20 Nisan 2024

Tiyatrocu Sanem Gençalp: Beni "elinin hamuruyla yapamazsın" denilen işlere karışmak hep heveslendirdi

“Delirmenin özgürleşme olduğunu düşünüyorum. Çünkü hayatımızı zehir eden sosyal yargılar, tabular ve korkular var. Oyunda Nazlı 'nın dediği gibi: Alem ne der kaygısıyla yaşadığımızdan bir halt anlamadık. Bu kodlardan kurtulacak kadar delirmek özgürlüğün ta kendisi”

Bağımsız tiyatrocu Sanem Gençalp, üniversite yıllarındayken deneyimlediği tiyatro tutkusundan vazgeçmedi. Okuduğu Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünü uzatmak pahasına tiyatroya sıkı sıkıya bağlandı.

Ardından Film ve Drama bölümünde yüksek lisans yaparak mesleğine iyice ısınan Gençalp, eşi Ahmet Sarsılmaz ile kurdukları Lir Tiyatro ile birçok oyuna imza attı. Son dönemde ise feminist bir metinle sahnelere dönen oyuncu, Zeytinyağlı Yaprak Sarması oyunu ile tiyatroseverlerin karşısına çıktı.

Sanem Gençalp; tiyatro ile tanışma öyküsünü, Zeytinyağlı Yaprak Sarması oyununun ortaya çıkış hikâyesini, kültür-sanatın feminist mücadeleye katkılarını ve tiyatroya dair birçok konuyu T24’e anlattı.

- İlk olarak sizi tanıyarak başlayalım.

1985'te İstanbul'da doğdum. Akademisyen olmayı düşleyerek başladığım Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünü oyuncu olma hevesi ile birkaç dönem uzattım. Sonra uzun bir gitgel sürecinden sonra tamam artık direnmiyorum ben oyuncu olacağım dedim ve Kadir Has Üniversitesi'nde Film ve Drama bölümünde yüksek lisans yaptım. 2010 senesinde o dönemki arkadaşım şimdiki eşim Ahmet Sarsılmaz'la birlikte Tiyatro Lir'i kurduk. Birlikte ürettiğimiz, çalıştığımız şahane bir takımımız var. 2017 senesinde Levent'te Lir Sahne'yi açtık. Çok güzel insanlarla tanışmamıza, çok güzel işler yapmamıza vesile oldu. Birçok ekibin ikinci evi oldu. Fakat binamız depreme dayanıklı değildi ve kapatmak zorunda kaldık. Sonra 2019 yılında şahane bir kızım oldu. Hayatta olmayı çok seviyorum. Yaşamın bütün nimetlerini, üzülmeyi, ağlamayı, heyecanlanmayı, kahkahalar atmayı çok seviyorum. Ailem, dostlarım, kedilerim, köpeklerimle dibine kadar yaşıyorum.

- Oyunun hikâyesi nasıl ortaya çıktı?

Bu metin aslında iki ayrı hikâyenin zaman içinde iç içe geçmesiyle oluştu. Çok da oyunun sürprizini bozmadan, kopya vermeden anlatmaya çalışayım. (Gülüyor) Ta 2007 senesinde bir arkadaşımla birlikte ilk notlarını almıştık bu hikâyenin. O zamandan bu zamana çok arkadaşımın emeği var hikâyenin geliştirilmesinde. Benzer hikâyenin birçok ülkede yaşandığına dair haberler de var.

- Dünyada ‘IKEA effect’1 denilen bir eğilim var. Oyundaki IKEA metaforunu da bu ‘effect’ üzerinden yorumlayabilir miyiz?

Kesinlikle. Zaten oyunda Nazlı'nın ilk kurduğu mobilyaya bakıp “amaaan ben sehpa yaptım ya” diye şaşırıp sevinmesi bunun ispatı gibi.

- Ben oyunun prömiyerini izledim ve acaba oyunda otobiyografik unsurlar var mı derken annenizin de orada olduğunu gördüm. Annenizin oyuna maddi veya manevi katkısı var mı?

Nazlı'nın ta kendisi. Çevremde keskin zekâsıyla, mizah anlayışıyla ve şahane yetenekleriyle eve hapsolmuş o kadar çok kadın var ki. Her oyundan sonra “Nazlı aynı ben” diye yanıma koşan ne çok kadın var.

- Türkiye’de kadınlar her alanda var olma mücadelesi veriyor. Patriyarkanın yoğun olduğu bir alanda kadın olarak ayakta durmaya çalışmak sizin için zor olmuyor mu?

Ben şanslı bir kadınım. Güçlü bir kadın olarak yetiştirildim. Ama tabii ki görünür olmak için, dinlenmek için bir erkeğe göre çok daha fazla çaba sarf ettim. Ortağım bir erkek ve gittiğimiz görüşmelerde muhattap hep o. Hep ona bakarak konuşurlar. Genel algı hep şu: işin sahibi o. Ben de yanında yeşillik olarak gelmişim. Her yeni marka ya da kurumla bu algıyı kırmak çok çaba gerektiriyor. Ama bu çaba yıldırmak yerine daha çok heveslendiriyor beni.

