2000’li yıllar Güney Amerika’da yeniden sol ya da ilerici hareketlerin ve partilerin yükseliş yılları oldu. Şili’den Brezilya’ya, Bolivya’dan Venezuela, Ekvator’dan Uruguay’a ve Paraguay’a dek ilerici ya da “sol” partiler işbaşına geldiler. Geçen zaman içerisinde bu partilerin bir kısmı iktidarlarını kaybederken, bir kısmı ise hâlâ iktidarda; üçüncü dönemini yaşayan Brezilya İşçi Partisi (Partido dos Trabalhadores=PT) gibi.
Güney Amerika’da “sol” partilerin neden gerilediği konusuna değinmeden önce, bu partiler gerçekten sol partiler mi sorununu da irdelemek gerekiyor.
Brezilya örneği
“Sosyalist demokrat” bir politikayı hedefleyerek 1980 yılında Lula da Silva tarafından kurulan PT, zaman içinde hızla büyüdü ve iktidara ulaştı; kurucuların bir bölümü darbe yıllarında tutuklanmış, gözaltına alınmış ve işkence görmüştü. Ayrıca her alanda sansür ve işkence de yaygındı. 1964-1985 yılları arasında ülkeye egemen olan askeri diktatörlük döneminde birçok aydın, sendikacı ve sosyalist yurtdışına sürgüne gitmek durumunda kalmıştı.
Darbe ve diktatörlük, Brezilya’da sendikal hareketi de ezmişti. Eski bir fabrika işçisi ve sendikacı olan Lula, işte bu dönemsel koşullarda partisini kuruyordu. PT’yi iktidara taşıyanlar ise, işçiler, topraksız köylüler ve yoksullar oldu. PT’nin tüzüklerinde sosyal demokrat partiler eleştiriyordu.
Partinin ideolojisi, o zamanlar iki kişi üzerine kurulmuştu: Lenin ve özellikle devlet teorisi üzerine kendine özgü görüşleri olan Antonio Gramsci. Parti içinde azımsanamayacak ölçüde Gramsci yanlısı bir kitle vardı. Yeni Ekonomi Politikası (NEP) ölçü alınacaktı.PT, üye sayısı olarak ülkenin ikinci büyük partisidir. (http://pt.wikipedia.org/wiki/Partido_dos_Trabalhadores)
2002 yılında PT Başkanı Lula da Silva, Brezilya Devlet Başkanlığı’na seçilince, yavaş yavaş PT de iktidara uyum sağlamaya ve önceden söylediklerinden çok farklı şeyler yapmaya başladı. Lula, iki dönem ardarda seçilerek sekiz yıl devlet başkanlığı görevini yürüttü. Sonra Brezilya Anayasası üç kez ardarda seçilmeye izin vermediği için, kendi bakanlarından Dilma Rousseff’i aday gösterdi. Daha doğrusu bir dönemliğine “emanetçi” olarak seçti. Çünkü iktidarın o sarhoş edici şarabını içmiş, başı dönmüş ve ne olursa olsun tekrar “güce” kavuşmayı istiyordu.
PT belediyelerde de çoğu yerde iktidara geldi. Parti, iktidara geldikten sonra yavaş yavaş köklerini ve tabanının istemlerini bir yana bırakarak, “burjuva demokrasisi”ne tam bir uyum sağladı ve kendi kadrolarını devletin etkili yerlerine yerleştirdi. Ve giderek PT iktidari bürokratlaştı hantallaştı, kendi eylem ve ideolojisine de yabancılaşmış oldu.
Yıllardır Brezilya’da yaşayan bir kişi olarak, hem PT’yi ve onun yaptıklarını izliyor, hem de Brezilya halkının ona yaklaşımını anlamaya çalışıyorum.
Lula’nın kendisine ve partisine yönelik her eleştiriye şu cevabı verdiğine belki onlarca kez tanık oldum yazılı ve görsel medyadan. Hep şöyle diyor: “dünyadan izole olamayız.”
Örnegin George W. Bush en son 2007 yılında gerçekleştirdiği Güney Amerika seyahatinde, yalnızca Brezilya, Uruguay ve ABD’nin Güney Amerika’daki müttefiği Kolombiya tarafından kabul edilmişti. Lula, o dönemde Bush ile birçok anlaşmayı da imzalamıştı.
Zapatistaların lideri subcomandante Marcos, İngiliz gazetesi Guardian’a verdiği bir demeçte, Lula ile Nikaragua Devlet Başkanı Ortega’yı “hainler” olarak niteliyor. (http://www.ihu.unisinos.br/noticias/noticias-anteriores/7127-lula-e-daniel-ortega-sao-traidores-segundo-marcos)
Başkan Dilma dönemi
Şimdiki başkan Dilma aday olur olmaz kendisini “image maker”lara (imaj yapıcılar) teslim etti. Önce vücudundaki yağları aldırdı, yüzünü gerdirdi, on yaş gençleşti. Saçına yeni bir şekil verdiler ve son moda yeni elbiseler giyindi, böylece başkan seçildi.
