Son 20 yılda dünya genelinde seçim yapan ülkelerin sayısı arttı. Artık daha fazla insan yöneticilerini seçmek için sandıklara gidiyor. Ancak aynı zamanda, dünya genelinde toplumsal haklar ve özgürlükler gerilemiş durumda. Bu yeni dönemin baskın rejim türü, seçimli otoriterlik haline geldi. Seçimler yapılıyor, ancak bu süreçte iktidardaki hükümetler temel demokratik hakları ciddi biçimde kısıtlıyor, basını denetim altına alıyor ve muhalefeti baskı altına alarak seçimleri göstermelik hale getiriyor. İktidarlar değişimine yol açmayan seçimlerle düdüklü tencerenin valfini açarak toplumlarda biriken basıncı alıyorlar.
Bu gelişime paralel olarak, bugün demokrasiye yönelik söylemsel destek dünya genelinde yükseliyor. Pek çok kişi, "En iyi yönetim biçimi nedir?" diye sorulduğunda, demokrasinin en iyi yönetim yolu olduğunu belirtiyor.
Seçimler var, adaylar yarışıyor, sonuçlar açıklanıyor. Ama demokrasiyi gerçekten demokrasi yapan temel haklar, ifade özgürlüğü, hukuk devleti ve katılım mekanizmaları giderek zayıflıyor Üstelik dünya genelinde demokrasinin ne anlama geldiği konusunda derin bir kutuplaşma yaşanıyor.
Demokrasi ne kadar önemli?
Ankara Enstitüsü ile yaptığımız araştırma tam da bu eğilimlere paralel sonuçlar içermekte. Aşağıdaki grafik Türkiye’de demokrasiye verilen önemi gösteriyor. Verilere göre, büyük bir çoğunluk (65,1%) demokrasiyi en yüksek seviyede (10 puan) önemli görürken, demokrasinin önemine düşük puan verenlerin oranı oldukça az. Bu konuda partiler üstü bir uzlaşma var. Sadece bu veriye bakarsanız, Türkiye demokrasiye inananların ülkesi…
![](https://media-cdn.t24.com.tr/media/library/2025/02/1739133836489-screenshot-4.jpg)
Peki, demokrasiye verilen bu yüksek değer, pratikte neden daha fazla özgürlük ve katılım talebine dönüşmüyor?
Demokrasiyi tanımlamak
Bu sorunun ilk cevabı demokrasi anlayışında saklı. Siyaset bilimi bakış açısıyla demokrasi boş gösteren. Her yere çekilebilen, bu yüzden de içi boşalmış bir kavram. Bütün dünyada demokrasinin ne anlama geldiği konusunda keskin bir kutuplaşma söz konusu. Toplumun bir bölümü demokrasiyi yalnızca seçimler ve çoğunluğun iktidarı olarak görürken, bazıları için demokrasi aynı zamanda hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü ve kuvvetler ayrılığı gibi temel hakların korunmasını içeriyor.
Tam da bu anlayış farklılığı, otoriter eğilimlere sahip iktidarların sadece seçim yaparak, sandık üzerinden demokratik meşruiyet iddiasını sürdürebilmesini sağlıyor.
Nitekim, aşağıdaki grafik Türkiye’de de bu kutuplaşma eğilimini gözler önüne seriyor. AK Parti (6.9) ve MHP (7.3) seçmenleri Türkiye’de demokrasiye en yüksek puanı verirken; .CHP (2.4), İYİ Parti (2.5), DEM Partisi (1.8) seçmenlerinin demokrasiye verdiği puan oldukça düşük (2023 seçimleri öncesi yaptığımız araştırmada bu kutuplaşma daha derindi. AK Parti seçmenleri demokrasiye daha yüksek puan verirken, CHP seçmenleri daha düşük puan veriyordu. Buradan araştırmaya ulaşabilirsiniz).
