Ne büyük acı.
Hep o son telefon konuşmalarını, o korkup birbirine sarılan çocukları düşünüyorum. Günlerdir, haftalardır.
“Olmaz canım” mı dediler acaba… Ya da böyle bir olasılık hiç mi akıllarına gelmedi…
Hırs, cehalet, kibir ve güç zehirlenmesi. Otel sahibi bu çiftin belli ki gözleri dönmüş şekilde paraya ve daha büyük arazilere sarılmışlar. Hayatta sonu olmayan şey zenginlik… İnsana lazım olan da aslında iki karış toprak.
Ne acıklı…
Hayat dediğin ne ki. Epi topu kaç gün? Kaç güzel an sıkışır, kaç kahkaha kalır arkada?
Gidenler ve onların yakınları. Anneleri, babaları, kardeşleri.
Bu taravma, kuşaklar boyu silinmez.
Umarım suçlular, kuşaklar boyu cezalarını çeker.
![](https://media-cdn.t24.com.tr/media/library/2025/02/1738969310944-img-7069.jpg)
Rotamız Erciyes
Malum günden birkaç gün evvel Erciyes’teydim. O zaman yeteri kadar kar yoktu. İlk gün pistler biraz buzluydu, korktum, kaymadım. Sonraki gün online çok işim vardı; ama son iki gün, durmadan kaydım. Süper bir grupla birlikteydim. Fazla tehlikeli hareketlere girmeden, en zor pistlerde hız yapmadan artık yaşımıza başımıza uygun bir şekilde. Keyfini çıkarta çıkarta…
Ufacık bir hatırlatma: Erciyes, aslında sönmüş bir yanardağ. Kayseri havaalanına çok yakın, ulaşım hiç sorun olmuyor. Zirve 3917 metre. İç Anadolu’nun en yüksek dağı. Açık havalarda Akdeniz’e, Karadeniz’e kadar seyredildiği rivayet ediliyor.
Tesisler gayet iyi. Suni kar makineleri, kar yağmadığı durumlarda, durmaksızın çalışıyor. 112 km’lik kayak pisti, hafta içi çok keyifli. Hafta sonları maalesef yeteri kadar kontrol olmadığından, pistlere çıkan piknikçi aileler sorun yaratıyorlar. Snowboard’cular çok haşin.
Ama yine de 41 ayrı pist, gece kayağı; seçenek bol. Kalacak yerler de gayet iyi. Biz küçücük bir aile işletmesinde konakladık: Zümrüt Aile Oteli. Lüks yok, ama gerçekten bir aile işletmesi. Herkes çok ilgiliydi, çok sıcaktı.
![](https://media-cdn.t24.com.tr/media/library/2025/02/1738970459497-img-7142.jpg)
Keşfetmeye doyamadığım İstanbul
Eve döner dönmez, ben de tüm ülkeyle birlikte depresyona girdim. Felaket hepimizi çok sarstı. Yapılacak hiçbir şey yoktu. Sadece uzaktan acıya ortak olduk.
Sonra da acıyı yüreğimize gömüp, hayata sarıldık yine. İşler, geziler, yazılar, kitaplar, danışanlar, organizasyonlar… Hiçbir yas sonsuza kadar sürmüyor; ama hiçbir acı kesin olarak son bulmuyor…
Neyse, ben gezi yazarıyım. Gazeteciyim, hikâye anlatıcıyım. Vurdum kendimi yollara. Rotamda yakın bir yer vardı bu sefer…
![](https://media-cdn.t24.com.tr/media/library/2025/02/1738970228627-img-7144.jpg)
En güzel gezi, kendi mahallende yaptığın gezidir
İstanbul, artık neredeyse kendi başına bir ülke. Yapacak o kadar çok şey var ki, keşfedecek öyle çok nokta var ki… İlle de uzaklara, tropikal adalara, buzulların arasına gitmeye gerek olmayabilir. Burada çok şey var. Her duygu, her mevsim, her renk…
İstanbul öylesine büyük bir şehir ki; Rumelikavağı’na gitseniz bir Karadeniz kıyısı, Silivri’de bir Balkan esintisi, Adalar’da bir sayfiye havası var.
Gez gez bitmeyen, keşiflerle yetinmeyen bir maden gibi burası.
Hep derim ya, en uzun yolculuklar ilk adımla başlar. Bir de çok sevdiğim bir başka laf: En güzel yolculuk, iki kalp arasındaki yolculuktur!
