İnsan medeniyeti tarihi açısından kısa kabul edilse de Cumhuriyetimizin 100. yaşı, önemli ve anlamlı bir dönüm hepimiz için. Ana düşüncesini özgürlük arzusundan alan ve büyük kayıplara rağmen kazanılan bir davanın 100. yaş günü, bu ülkenin her kesimden vatandaşını bir araya getiren temel bir duyguyu taşıyor. Bu nedenledir ki bireylerden kurumlara, kamudan özel sektöre her yerden kutlama mesajları, etkinlikler ve projelerin haberlerini duyuyoruz. Ancak maalesef mazrufun değil, zarfın cazibesine kapılan kimi kurumlar, Cumhuriyet değerlerini sahiplenme yarışını sadece ekranlarda ya da sosyal medya paylaşımlarında götürme çabası içinde.
Atatürk, 29 Ekim 1930'da Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için Meclis'ten ayrılırken.
Hatırlamak gerekirse, cumhuriyet aslen eşit yurttaşlık anlayışından hareketle kurulan, yöneticilerin bir sınıf ya da zümreden seçilmediği bir sistemin adıdır. Türkiye Cumhuriyeti ise kurucularının da inisiyatifiyle, 1924, 1928 ve 1934 yıllarındaki değişiklikler sayesinde ve elbette pek çok zayıflıklarına rağmen, genel kabulüyle egemenliği halka vermiş, yasama ve yürütmeyi Meclis'e, yargıyı ise bağımsız mahkemelere bırakmış, laik bir devlet olarak yapılandırılmıştır. Demokrasinin, yer yer aldığı yaralara rağmen, vazgeçilmez bir değer olduğuna dair yaygın bir gelenek ise hem vatandaşlar hem de devlet kurumları tarafından kabul görmüştür. Kadına seçme ve seçilme hakkının tanımlanmasından muassır medeniyet hedefine pek çok düşünce ve uygulama ise Atatürk Cumhuriyeti'nin bugüne kadar en gurur duyulan özellikleri arasında sayılmıştır.
İşte bu bilgiler ve gerçekler ışığında (uzun yıllardır toplumsal konularda büyük yatırımı olanları dışarda bırakarak) zarfa yatırım yapan şirketlerin duygu dolu reklam filmlerinin, adeta birbiriyle yarışırken bir çelişkinin de işareti haline gelmeye başladığını görüyoruz. Cumhuriyet değerlerinin, kazanımlarının, muasır medeniyete erişme hedefinin korunması yönünde hiçbir çabası ve yatırımı olmamasına rağmen, en afili filmlerle karşımıza çıkıp alkış kollayan markalar hem dikkatimizi hem de tepkimizi çekiyor.
Birkaç örnekle açıklamak gerekirse…
Muasır medeniyet diye tanımlanabilecek Avrupa ülkeleri arasında en uzun çalışma saatleri olan, izin hakları konusunda son sıralarda, iş kazaları konusunda ise ilk başta gelen bir ülkenin şirketleri, kendi bünyesindeki verileri hiç gözetmeden hangi cumhuriyet değerlerinden dem vurmayı hak eder?
Avrupa Birliği'nin resmi istatistik kurumu Eurosat ve SGK verilerine göre en fazla işçi ölümlerinin yaşandığı ülke Türkiye. Kurumun tespitlerine göre 2022'de en az 1.843 işçi, iş kazalarında veya işe giderken ya da çalışma ortamında geçirdiği rahatsızlıklarda hayatını kaybetti. Bunun 64'ünün çocuk olduğu tespit edildi. Hani şu 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı'nın armağan edildiği çocuklar!
Yatağa aç giren, eğitime erişemeyen, gelecek endişesi taşıyan, şiddet mağduru çocuklar için bir somut çalışması olmayanın hangi milli bayramımızı kutlama hakkı olabilir?
Kadınlara seçme ve seçilme hakkını dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinden çok önce tanımış bir Cumhuriyet'in vatandaşı olmakla övünürken, iş dünyamız halen kadınların cam tavanlarına, beş günlük babalık iznine, kadın yöneticilerin kariyerlerinde ilerleme oranlarının düşüklüğüne son verememiş, "eşit işe eşit ücret" gibi en temel hakkı tesis edememişse, Cumhuriyet değerlerinin hangisi üzerine bir film yapsa yakışır?
Ülkemizde kadınların iş gücüne katılma oranı yüzde 35 seviyesinde. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, Türkiye'de iş hayatında kadın ve erkeklerin aldığı ücret farkı yüzde 15. Üstelik düşük ödemenin büyük bir kısmı cinsiyete dayalı ayrımcılıktan kaynaklanıyor. BİST 100'de yer alan 26 şirketin yönetim kurullarının tamamı erkeklerden oluşurken, iletişimde "Atatürk Cumhuriyeti'nin kadınları" vurgusunu yapmaya hakkı olan kaç kurum bulabiliriz?
Demokratik bir cumhuriyetin kurumsal vatandaşları, kendi sektörlerinin en temel sorunları karşısında bile, bir siyasi partiyi veya siyasi figürleri karşısına alma endişesiyle susarsa, konu "Cumhuriyetseverliğe" geldiğinde kimselere söz bırakmayacak iştahın Cumhuriyet'e ne tür bir katkısı olabilir?
Ümidini gençliğe bağladığını söyleyen, kendini Türk hekimlerine emanet eden kurucusuna bağlılık yeminlerini yüksek sesle söyleyenlerin; son yıllarda endişe verici düzeyde artan beyin göçüne, hekim dövmekle övünenlerin bile oluştuğu sistemik şiddete ve bu tehlikeli ortamın ortadan kaldırılması için tek bir somut adım ortaya koymayanlara bir sözü yok mu?
Anayasal hakların ve laiklik ilkesinin tehdit edildiği hiçbir olay ya da sorunda sesi çıkmayan özel sektörün, Cumhuriyet sevdası hangi değerleri kapsayabilir?
Örneklerimiz de sözümüz de uzatılabilir. Tarihimizi ve ortak değerlerimizi hatırlatan duygu yüklü filmler, dikkat çekici paylaşımlar toplumsal birliğimizi güçlendirmek açısından son derece etkin bir rol oynuyor. Ancak 100 yıllık Cumhuriyetimizi demokratik değerlerle güçlendirme konusunda etkisiz ve çekinik duran iş dünyası temsilcilerine, ne kadar sosyal medya etkileşimi alırsa alsın, sadece filmler, görseller, sloganlar üreterek kendilerini cumhuriyetçi sanmaya devam ettiklerinde, "gaflet, dalâlet ve hatta hıyanet içinde" olduklarını hatırlatmak biz vatandaşların boynunun borcu. Cumhuriyet sizden fikri hür filmler değil, değerlerine sahip çıkan güçlü ve somut adımlar ister.