![](https://media-cdn.t24.com.tr/media/library/2025/02/1739133851341-screenshot-5.jpg)
Buradaki temel soru şu: İktidar partilerini destekleyen seçmenler demokrasiye yüksek puan verirken, bunu gerçekten demokrasiye olan bağlılıklarından mı yapıyorlar, yoksa iktidarı meşrulaştırmak için mi? İkinci nedenin daha ağır batığı anlaşılıyor. Seçmenler, destekledikleri iktidarın demokrasi anlayışını benimseyerek, onun meşruiyetini pekiştiriyor.
Bir başka deyişle, demokrasiyi savunduğunu ifade eden geniş bir kitle olsa da, bu savunu çoğunlukla demokratik değerlerden ziyade, mevcut iktidarı onaylamanın bir parçası haline geliyor.
Ulusal güvenlik için demokratik haklar kısıtlanabilir mi?
Demokrasiye verilen yüksek değer neden daha fazla özgürlük ve katılım talebine dönüşmüyor sorusunun ikinci cevabı seçmenlerin ulusal istikrar ve güvenliği, demokratik hak ihlallerinden daha önemli görmesinde saklı.
Güvenlikçi demokrasi, devletin istikrarı sağlamak adına özgürlükleri kısıtlanmasını meşru gören bir anlayış. Bu yaklaşımda, toplumsal düzenin korunması ve tehditlerin önlenmesi, bireysel haklardan daha ağır basan bir gereklilik. Türkiye’de güvenlikçi demokrasi anlayışı tarihsel olarak güçlü ve partilerden bağımsız şekilde birçok seçmen grubunda yaygın.
Aşağıdaki grafikte neredeyse tüm seçmen gruplarında, ulusal güvenlik adına özgürlüklerin kısıtlanabileceği fikrine yüksek oranda destek verildiği görülüyor. Bu destek, özellikle AK Parti (%57.5) ve MHP (%52.5) seçmenleri arasında belirgin şekilde yüksek. İYİ Parti seçmenleri iktidar partisi seçmenlerinden daha yüksek oranda (%62.2) bu görüşe katılıyor. Buna karşın, DEM Parti seçmenleri (%16.7) ve kısmen CHP seçmenleri (%31.8) bu görüşe en düşük desteği veren gruplar.
![](https://media-cdn.t24.com.tr/media/library/2025/02/1739133870787-screenshot-6.jpg)
Demokrasi vs. otoriterlik hattinin sonu mu?
2023 seçimleri öncesinde muhalefet, demokrasi-otoriterlik ayrımı üzerinden ortak bir zeminde birleşmişti. Bu ayrım, muhalefeti bir arada tutan en önemli eksenlerden biri olmuş, farklı ideolojik grupların ve partilerin otoriterleşmeye karşı demokrasi vurgusuyla birleşmesini sağlamıştı. Ancak, seçim sürecinde muhalefet içindeki anti-demokratik uygulamalar (adaylık süreci, Ümit Özdağ ile yapılan protokol vb.) seçim yenilgisi ve sonrasında değişen siyasal dinamikler, CHP’nin normalleşme söylemiyle birlikte, bu hattın zayıflamasına yol açtı.
İYİ Parti seçmenlerinin, iktidar partisi seçmenlerinden bile daha güvenlikçi bir tutum sergilemesi, kararsız seçmenlerin güvenlikçi demokrasi anlayışına yüksek oranda destek vermesi, AK Parti seçmenlerinin demokrasiye verdiği puanların düşmesi ve muhalefet seçmenlerinin puanlarının yükselmesi gibi araştırmanın gösterdiği kimi veriler bu ayrımın eskisi kadar belirgin olmayabileceğine işaret ediyor.
Performans odaklı karar
Kısacası, seçmenlerin önemli bir kısmı demokrasiye değer verdiğini söylese de, güvenlik tehditleri karşısında özgürlüklerin geri plana atılmasını kabullenebiliyor. Ancak katılımcılara "En büyük güvenlik tehdidi nedir?" sorusu yöneltildiğinde, yanıtlar ağırlıklı olarak terör ya da dış tehdit odaklı değil. Cevapların büyük ölçüde ekonomi eksenli olması dikkat çekici.