Son günlerde Brezilya basınında yine Başkan Dilma, çok sık olarak gerçekleştirdiği yurtdışı gezilerinde aşırı harcama yapmakla eleştiriliyor. Dilma 2011 ve 2012 yıllarında yaptığı otuz iki yurtdışı gezisinde yaklaşık 3.9 milyon Amerikan doları harcamış. Kamuoyunda başkanın elbette yurtdışı gezisi yapacağı, ancak harcamaların aşırı olduğu ve gereksiz gezilerin gerçekleştirildiği eleştirilerine rastlanıyor. (http://estadao.br.msn.com/ultimas-noticias/governo-gasta-usdollar-38-mi-com-dilma-no-exterior)
Yıllardır içinde yaşayarak gözlemledigim ve araştırdığım kadarıyla Brezilya, Latin Amerika’da pragmatist bir politika izliyor. Bir yandan popülist politikalarla kıtanın “sol ve ilerici” hükümetleriyle ilişkilerini sürdürürken, bir yandan da başta ABD olmak üzere kapitalist dünya ile de birçok anlaşma ve işbirliği yoluna gidiyor. Başından itibaren PT hükümetlerinin hedefi ekonomik alanda başarı sağlamak üzerine kuruldu. Ve bu doğrultuda kendisinden önce muhafazakârlardan farklı yöntem izlemediler. Neo-liberal politikaları hayata geçirdiler. Bu süre içinde halkın alım gücü düştü, ekonomi ise büyüdü.
Brezilya İşçi Partisi, marksistler tarafından eleştiriliyor. PT’nin kurucularından Federal milletvekili Dr. Rosinha ile yaptığım bir ropörtajda, kendisine bu eleştirileri hatırlatmıştım; o da herşeyin öyle hemen düzelemeyeceğini ve bir geçiş dönemine ihtiyaç olduğunu belirtmişti. Fakat sözde karşı olduğun neo-liberal politikaları uygular ve pragmatist politikaları izlersen, bu değişim de gerçekleşmez. Ne on yılda ne de yüzyılda geçiş olur.
PT, “bolsa familia” denilen bir sistemi kurdu. Bu sistem içerisinde yoksul ailelere “cesta básica” denilen temel yiyecek paketi veriyorlar. Ve ayrıca yine ihtiyacı olan yoksul ailelere cüzi bir miktar da olsa aylık maaş ödüyorlar. Yani bir tür AKP’nin makarna paketleri yardımı ve sosyal yardımlaşma fonu gibi.
PT hükümetinin bir başarısı da, 2014 dünya kupası ile 2016 olimpiyatlarının Brezilya’da yapılmasını sağlamak oldu.
İşçi hakları ve sağlık alanı
Dilma hükümeti “mezarda emeklilik yasası” ile ilgili çalışmalar yapıyor ve emeklilik yaşını kadınlarda 60 erkeklerde ise 65’e yükseltmeyi hedefliyor. Yani adı İşçi Partisi, ama gerçekte uyguladığı bütün politikalar işçilere karşı bir parti. Sendikalar ise bunu yapmaması konusunda hükümeti uyarıyorlar. Örneğin ben kulaklarımla duydum: Lula bir metro açılışında kendisini protesto eden işçilere şöyle demişti televizyonda: “öyle yatarak para kazanmak yok, çalışacaksınız.” İşte bu, iktidarın bir insanı nasıl yozlaştırdığının bariz bir örneğidir. Hakları için grevde olan işçileri, eski bir işçi ve sendikacı, aynen kapitalistler gibi “yatarak para kazanlar” olarak görüyor.
PT hükümeti sağlık alanında, Venezuela gibi bir iyileştirmede bulunmadı. Yoksul halk, aynı Türkiye’de devlet hastanelerinde yeşil kartlılara uygulandığı gibi, günlerce kuyrukta bekleyip, yıllar sonrasına ameliyat günü almaktadır. Özel sağlık sigortası ise oldukça pahalı sayılır, anne baba ve bir çocuk için özel sağlık sigortası yaptırmak için 400-500 doları gözden çıkarmak gerekiyor. Asgari ücretin aşağı yukarı 350-360 dolar olduğu bir ülkede, özel sağlık sigortası yaptırmak bir lüks sayılabilir.
Rüşvet, güvenlik ve giderek artan adli suç oranı ise toplumu giderek korkutuyor. Özellikle Rio de Janeiro ve São Paulo’da sokaklarda yaşayan çocuklar ve uyuşturucu bağımlıları ise yine önemli sosyal sorunlardan birisi olmaya devam ediyor. Cezaevlerinin doluluğu ve fiziki olarak yetersizliği ise başka bir sorun. Bu sorunlar PT’den önce de vardı. Ancak PT döneminde bir iyileştirme olmadığı, hatta giderek daha kötüye gittiği de açıkça görülüyor.
