09 Temmuz 2023

Erbilmişsin, erbilmişsiniz, erbilmişler!

Gözlerinizi kapatın ve tanıdığınız tüm erbilmişleri tek tek sıralayın. Birkaç saniyede ne çok isim bulduğunuza şaşırdınız değil mi?

Birkaç ay önce bir iş yemeğinde, dönemin en popüler konusu olan cumhurbaşkanlığı seçimi mevzusu açıldı. Lisans eğitimini siyaset bilimi üzerine almış, 25 yıla yakın süredir iletişim alanında çalışan ve güncel siyasetin sıkı takipçilerinden biri olarak ben de sohbete katılarak muhalefetin iletişim stratejisi ile ilgili bir yorumumu paylaşmak istedim. İlk cümlemi etmemle, aramızdaki birinin "yüksek" çıkışıyla susmak zorunda kalmam bir oldu. Bu kişiyle aramızdaki temek fark ise cinsiyetimiz ve onun siyaset bilimi eğitimi almamış olmasıydı. Öncelikle ne dediğimi, teorimin ne olduğunu dinlemedi. İşin en tatsız tarafı, bunu merak da etmedi ve ilgilenmedi. Kendinden son derece emin bir tavırla daha ilk cümlemde "niyetimi okudu" ve kendince yanıtlarını arka arkaya sıraladı. Uzun sözü bittiğinde ona kendimi anlatmak istemediğimi çoktan anlamıştım ve susma hakkımı kullandım. Ve merak edenler için belirteyim; o gün iddia ettiğim şey, seçim sonuçlarında aynen karşımıza çıktı.

Geçtiğimiz hafta, Fransa'da yaşanan korkunç cinayet ve ardından ortaya çıkan şiddet dolu eylemlerle ilgili yapılan bir televizyon yayınına bir avukat ile bir sosyolog konuk oldu. Ortak noktaları Fransa'da yaşamaları, farklılıkları ise uzmanlıkları ve cinsiyetleriydi. Kadın olan sosyologdu. Yayına katılan erkek avukatın uzmanı olduğu konuda konuşmamayı tercih etti. Hukuki bir konudan söz etmesi gerektiğinde diğer konuğun "daha iyi bileceğinin" altını çizdi. Erkek avukat ise konunun hukuki boyutundan çok kadın sosyoloğun paylaşımlarına "bireysel gözlemleri" çerçevesinde itiraz etti. Sosyoloğun paylaştığı araştırma verilerine "kişisel örnekleriyle" karşı çıktı. "Bence"leriyle yayını adeta trolledi. Yetmezmiş gibi, kadın sosyoloğun Fransızca bilmediğini düşünerek özgüvenle "Fransızca öğrenip gelmesini" söyledi. Konuyu bilmeyenler internet üzerinden yayını açıp izleyebilir. Özetle, karşısındaki kişinin uzmanlığını hiçe sayıp öznel paylaşımlar yapan hukukçunun özgüveniyle, bir konuyu tekrar hatırladık: Erbilmişlik!

"Erilleme" ya da "erkekleme". İngilizce ismiyle "mansplaining". Argosuyla "aç*klama".

The New York Times tarafından 2010 yılında "yılın sözcüklerinden" biri seçilen "mansplain", 2008 yılında Man Explain Things (Erkekler Bana Şeyleri Açıklıyor) makalesinin yazarı Rebecca Solnit'ten ilhamla doğdu. Solnit makalesinde; kendi kitabını -üstelik onun yazdığını bilmeden ve birkaç kez söylenmesine rağmen anlattıklarının büyüsüyle bunu duymayan- Solnit'e uzun uzun anlatan bir erkekle yaşadığı anıyı ele alıyordu. Yazarın tespitine göre erkekler benzer şeyleri sıklıkla yapıyordu. Kendi yaşadığı birkaç örneği daha sıralayan yazar, bir süre sonra aynı konudaki yazılarından oluşan ve aynı isimle bir de kitap yayımladı.

"Mansplaining" sözcüğü 2014 yılında Oxford Sözlük'e de alındı. Türkçeye erbilmişlik olarak çevrilen kelimenin içini dolduran sayısız örnek de sıralayabiliriz. Mesela ülkemizin en ünlülerinden biri Pelin Batu'ya bir televizyon programında Murat Bardakçı ve Erhan Afyoncu'nun gösterdiği zorbalık… Dayanabilirseniz, internet üzerinden kolayca bulup izleyebilirsiniz.

Erbilmişlerin bilmediği yok

Benim yaşadığım da bir erbilmişlik örneğiydi. Çünkü erbilmiş erkekler, bazı konuların kadınlar için uygun olmadığı önkabulüne sahip. Siyaset de o konulardan biri. O gün siyasetle ilgili gayet de somut bir veriyi paylaşmama rağmen, o veriyi kabul edip dinlemek yerine daha en başından kendi fikrini ortaya serme özgüvenini duydu. Çünkü erbilmiş erkekler dinlemez, konuşurlar. Bilmedikleri bir şey olmasından, konunun anlamadıkları bir tarafı olmasından zerre şüphe etmezler. Şüphe ettikleri tek şey, karşılarındaki kadının söyledikleridir.