Keşke böyle bir cümleye gerek olmayacak bir düzende yaşıyor olsaydık ama bir kadın olarak başarmak, "elinin hamuruyla yapamazsın" denilen işlere karışmak hep heveslendirdi beni. Bir de şimdi bir kız çocuk annesi olarak çok daha fazla önemsiyorum bunu. Tabii ki ön koşulum her zaman mutluluk.

- Kültür-sanatın feminist mücadeleye etkileri hakkında ne düşüyorsunuz?

Son yıllarda, özellikle Gezi dönemi sayesinde kadınların sesi yükselmeye başladı. Kadın hikâyeleri daha çok anlatılır oldu. Baktığında bunu da bize patriyarka sağlıyormuş gibi bir yanılgı da var. Ama ben buna sinirlenenlerden değilim. Öyle ya da böyle kadın hikâyelerinin daha görünür olması iyi bir gelişme. Tabii ki hâlâ kadına psikolojik ya da fiziksel şiddet, kadın cinayetleri yanı başımızda can yakmaya devam ediyor. Ama bu iş, iğneyle kuyu kazmak gibi. Anlatmaktan, dinlemekten vazgeçmemek lazım.

- ‘Delirmek’ sizin için ne ifade ediyor?

Delirmenin özgürleşme olduğunu düşünüyorum. Çünkü hayatımızı zehir eden sosyal yargılar, tabular ve korkular var. Oyunda Nazlı 'nın dediği gibi: Alem ne der kaygısıyla yaşadığımızdan bir halt anlamadık. Bu kodlardan kurtulacak kadar delirmek özgürlüğün ta kendisi.

- Tiyatro oyunculuğu yaparak geçiminizi sağlayabiliyor musunuz?

Aslında durum şu ki; biz tiyatro yapmamıza rağmen gecinebiliyoruz. Çünkü sadece tiyatro yaparak geçinmek mümkün değil, en azından şimdilik. Zaten başta bahsetmiştim hani, oyuncu olmaya heveslendim ama karar vermem çok uzun sürdü. Çünkü etrafımda yankılanan en güçlü ses şuydu: “Hobi olarak yap kızım, oyuncuların hepsi aç!” (Gülüyor) Ama ben o anlamda da şanslıyım henüz aç kalmadım.

- Bizi heyecanladıracak başka projeleriniz var mı?

Başka projeler var. Ben çocuk tiyatrosu yapmayı çok seviyorum. Yazmayı da sahnelemeyi de ve oynamayı da. Tiyatronun bütün olanaklarını kullanabildiğin ve etkiyi doğrudan karşındaki üzerinde görebildiğin bir alan. Savaşın etkilerinden bahseden bir çocuk oyunu var aklımda. Henüz aklımda. Bir de pandemi dönemindeki iki matrak ihtiyarın hayatın anlamını tartıştığı bir yetişkin oyunu yazmaya başladım. Bakalım… Nazlı’nın da dediği gibi “nasip”.


TIKLAYIN | Trakya esintili neşeli bir trajedi olan 'Zeytinyağlı Yaprak Sarması' sahnede

Yazarın Diğer Yazıları

"İdeolojik olarak devletin fikirlerini ifade eden bir tiyatro olamaz"; Tiyatro Kooperatifi'nden Yeşim Özsoy anlatıyor

"Şu dönemde Yeni Metin Tiyatro Festivali’ne, atölyelerimize ve oyunlara bir süreliğine dur demek gibi bir durumumuz söz konusu Gelecek sene ilk defa sezonda ne var dediklerinde “Sezonda bir şey tasarlamıyorum ama 2025 için düşünüyorum” diyeceğim. Şu süreçte ya çok ticari bir noktada olacaksınız ya da tamamıyla kâr amacı gütmeyen bir noktada olmanız gerekiyor. Biz ortada kalıyoruz. Onu bir düzene sokmak yeniden yapılandırmak gerekiyor diye düşünüyorum. Bunu pek duyurmadık. İlk defa burada söylemiş oluyorum”

Tiyatro 'Sefiller'i mi oynuyor, 'altın çağ'dan mı geçiyor; Yeşim Özsoy dünyayı ve Türkiye'nin hâllerini anlatıyor

"Bizim ülkemizde devlet, şehir ve belediye tiyatrolarına düzenli bütçeler ayrılır. Bunun dışında kalan özel tiyatrolara yönelik proje bazlı bir destek vardır. Her sene bu açılır. Yani bir oyunun belirli bir yüzdesini -yüzde 20 ile yüzde 30 arasında olur bu- karşılar. Herhangi bir sahnenin veya tiyatronun ayakta kalması için hiçbir şekilde yeterli olmayan bir destekten bahsediyoruz. O yüzden de özel tiyatrolar bir nevi aslında kendi varoluşlarına terk edilmiş kurumlardır"

Tiyatrocu İpek Türktan: Dizide oynamazsam kendi sahnelediğim büyük prodüksiyon oyuna bile bilet alamayız, kaşeler buna yetmiyor!

“İKSV İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında Pina Bausch Dans Topluluğu geldi Café Müller oyunu için Gülhan Kadim’in söylemesiyle indirimli dönemde bilet aldım. Dizide oynamazsam, tiyatrodan kazandığımla festival kapsamında Türkiye’ye gelen oyunları ben de karşılayamıyorum.”