![](https://media-cdn.t24.com.tr/media/library/2025/02/1738970347192-img-7151.jpg)
Tekirdağ’ın komşusu Silivri
Marmara Denizi kıyısındaki Silivri, bizim çocukluğumuzda çiftlikler ve yazlıklarla anılırdı. Tabii şehirde her yer birbirinin içine geçti, sınırlar silindi gitti.
Ama şimdi Silivri’de baktım ta, bazı yerleriyle hala o eski havayı koklamak mümkün. Hele küçük deniz kenarı kahvehaneleri, kayıkçı barınaklarıyla, çok romantik…
Burası çok eski bir yerleşim yeri. Bilinen ilk adı “Selybria”. Bir liman kenti olduğu biliniyor. Osmanlı döneminde, Kanuni Sultan Süleyman, devrin en büyük mimarı Sinan’a, beldeye bir köprü yapmasını emretti. Uzun Köprü, günümüzde hala kullanılıyor.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Ruslar ve Bulgarlar’ın işgaline uğradı. 20 Temmuz 1920 tarihinde, Sevr Antlaşması ile Yunanistan’ın toprağı oldu. 1 Kasım 1922’de fethedildi, 1926’da İstanbul’a bağlandı.
![](https://media-cdn.t24.com.tr/media/library/2025/02/1738970266505-img-7158.jpg)
Güzel bir kaçamak
Ulaşımının kolay oluşu, günlük bir geziye imkân veriyor. Bir saatten biraz daha uzun bir zamanda Silivri’ye ulaştım. Belli yerleri zaten biliyorum, bir daha ziyaret etmek istemedim. Sadece Masal Kent diye hoş bir yer var, “şimdi çok soğuk, hem de hafta içi, siz sonra gelseniz daha iyi olur” dediler. Bahara bıraktım.
Piri Mehmed Paşa Camii, 1530 yılından günümüze uzanan bir yapı. Mutlaka görülmeli. Onun dışında da bir yerleri göreyim diye zorlamadım; sokaklara bıraktım kendimi.
Şahane kıyıda yürüdüm. Kayıkları seyre daldım. Köfteci Osman’da saatlerce oturup yemek yedim.
Sırf et suyuna yapılan mercimek çorbası, soğuk günde içimi ısıttı. Köfte gayet iyi, piyaz çok iyi idi. En sonda masaya gelen kaymaklı Hayrabolu tatlısı ise enfesti.
Elli yılı aşkın bir süredir açık olan Köfteci Osman’ı ikinci kuşak işletiyor artık. O eski, bildik menüden de, dekordan da asla vazgeçmemişler. Yaşanmışlığın, yılların, emeğin yarattığı sıcaklık duygusu da hemen insana geçiveriyor.
![](https://media-cdn.t24.com.tr/media/library/2025/02/1738970286145-img-7139.jpg)
Türkiye’nin en büyük cezaevi Silivri’de
Hatta sadece ülkemizin değil, Avrupa’nın da en büyük cezaevi kompleksi. Tam ismiyle: Marmara Ceza İnfaz Kurumu. Son yıllarda bu yönüyle de sürekli hayatımızda Silivri. Birçok siyasi karakterin, gazetecinin, yazarın yolu Silivri’den geçti, geçiyor.
Şimdilerde ne oluyor diye merak ettim. Sahildeki yürüyüş sonrası, bir de Silivri Ceza İnfaz Kurumu çevresini görmek istedim. Biliyorum ki hep bir gösteri, bekleyenler, kapıda duranlar olur. Bu kez neyle karşılaşacağımı bilmeden, Avrupa’nın ennnn büyük cezaevi olduğu için övünmeden, ancak bir şekilde de 17 yıldır Türkiye gündeminden hiç inmeyen bu kurumun çevresini ziyaret ettim.
Bu defa farklı bir hikâye bekliyordu beni, hemen bir grup tarafından ateş başına buyur edildim.
![](https://media-cdn.t24.com.tr/media/library/2025/02/1738970317903-img-7128.jpg)
Bir Silivri gerçeği: Cezaevi karşısı toplanma
Zafer Partisi Genel başkanı Ümit Özdağ, biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde Silivri’nin konuklarından biri oldu. Halkı kin ve nefrete sürüklediği gerekçesiyle göz altına alındı. Süreç devam ediyor. Partililer, her gün ve her gece, genel başkanlarına destek vermek üzere, Cezaevi’nin karşısından hiç ayrılmıyorlar. Hava ayaz, açık havada variller içinde yanan odunlarla ısınmaya çalışıyorlar. Çaylar demleniyor, sohbetler birbirine ekleniyor…
Ümit Hoca, benim siyaset sahnesinde ilgiyle izlediğim bir kişi. Bir şekilde konuşma tarzını, insanlarla kurduğu sıcak ilişkileri, dobralığını, akademisyenliğini seviyorum. Elbette politik görüş kişiye özeldir; zaten ben de siyasi bakış açısı olmadan, insani bir yerden sempatik ve sıcak buluyorum Hoca’yı.
