23 Mart 2012

Medya nefret suçu işliyor

Son yıllarda gazetelerde haber ve yazıların altında okuyucuların yorum yapmasına olanak tanıyan facebook ile bağlantılı uygulamalar geliştirildi.

 

Son yıllarda gazetelerde haber ve yazıların altında okuyucuların yorum yapmasına olanak tanıyan facebook ile bağlantılı uygulamalar geliştirildi. Özünde, okuyucunun kendi düşüncesini ifade etmesi anlamında olumlu bir uygulamadır. Fakat ırkçılık, şiddet kışkırtıcılığı, kişileri ya da etnik grupları hedef gösteren, nefret suçları işleyen, cinsiyet ayrımcılığı yapan yorumlara yer vermemek kaydıyla. 


Örneğin bugün (22 Mart 2012) bir gazetede Ahmet Türk'ün yumruklanması haberinin altnda aynen şöyle yorumlar var:

"Polisimize tas,molotof,kursun ve yumruk atar ve attirirsaniz,bedelini ödersiniz,hayatta oldugunuza dua edin."

"o polisin ellerinden öperim. keşke çenesinide kıraydı."

"Ahmet Türk soyadı bile yakışmıyor bu hain adama bunlarda gemi iyice azıya aldılar pervasızlar"

Yukarıda alıntı yaptığım cümlelerdeki dil bilgisi yanlışları yazanlara aittir. Zaten türkçeyi doğru kullanacak durumda olsalar, böyle yorumlar yapmazlardı.

Burada bu yorumu yapanlardan ziyade bence, onu haberin altına koyan gazetenin yönetimi sorumludur. Bu yorumlar, kışıkırtıcı, hedef gösterici, tehdit edicidir ve hakaret içermektedir. Medyanın en azından bir bölümü bunu körüklemektedir. Şöyle internette gazetelerdeki okuyucu yorumlarına on dakika bir göz atarsanız, bu ve bunun gibi binlerce yoruma rastlamanız olasıdır.

Ahmet Türk'e siyaseten karşı olabilirsiniz, fikirlerini onaylamayabilirsiniz. Fakat yetmiş yaşına gelmiş bu insana atılan yumruğa seviniyorsanız, elinde silah olmayan kendisini demokratik yollarla ortaya koymaya çalışan bu insanı hedef gösteriyorsaniz ya da buna aracılık yapıyorsanız, siz de suçlusunuz.

Eğer dediğiniz gibi Ahmet Türk, insanları kışkırtmışsa, şiddete yöneltmişse bunun delillerini hukuki olarak ortaya koyarsınız. Ben Ahmet Türk ile farklı düşünebilirim çeşitli konularda, ancak onun kendisini ve düşüncelerini demokratik olarak ortaya koyma hakkını sonuna kadar savunurum. Tam tersine, bence onun olayları yatıştırmaya çalışan bir tavrı vardır.

Gazeteler de böyle ırkçı ve nefret suçları işleyen binlerce yorum var ve medyanın en azından bir bölümü bunlara yer vererek, haberiyle, diliyle, yorumlarıyla kışkırtarak bir insanlık suçu işliyor.

Burada ölçü şu olmalıdır: Okuyucu yazarı ya da o yazıya konu olan kişi ya da kurumları eleştirebilir. Yazarın fikirlerine karşı çıkarak demokratik sınırlar içerisinde kendisini özgürce ifade edebilir. Bunun ötesinde yapılan küfür, hakaret, şiddet kışkırtıcılığı veya nefret suçları düşünce özgürlüğü sınırları içerisine girmez.

Ayrıca on yaşındaki çocuklar bu gazetelerin yorum sayfalarını okuyarak ırkçılıktan etkinelebilirler. Örneğin ben buna tanık oldum. Bir arkadaşımın on bir yaşındaki çocuğu beni facebook sayfasına ekledi. Daha sonra çocuğun sürekli  Ermeni karşıtı mesajlar yazdığını fark ettim. Onu kırmadan uyardım, bütün insanların, halkların güzel ve eşit olduğunu soyledim. Sonuç şu oldu: Beni facebook arkadaşları arasından sildi.

İşte bu çocuk televizyondan, gazetelerden, etkilenerek bu hale geliyor. Sadece bazı gazetelerdeki okuyucu yorumlarını okusa bile, bu çocuk elbette böyle düşünecektir.

Eğer bu yorumlar dünyanın herhangi bir yerindeki bir hukuk devletinde yayınlansa, hem bunları yazanlar hem de bu yoruma yer veren gazete yönetimleri nefret suçlarından yargılanabilirler. Peki gazeteler niçin bu yorumlara izin veriyor? Çünkü çoğunlukla internet kafelerden internete bağlanan böyle bir okur kitlesini kaybetmek istemiyorlar. Zaten doğrudan bazı gazeteler, bu ırkçılığı haber ve yorumlarıyla körüklüyorlar. 

Oysa gazeteci duygusal hareket etmez, habere kendi siyasal görüşünün damgasını varmaz. Gazeteci gerçeğin yanında olur, olmalıdır. Nefret kışkırtıcılığı yapmaz, aksine hoşgörü, barış ve hukuku savunur. 

Yazarın Diğer Yazıları

İktidar kavramı üzerine anarşist notlar

İktidar olgusu, çağlar boyunca insanın birbiri üzerinde egemen olma, yönetme ve yönlendirme arzularına neden olmuştur. Bu olgu, imparatorluklar kurmuş, yıkmış, toplumsal ve bireysel düzlemde ise ilişkilerin niteliğini belirlemiştir.

Gerçek nedir? Ya da gerçek gerçek midir?

Bu soru tarihsel olarak filozofların yanıt aradığı en önemli sorulardan birisidir. İnsanların çoğu aslında toplumsal yaşam içerisinde gerçeği aramazlar, daha doğrusu gerçek diye bir sorunları yoktur. Çünkü çoğu zaman gerçeğe ulaşma çabası riskli ve tehlikelidir.

"
"