PT’nin oy deposunu ise Lula’nın doğduğu yer olan Kuzeybatı Bölgesi oluşturuyor, burası aynı zamanda Brezilya’nın en yoksul bölgelerinden birisi. PT burada daha fazla oy ve belediye elde ediyor her zaman. Zengin güney eyaletleri ise PT’nin çok rağbet görmediği ve diğer birçok bölgeye göre daha az oy aldığı bir bölge. Guney eyaletlerinin Brezilya’dan ayrılmasını savunanlar da var.
Zaman içinde PT, Topraksız Köylüler Hareketi ve sendikalardan yoğun eleştiriler almaya başladı ve bunlarla olan eski yakın ilişkilerini de yitirmeye başladı.
Yeni kalkınmacı ekonomi
Brezilya; hem toprak olarak hem de ekonomi olarak Latin Amerika’nın en büyüğü ve dünyanın sayılı ekonomilerinden birisi. Brezilya modeli, yeni kalkınmacı (neodesenvolvimentismo) bir model olarak niteleniyor ve bunun da neo-liberal kapitalist ekonominin bir modeli olduğu dile getiriliyor.
Brezilya, dünyanın altıncı büyük potansiyel ekonomisine sahip, Amerika kıtasında ise ABD’den sonra ikinci sırada geliyor. (http://www.logisticadescomplicada.com/brasil-6%C2%AA-potencia-economica-no-ranking-do-pib-mundial/)
PT’nin başarısı Brezilya real’ine değer kazandırması oldu. Örneğin 2003-2004 yıllarında 1 Amerikan doları 3 Brezilya real’ine eşitti. Bugün ise 1 Amerikan doları 2 real değerinde işlem görüyor. Brezilya reali, bu süreçte Türk lirasına karşı yüzde 90 deger kazandı. Yine o yıllarda 1 Türk lirası 2 real ediyordu. Bugün ise 1 Türk lirası 1.1 real’e eşit durumda.
Son yıllarda dünyanın dört bir yanında Brezilya büyükelçilikleri ticaret ateşelikleri gibi çalışıyor, ürünlerini satmak amacıyla ticari bağlantılar yapıyorlar. Yoğunlaştıkları konu bu, bundan başka da birşey ile pek ilgilenmiyorlar.
Bunun yanısıra dünya politikası konusunda da, özellikle İran konusunda birkaç çıkış yaptı bu ülke, ayrıca Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş üyeli sistemini de sorguluyor.
Son on yıl içinde ise fiyat artışları, benim bizzat gözlediğim kadarıyla ortalama yüzde 300-400’e ulaştı; bazı sektörlerde ise yüzde 700’e ulaşan artışlar oldu. Aynı artış, maaşlara bu şekilde yansımadı.
2014’te kim aday olacak?
2014 yılında Brezilya’da başkanlık seçimleri yapılacak. Lula, kanser olduktan sonra bir tedavi gördü. Tedavisi biter bitmez, hastaneden çıktı ve medyaya başkanlık için adaylığını açıkladı: “Dilma aday olmazsa ben aday olacağım.” dedi. Ancak Dilma, bu konuda sessiz kalmayı tercih etti. Bu Lula’nın oldu bittiye getirerek, Dilma ile ortak bir karara varmadan medyaya yaptığı bir açıklamaydı. Ve Dilma’nın adaylığının önünü kesmeyi hedefliyordu. Ancak Dilma da kolay bırakacağa benzemiyor, çünkü o da iktidar şarabından içti.
Şu soruyu sorabiliriz bu noktada: Brezilya’da şimdilik PT’nin alternatifi var mı? Bence şu an bütün bu yaptıklarına ve yapmadıklarına, çelişkilerine karşın PT’nin alternatifi ufukta şu an görünmüyor. PT’nin başlıca çelişkisi, uyguladığı neo-liberal politikalarla, kendi parti tüzüğü ve tabanı arasındadır.
Űlkeyi on yıllar boyunca yöneten diğer sağ ve muhafazakâr partiler, ülkenin bu duruma gelmesinden birinci derecede sorumludur. Fakat hiç olmazsa onlar sol gösterip sağ vurmuyorlar; sag gösterip sağ vuruyorlar ve onların adı İşçi Partisi de değil.
Görünen o ki, PT 2014’te Lula ya da Dilma ile yine yoksulların oylarıyla iktidara gelecek ve en az iki dönem daha bu ülkede iktidarda kalabilir. Fakat on bir yıllık performansına baktığımda PT’den yoksullar adına birşey beklemek çok da gerçekçi görünmüyor.
Şu da başka bir gerçek ki, Brezilya’da düşünce ve ifade özgürlüğü Türkiye’den çok daha ileri. Düşüncelerinden dolayı hapiste olan yazar ve gazeteci yok. Köşe yazarları, işlerinden olmaktan korkmadan devlet başkanını eleştirebiliyor ve kitaplar sansür edilmiyor.