Hiç tanışmadım şimdiye kadar. Mitinglerini kısmen TV’de izledim, demeçlerini okudum. Merak ettiğim için de özgeçmişini. Yoksa başka bir bağlantım, ilişkim yok.
Ancak bugün, orada toplaşan herkesle, sıcacık ilişki kurduğumu hissettim. İl başkanı, ilçe başkanı ve partililer oradaydı. Her biri akademisyen, avukat, iş adamıydı. Birliktelik ruhu, dayanışma becerileri çok güzeldi.
![](https://media-cdn.t24.com.tr/media/library/2025/02/1738970211207-be-70561-f-3317-42-ae-b-6-e-7-682496-e-30-d-94.JPG)
Kiralanan tarlada toplanma
Öyle herkes istediği yerde toplanamıyor. Bu konuda yaptırımlar çok net. Bu yüzden, bir sorun yaşamamak adına, partililer Cezaevi’nin karşısında bir tarlayı kiralamışlar. Önceleri çadırları varmış, şimdi ona izin verilmediği için yok.
Çorba ve çay her daim kaynıyor. Dilek fenerleri yakıyorlar. Partili olsun olmasın, Hoca’yı sevenler, yolları düştükçe tarlayı ziyaret ediyorlar. Hoca için çam ağaçları ve zeytin ağaçları diliyorlar. Ama Hoca’nın çıktığı gün için bir çınar fidesi şimdiden hazır; o dikilecek.
![](https://media-cdn.t24.com.tr/media/library/2025/02/1738970484928-04-a-89484-04-b-2-444-a-ae-3-b-6-b-4-f-9-af-88-a-17.JPG)
Neyse, gönüllülerin yardımıyla hibe edilen odunlar indirildi. Ateş daha da bir coşturuldu. Çay çok lezzetliydi, ziyaretçiler çok ilginçti. Şükrü Sina Gürel oradaydı. Genel Başkan Yardımcısı Ali Şehirlioğlu ve İstanbul İl Başkanı Hakan Akşit, İl Başkan Yardımcısı Elvan Ersoy’la sohbet koyulaştı.
Gece inerken yola koyuldum.
İçinden değişik hikayelerin geçtiği, her mevsimin yaşandığı, dolu dolu bir gündü…
Fatih Türkmenoğlu kimdir?
Fatih Türkmenoğlu İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra New York Üniversitesi'nde 'işletme diploması' programını bitirdi. University of Michigan'da bir yıl 'konuk gazeteci' olarak seminerler verdi. Northwestern Üniversitesi'nde Ortadoğu bölümünde araştırma yaptı. Kent Üniversitesi'nde 'klinik psikoloji' yüksek lisansı yaptı. Çeşitli terapi eğitimleri aldı, almaya da devam ediyor.
Gazeteciliğe 1995 yılında Sabah grubunda başladı. Sabah ve Yeni Yüzyıl gazeteleri ile Aktüel, Esquire, Cosmopolitan dergilerinde gezi, izlenim yazıları yazdı, çok sayıda röportaj yaptı.
Kuruluş döneminde ilk özel haber kanalı olarak yayına başlayan NTV'ye geçti. Beş yıl çalıştığı kurumda hazırlayıp sunduğu programlarla ödüller kazandı. İzleyen dönemde geçtiği CNN Türk televizyonunda 13 yıl boyunca gezi programları ve belgeseller hazırladı ve sundu.
Milliyet, Cumhuriyet ve Hürriyet Seyahat için yıllarca yazı yazdı. CNN International televizyonu için Türkiye'den uzun süre haber yaptı.
"Her Perşembe Saat 4'te", "Hayat Gezince Güzel", "Türkiye'de Görülmesi Gereken 101 Yer", "Amerikan Rüyası Tabirleri", "Üç Kuruş Fazla Olsun Kırmızı Olsun" adlarıyla beş kitabı yayımlandı.
Moderatör, sunucu olarak da çalışan, şirket yöneticileri ve bürokratlara sunum teknikleri ve medya ile ilişkiler konularında danışmanlık yapan ve TedX konuşmacısı olan Türkmenoğlu, uzman klinik psikolog olarak da danışan kabul ediyor.
ABD ve Türkiye'de yaşıyor. Evli ve iki kız çocuk babası.
|