Söz konusu televizyon yayınında kadın sosyoloğun ("kadın sosyolog" ifadesiyle Dr. Deniz Bağrıaçık'a kabalık etmek istemediğim açıksa da altını çizmek isterim. Gösterilen tavrın kişisel olmadığını düşündüğümden bu ifadeyi kullanmayı tercih ediyorum.) karşılaştığı da aynı şekilde tanımlanıyor. Çünkü erbilmiş erkekler, hemcinslerine gösteremeyecekleri denli özgüveni kadınlara karşı gösterirler. Kendilerinden ve bireysel gözlemlerinden o kadar emindirler ki bunun karşısındaki herhangi bir yorumu/veriyi/önermeyi dinlemek şöyle dursun, yorumun/verinin/önermenin sahibinin bir özelliğini işaret etmeyi tercih ederler. Buradaki örnekte Fransızca bilmek olan örneğimiz, başka zamanlarda karşısındaki kadının genç, hassas, duygusal, kırılgan vb olduğu önyargısına işaret edecek çeşitliliğe uzanabilir.

Tabii bütün kabahat benim iş arkadaşım ve ilgili yayındaki erkek avukatta değil. "Etraf" hakikaten kötü. Siyasetteki cinsiyetçi sistemi, eril hegemonyayı, eşitsizliği ve önyargıları anlatmak için "kadın kolları" uygulamasını anmak yeterli. "Kadınlar, kadın kollarına!" misali bir saçmalık. Sadece sosyoloji değil, bütün akademi camiasındaki kadın oranını ve bu camiada kadınların yaşadıklarını da az çok herkes en azından tahmin ediyordur. "Kadın koskoca sosyolog" dedirtmeyen ortamın hiç mi kabahati yok?!

Ama ne yazık ki erbilmişlik "bazı alanlara" ait bir konu değil. Bazı sosyal deneylerden gördüğümüz kadarıyla erkeklerin kadınlara "anlatmaktan çekinmediği" konular arasında menopoz, emzirme, kürtaj, regl gibi başlıklar bile bulunuyor. Başka bir deyişle, erbilmişlerin bilmediği yok.

İtiraf edelim, erbilmişlik -adı üstünde- çoğunlukla erkeklerin kadınlara gösterdiği bir tutumken, kadınlar da "erbilmişlik" yapabiliyor. Ancak etkisi ve sonuçları bakımından aynı kefeye koyamadığımızın bilimsel verileri bulunuyor. Michigan Eyalet Üniversitesi'nde yapılan ve Journal of Business and Psychology dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre kadınlar, erkeklerin kendilerine yönelik gösterdiği "erbilmişlik" davranışından erkeklerden daha çok etkileniyor. 128 gönüllü katılımcıyla gerçekleştirilen araştırmaya göre, kadınlardan erbilmişlik gören erkekler karşısındakini sadece "kaba" bulur ve kendini ifade etmeyi durdurmazken, benzer tavır karşısında kadınlar daha sessiz kalma eğilimi gösteriyor.

Yakın zamanda The Guardian'a bir açıklaması yayımlanan Rebecca Solnit, erbilmişlik kavramının üzerine fazla düşülmesinin, kadınların pek çok hayati alanda sessiz kaldığı ve sözüne/ifadesine çeşitli önyargılar nedeniyle yeterince ciddiyetle yaklaşılmadığı gerçeğinin üstünü örtmesinden endişe ettiğini söylüyor. Haksız değil. Çünkü konular popülerleştikçe, içeriğinin boşalması, bağlamından koparılması, çok duyulması ama anlaşılmaması riskini taşıyor. Erbilmişliğin, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve cinsiyet önyargılarının sadece bir örneği olduğunu aklımızda tutarak yola devam etmekte büyük fayda var.

Ama birkaç dakikalığına benim önerim, kişisel tarihinizdeki erbilmişlik örneklerine şöyle bir göz atmanızdır.

Gözlerinizi kapatın ve tanıdığınız tüm erbilmişleri tek tek sıralayın.

Birkaç saniyede ne çok isim bulduğunuza şaşırdınız değil mi?

Ve haydi şimdi hepsini unutun. Hafızanızda yer etmelerine değmez.

Yazarın Diğer Yazıları

Iskalanan şimdiki zaman, yok olan vicdan

Ekranların ardına sığınmış bir beden, gerçek acıyı da hazzı da sevgiyi de bilmez

Siyasete mesafeli etik olmak

Siyaset hayatın ta kendisi; "bulaşmak" değil, "bulaşmamak" daha etik bir sorun sanki

Cumhuriyet sizden fikri hür filmler mi ister?

100 yıllık Cumhuriyetimizi demokratik değerlerle güçlendirme konusunda etkisiz ve çekinik duran iş dünyası temsilcilerine, ne kadar sosyal medya etkileşimi alırsa alsın, sadece filmler, görseller, sloganlar üreterek kendilerini cumhuriyetçi sanmaya devam ettiklerinde, "gaflet, dalâlet ve hatta hıyanet içinde" olduklarını hatırlatmak biz vatandaşların boynunun borcu

"
"