Tam da bu noktada, otoriter iktidarların temel çelişkisini vurgulamak önemli: Rekabetin yok olduğu, liyakatin değersizleştiği bir rejim, vatandaşlarına uzun vadede müreffeh bir yaşam sunabilir mi? Ancak bu sorunun yanıtı, doğrudan rejimin kendisinde değil. Otoriter hükümetler iktidarda kaldıkça, seçmenlerin muhalefetin “yönetme” kapasitesine olan inancı azalıyor ve muhalefetin bu kapasiteyi sergileme imkânı giderek daralıyor.
Dünyanın en büyük demokrasisi olarak adlandırılan ABD’nin bile otoriter yönetim pratiklerine yöneldiği bir dönemde, küresel ölçekte demokrat muhalefetin, demokrasiyi iyi yönetimle birlikte ele alması ve bu konudaki yetkinliğini seçmene gösterebilmesi şart. Seçmen için demokrasi, ancak iyi bir yönetimle anlam kazanıyor; dolayısıyla seçmeni kazanmanın yolu da, özgürlük vaatleri kadar, somut çözümler sunmak ve güçlü bir performans sergilemekten geçiyor.
Evren Balta kimdir?
Evren Balta, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. ODTÜ’de ‘sosyoloji’, Columbia Üniversitesi’nde ‘uluslararası ilişkiler’ alanında yüksek lisans yaptı. Doktora çalışmasını ‘siyaset bilimi’ alanında New York City Üniversitesi’nde tamamladı. Karşılaştırmalı siyaset, siyasal şiddet, popülizm, güvenlik, dış politika, vatandaşlık ve ulusötesi siyaset alanlarında yoğunlaşan çalışmalar yaptı.
Derleme çalışmaları Türkiye’de Devlet, Ordu ve Güvenlik Siyaseti (İsmet Akça ile birlikte, Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2010); Küresel Siyasete Giriş (İletişim Yayınları, 2014), Kuşku ile Komşuluk: Türkiye ve Rusya İlişkilerinde Değişen Dinamikler (Gencer Özcan ve Burç Beşgül ile birlikte, İletişim Yayınları, 2017) adlarıyla yayımlandı.
Küresel Güvenlik Kompleksi (İletişim Yayınları, 2012), Tedirginlik Çağı: Şiddet, Siyaset ve Aidiyet Üzerine (İletişim Yayınları, 2019), The American Passport in Turkey: National Citizenship in the Age of Transnationalism (Özlem Altan-Olcay ile birliktee, UPenn, 2020) adlı kitapları yayımlandı.
Türkiye’de Amerikan Pasaportu / Ulusötesi Çağda Aidiyet ve Vatandaşlık (Koç Üniversitesi Yayınları, 2024) adıyla Türkçe’ye çevrilen ortak çalışması, 2021 yılında Amerika Sosyoloji Derneği’nin en iyi kitap ödüllerinden birine değer görüldü.
Araştırmaları Fulbright, Mellon Vakfı, Social Science Research Council, American Association for University Women ve TÜBİTAK tarafından desteklendi.
Özyeğin Üniversitesi’ne katılmadan Avusturya ve ABD’de akademik çalışmalar yaptı, Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde ‘kıdemli araştırmacı’, TÜSİAD bünyesinde oluşturulan Küresel Siyaset Forumu’nda ‘akademik koordinatör’ olarak görev üstlendi, New York City Üniversitesi The Graduate Center’dan ‘seçkin mezun’ ödülü aldı.
Özyeğin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanlığı görevini yürütürken, 2024/2025 akademik yılı için “kıdemli araştırmacı” olarak Harvard Üniversitesi Weatherhead Uluslararası İlişkiler Merkezi’nde çalışmaya başladı.
|