Amazon ormanlarına, yağmur ormanları da derler. Tropik ormanlar, yıl boyunca sıcak ve çok nemli olduğu için çok yağış alır. Yıllık en az 1750-2000 mm yağış miktarı vardır. Buraya yağmur ormanları da derler. Ormanda bir anda şiddetli bir sağanak düşer yeşil yaprakların ve hayvanların üzerine. Derken çok geçmeden yağmur başladığı gibi hızla durur. Bazen de günlerce devam eder.
Yağmur ormanlarında derler ki; “Kim jaraqui yerse, bir daha buradan hiç çıkmaz.” (Jaraqui bir Amazon tatlı su balığı.)
Ve onlar yaratanın ta kendisidir. Hayatı sıfırdan yaratırlar her gün o nasırlı elleriyle. Dövüşe dövüşe kazanırlar her gün yeniden. Elleri paranın kirine bulaşmamıştır henüz Yağmur Ormanları’nın derinliklerinde. Bu dünyada vücutlarından başka birşeyleri yoktur, onun için doğal olarak çoğunlukla çırılçıplak gezerler ormanın derinliklerinde. Bu gayet doğal bir durumdur; çünkü onlar bilirler ki, insan bu dünyaya çırılçıplak gelir ve öyle de gider.
Onlar asla fazladan bir canlıyı öldürmez, bir yaprağı koparmazlar gerekmedikçe.
Ve bu çağın en ileri, en özgür ve en paylaşımcı hayat biçimine sahiptirler. Ve onlara Yanomami, Guarani, Arara, Marubo, Matipi ve onlara Yawalapiti... denilmiştir. Saymakla bitmeyecek kadar çok kabilelere bölünmüşler, ama azalarak yaşamaktadırlar. Soykırımdan geriye azalmış ve bir kısmı kentlere giderek asimile olmaktadırlar.
Burası Yağmur Ormanları’dır. Ve burada efsaneleri yaratan, hatta bizzat kendileri yaşayan efsane olan doğa ananın özgür çocukları Yerliler yaşar.
Efsaneye göre...
O Açai: Amazonlarda özellikle Pará eyaletinde yaygın olan bir palmiye ağacının meyvesidir. Efsaneye göre, Amazonlarda bugün Belém kentinin olduğu yerde bir yerli kabilesi yaşarmış. Bir gün gelmiş kabile kıtlık yaşamaya başlamış. Kıtlık nedeniyle kabile nüfusunu denetlemek amacıyla, her doğan çocuğun öldürülmesi kararı alınmış. Bir gün Iaçá adlı bir kadın bir çocuk doğurur. Çocuk, kabile şefinin torunu olmasına karşın, mutsuz annenin yalvarmalarına karşın, yasaya göre öldürülmesi gerekmektedir. Anne Iaçá, günlerce ağlar ve kıtlığın sona ermesi için dua eder. Bir gece Iaçá bir bebek sesi ile uyanır, dışarıya çıkıp baktığında bir palmiye ağacına yaslanmış kendisine gülümseyen bebeğini görür. Kadın bebeğini kucaklar, fakat bebek bir anda kaybolur. Ertesi gün bebeğin vücudunu, bir çeşit palmiye olan bir ağacı kucaklamış olarak bulurlar. Ağaçtan, onun gözlerinin renginde kara meyveler çıkmıştır. Şef, hemen kabileye bu meyveleri ezerek yemelerini emreder. Böylece kıtlık sona ermiştir.
Ormanda derler ki, 'Uirapuru'yu, sadece o istediği zaman görebilirsin'
O Uirapuru: Kırmızı tüylü olan Uirapuru, çok güzel şarkı söyleyen bir kuştur. Derler ki onun şarkısı, Amazon ormanlarının başlıca rapsodisidir. Dinleyeni hipnotize edebilecek güçtedir o. Aşık bir genç, kızın okuyla vurulduktan sonra, yakışıklı ve güçlü bir savaşçıya dönüştü. Fakat büyüleyici bir flüte sahip, kıskanç ve çirkin bir cadı onu müziğiyle yok etmeye çalıştı. Gençten geriye, sadece güzel şarkı söyleyen sesi kaldı. Uirapuru çok seyrek olarak görülür, ancak ormanın birçok bölgesinde onun sesini işitmek mümkündür. Çok az insan onu şarkı söylerken gördüğünü söyler. Ormanda derler ki, "Uirapuru'yu, sadece o istediği zaman görebilirsin." Genellikle kılık değiştirerek diğer kuşların arasında görünür. Ormanda Uirapuru öttüğünde bütün diğer kuşlar susar ve onu dinleyerek huzur bulurlar. Bu efsanenin değişik versiyonları vardır.
