimi başarılı olsaydı, bugün laik Türkiye Cumhuriyeti yerine kendilerine göre bir din devleti kurmuş olacaklardı.
FETÖ'nün devlette boşalttığı yerleri hızla doldurmaya çalışan diğer tarikat ve cemaatlerin de ortak noktası laik devlete karşı olmaları, devletin ve toplumsal yaşamın din kurallarıyla yönetilmesini istemeleridir.
Oysa Türkiye'nin, halkının büyük bölümü Müslüman olan diğer ülkelere göre üstün tarafı laik bir devlet oluşudur. Türkiye'nin diğer bu ülkeler arasında ayrı bir yeri olmasının nedeni "demokratik, laik, sosyal hukuk devleti" olarak çağdaş devletler topluluğu içinde yer almış olmasıdır ki bunu da Atatürk'e borçludur.
Arap ülkelerinden Türkiye'ye bir öykünme varsa, bunun nedeni de Türkiye'nin bu yapısı, demokrasisi, uluslararası kuruluşlardaki üyeliği, AB ile tam üyelik için müzakere eden bir ülke oluşudur. Yoksa, Türkiye'nin Araplara ve Arap kültürüne öykünen bir yola girmiş olması değil.
Laiklik olmadan demokrasi olmaz
Laikliğin olmadığı ülkelerde demokrasi olması mümkün değildir.
Din kurallarıyla yönetilen ülkelerde vatandaş değil ümmet vardır. Ümmeti özgür, eşit vatandaşa dönüştüren laik devlet yapısıdır.
Atatürk'ün de yaptığı budur. Türk halkını padişahın kulu olmaktan çıkarıp, laik bir hukuk devletin eşit haklara sahip yurttaşlarına dönüştürmüştür. Bu dönüşüm aynı zamanda kadın-erkek eşitliğini de kapsar.
Laikliğin olmadığı yerde özgür seçimler değil biat geçerlidir. Biat kültürü içinde demokrasinin işlemesi mümkün değildir. Kulun bir iradesi yoktur.
Laikliğin olmadığı yerde bilim de olmaz. İnsanların sorunları hurafelerle çözülmeye çalışılır.
Atatürk; hilafeti kaldırıp laik, modern bir devlet kurmasaydı, Anadolu'nun bir köyünde doğan çocuğun başbakan, cumhurbaşkanı, vali, yargıç, savcı, doktor olması mümkün olmazdı. Laik devlet ve bilimsel eğitim olmasaydı Türkiye'de kadınlar oy kullanamaz, kız çocukları okula gidemez, milletvekili, bakan, başbakan, mühendis, avukat, doktor, pilot da olamazdı.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, küçük bir uçakla Anadolu'da bir tesisin üzerinde uçarken, "eğer bana 'cumhuriyet nedir' diye sorarsan, cumhuriyet işte benim, İslamköy'den gelip Cumhurbaşkanı olmam cumhuriyettir" demişti.
Demirel'in kendisi için söyledikleri bu makamlarda bulunmuş ve bulunacak olanlar için de geçerlidir.
Anadolu çocuklarının cumhurbaşkanı, başbakan ya da Diyanet İşleri Başkanı olabilmelerini sağlayan demokratik, laik cumhuriyettir.
Atatürk ilke ve devrimleriyle, laik cumhuriyetle sorunlu olanların bu gerçeği unutmamaları gerekir.
Türkiye'nin laik devlet yapısını tasfiye edep dini esaslara göre yönetilecek bir devlette bugünkü görevlerine gelebilmelerine olanak yoktur.
Türkiye'ye yapılabilecek en büyük kötülük ise laik devletin ortadan kaldırılmasıdır.
Laikliğin Türkiye için ne kadar önemli olduğunu en etkili şekilde anlatan ifadelerden biri de Bülent Ecevit'e aittir.
Bülent Ecevit, yine laiklik konusunun tartışıldığı bir dönemde, sorum üzerine şöyle demişti:
"Laiklik Türkiye Cumhuriyeti için 'Ahilleus'un (Aşil) topuğu' kadar yaşamsal önem taşır. Yani laiklikten vuruldu mu, bu cumhuriyet yıkılır; bu toplum çöker ve bu ulus çözülür. Türkiye de çağın çok gerisinde kalır."