Karanlığın tanrısı Jurupari’nin kıskançlığı
O Guarana: Amazonlarda yetişen bir meyvedir. Efsaneye göre, Maués kabilesinden bir çift, yıllardır birlikte yaşamakta ve çocuk sahibi olmayı çok arzu etmektedir. Bir gün tanrıların kralı Tupã’dan onların mutluluğunu tamamlayacak bir çocuk dilerler. Tupã, onların iyi insanlar olduklarını anlar ve bir oğlan çocuğu verir çifte. Derken zaman hızla geçer çocuk büyür, yakışıklı, cömert bir delikanlı olur. Fakat karanlığın tanrısı Jurupari gence karşı dayanılmaz bir kıskançlık hisseder. Bir gün genç, ormanda meyve toplarken, zehirli bir yılana dönüşen Jurupari, genci ısırır ve o anda ölümüne neden olur.
Űzücü haber hızla duyulur. O an gök gürültüleri duyulur ve yıldırımlar düşer ormana. Gencin annesi, bu yıldırımların tanrı Tupã'nın mesajı oldugunu anlar. Tupã, ondan çocuğun gözlerini toprağa gömmesini istemektedir. Anne, çocuğunun gözlerini toprağa gömer.
Ve oradan yeni bir meyve yetişir, işte o meyveye "guarana" derler.
Yağmur ormanlarında derler ki, onu öldürmek imkânsızdır
O Mapinguari: Bu varlığın, çelik gibi sert tüyleri olan 5-6 metre boylarında bir maymun olduğu söylenir. Bir orangutan türü olduğu da anlatılır. Her adımı üç metre olan Mapingauri'nin favori yemeği kurbanlarının kafasıdır. Gündüz avlanır, gece ise uyur.
Yağmur ormanlarında derler ki, onu öldürmek imkânsızdır. Başka bir versiyonda ise, daha fantastik olarak, üç ağızlı olarak betimlenir. Bu versiyona göre, onu öldürmenin tek yolu, ağzını açtığında kalbine isabet ettirmektir.
Yerli Prometheus
O Japu: Japauna diye de bilinir. Bu "Yerli Prometheus" olarak adlandırılan efsanevi bir varlıktır. Hikâyesi, Prometheus'ninkine benzer. Efsaneye göre, çok eski zamanlarda Amazon yerlileri soğuktan çok şikayetçilerdir, fakat ateşi de tanımamaktadırlar henüz. Kabilenin büyücüsü, güçlü bir savaşçı seçerek, onu bu değerli elementi getirmesi için gökyüzüne yollar. Büyücü, seçtiği savaşçıyı bir kuşa dönüştürmüştür. Kuş, şimşeklerle uzun mücadelelerden sonra gagasıyla bir parça ateş getirir ve o anda yeniden insana dönüşür. Fakat şimşekler onun yüzünü yakmış ve çirkinleştirmiştir. Genç savaşçı bu biçimde yaşamayı kabul etmez ve büyücüye onu tekrar kuşa dönüştürmesi için yalvarır. Ve yeniden gagasında ateşin simgesi olan kırmızı bir leke taşıyan bir kuşa dönüşür. Ve işte o günden bu yana o kuş, ormanın üzerinde uçsuz bucaksız maviliklere özgürce kanat çırpar.
'Her maymun kendi dalındadır'
Yağmur ormanlarında derler ki, “Her maymun kendi dalındadır. (Cada macaco no seu galho)” Herkes yaptığı işten ve bilgi sahibi olduğu alandan sorumludur.
Ormanının derinliklerinde çığlıklar garip yankılar yaparak, ağaçların üzerinden gökyüzüne doğru yükselir. Burada hayat kavgası binlerce yıldır sürer.
Sabahın ilk ışıklarıyla başlayan ve yirmi dört saat süren bir kavgadır bu.
Ȍzgür, natürel ve dolu dolu bir hayatın sesleridir bunlar.
Kuş sesleri birbirine karışır ve rüzgârda salınan yaprakların hışırtıları duyulur.
Gizemli, bilinmeyen varlıklar, hayvanların ve bitkilerin arasında sessizce görünmeden dolaşır ve ormanın ruhunu oluştururlar.
İşte onlar efsanevi varlıklardır. Onlar olmadan ormanın ruhu da olmaz.
Twitter: @erolanar